Çoğunluğunun Kıbrıslı Rum olduğu Pan-Kıbrıslı Seferberliği adlı oluşum bir deklarasyon yayınladı. İmzacılar içinde Kıbrıslı Türkler de vardır. Deklarasyon üç başlıktan oluşmaktadır. Tespitler, hedefler ve öneriler.
Yazının tümüne bakıldığında tespitlerin pek de objektif olmadığını görürüz. Sorunun kaynağı olarak tamamen Türkiye’yi göstermek bana göre objektif değil sübjektiftir. Elbette ki Türkiye de bu sorunun bir parçasıdır ancak sorunun esas kaynağı ABD emperyalizminin silahlı gücü NATO’yu ve onun içindeki Yunanistan’ı, Birleşik Karalığı yok saymak doğru değildir.
Türkiye’nin ezelden beri Kıbrıs ile ilgili ilhak planı olduğu bir gerçek. Ancak Yunanistan’ın da Megalo İdeası yok mu? 1974 darbesini yaptıran Yunanistan’daki cunta değil mi? Bu cunta Türkiye’ye fırsat yaratmadı mı?
Kıbrıs sorununu Kıbrıslıların kendi iradeleri ile çözmesi gerektiğine inanıyorum. Bugüne kadar ne yazık ki bu iradeye gösteremediler. Her zaman bir kurtarıcı beklediler. “Kurtarıcılar” ise her zaman kendi çıkarlarını Kıbrıslılara empoze etmekten başka bir şey yapmadılar. Buna katılmamak elde değil.
Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının mülkiyet hakları konusundaki yaklaşım da doğrudur. Bu hak devletler eliyle yok edilmez. Önemli bir insan hakkıdır. Tüm Kıbrıslılar mülkiyet haklarını diledikleri gibi özgürce kullanmalıdırlar.
Bahsedilen Kıbrıs Cumhuriyeti içinde Kıbrıs Türk toplumunun da ortağı olduğu vurgulanmıyor. Bunun anlamı ise bugünkü durumun devamını ve Kıbrıslı Türklerin de vatandaşlık bağı ile bağlanması demektir. Bu ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarına göre yapılmaması gereken bir durumdur.
BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 184 No’lu karar geçici bir karardır ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarını yok saymaz. Bu bakımdan Üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bugünkü şekliyle kabul etmek hukuksal olarak doğru değildir.
Hedeflerde belirtilen tüm Kıbrıslıların askersizleştirilmiş bir Kıbrıs’ta özgürce yaşamaları da doğrudur. Bunun için bugünkü koşulları sağlayan tüm kararların kaldırılması, Kıbrıslı Türk Toplumunun ortaklık haklarının verilmesi talep edilmelidir. Bu olduktan sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üniter mi yoksa iki bölgeli federasyon mu olacağına yine iki toplumun ortaklığında oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti karar vermelidir.
Deklarasyonun bugünün koşullarına göre objektif olmadığı ve Kıbrıslı Türk Toplumuna toplumsal haklarını verme hedefi gütmediğidir gerçektir. Bu nedenle adil ve kalıcı bir çözüm için yeterli değil aksine kışkırtıcı ve yok sayıcı içeriktedir.
Düşüncelere saygı duymakla birlikte adil ve kalıcı bir anlaşmayı hedeflemediği için bana göre gereksiz bir girişimdir.