Kıbrıs iktibasUlaş BarışPile mutabakatına niye sahip çıkılmıyor? - Ulaş Barış

Pile mutabakatına niye sahip çıkılmıyor? – Ulaş Barış

Orjinal yazının kaynağıkibrispostasi.com
diğer yazılar:

Tüm dünya tarafından kınanmamızı sağlayan Ağustos ayındaki Pile yolu olayı, bu hafta başı sağlanan mutabakatla oluruna varmış gibi görünüyor. Görünüyor diyorum çünkü her ne kadar BM tarafından mutlu mesut bir şekilde müjde olarak duyurulsa da, mutabakat, öksüz bırakılmış bir çocuk muamelesi görüyor.

Öyle ki üzerinden 4 gün geçti, Cumhurbaşkanlığı konuyla ilgili sessiz, hükümet sessiz, siyasi partilerimiz de birkaç meclis konuşması vurgusu dışında sessiz. Rum hükümeti ise mutabakatı ‘güzel bir gelişme’ diye nitelese de içerik açıklamış değil. Ancak mutabakatın içeriğini sızdırarak en azından durumu idare edebiliyorlar.

Dolayısıyla mutabakatın içeriğiyle ilgili her zamanki gibi Rum basınına başvurmak zorundayız. Çünkü dediğim gibi bizim yetkililer bu konuda sessiz. Dışişleri Bakanlığı ise ilk günden açıklama yaparak mutabakatı teyit etmekle yetindi, içerik vermedi.

Peki Rum basını ne diyor?

Filelefteros, Yenidüzen gazetesinin aktarımıyla mutabakatın maddeleriyle ilgili şunları yazmış:

“1. Ara bölge güvence altına alındı ve ateşkes hattının sınırları da açık bir şekilde ortaya kondu. Barış Gücü, statükonun ihlal edilmesini önleyerek, ara bölgenin tümünde varlığını ve kontrollerini sürdürüyor. Anlaşma işgal makamlarının ara bölge içerisindeki askeri veya polis mevcudiyetini ihtimal dışında bırakıyor.

  1. Geçiş noktası meydana getirilmesi ve Yeşil Hat Tüzüğü’nün tam anlamıyla uygulanmasıyla Pile bölgesine kontrol dışı erişim önleniyor. Yolun, Çayhan düzlüğü dâhil olmak üzere, Pile’ye yerleşim amaçlı veya suç unsurları ile düzensiz göçmenlerin özgür bölgelere erişimi için kullanılmayacağı güvence altına alındı.
  2. Yolun yalnızca sivil amaçlarla kullanılması sağlanarak ve Çayhan düzlüğü bölgesinde kentsel ve konut geliştirme bölgesinin oluşturulmasıyla, Türk Ordusunun askeri kazanım elde etmesi önlendi.
  3. Pile bölgesinde Kıbrıslı Türklerin ve Rumların uyum içerisinde bir arada yaşamasını sağlayacak tek (birleşik) bir kentsel gelişim bölgesi meydana getiriliyor.
  4. Anlaşma Rum kesimi tarafından oldukça önemli bir gelişme olarak addediliyor, çünkü diplomasi sayesinde, şiddetle dayatılamayacak planlamaların iptal edilmesine karar verildi.”

Yine Sigmalive sitesine konuşan Rum hükümetine yakın bir kaynak, varılan mutabakatın tam bir Rum diplomasisi başarısı olduğunu, bölgede uzun yıllardır yasa dışı bir şekilde kullanılan 3 Türk nöbet yerinin boşaltıldığını ve varılan uzlaşının önemli bir ‘güven yaratıcı önlem’ olduğunu söylemiş.

Bu 3 nöbet yerinin boşaltılması ve Çayhan düzlüğünden vazgeçilmesi, bizim muharip whatsup gruplarından büyük tartışmalara yol açmış. Öyle ki, mutabakatı ‘toprak tavizi verildi’ şeklinde yorumlayıp hezeyan edenlerin sayısı çokmuş. Hele de bu mutabakat işinin ‘yetkilisi’ Tahsin Ertuğruloğlu olunca, akıllara ‘kan döktük aldık, bir karış toprak vermeyiz’ söylemleri geliyor. Bu arada mutabakat imza edilirken Tahsin bey ülkede değildi. Kendisini arayan Kıbrıs muhabirine de “işleyişi görelim de öyle açıklama yaparız” şeklinde konuşmuş. Bir de açıklamayı BM yapmasına rağmen ‘Rumlar yine yalan yanlış konuşuyor’ diye fırça da çekmiş. İyi de madem mutabakatı teyit ettiniz, bir zahmet içeriği de açıklasanız ya?

Bunun dışında varılan mutabakata çok sayıda destek açıklaması da gelmiş durumda. Bunlardan en ilginci kuşku yok ki adamızın yeni ‘trio-bloğu’ İngiltere-Fransa ABD üçlüsünün yaptığı destek atışı. Son aylarda Kıbrıs sorunu konularında İngiliz Yüksek Komiserliği imzasıyla, Fransa ve ABD büyükelçilikleri ortak açıklamalar yapıyor. Bu konuyla ilgili yapılan açıklamada da, her iki taraf da müzakerelerin yeniden başlatılması için adımlar atma konusunda esnek ve açık olmaya çağrılarak, BM Genel Sekreteri Guterres’in bir BM temsilcisi atamasının acil ihtiyaç olduğu vurgusunda bulunuldu.

Konuyu bir başka olumlu bulan mercii de Türk Dışişleri Bakanlığı oldu. Açıklamada, KKTC Dışişleri Bakanlığına tam destek verilirken, mutabakatın iki devletli çözüm yolunda bir adım olarak işaret edilmesi dikkat çekti. Yine konuyu aktaran Türkiye basını da mutabakatı ‘KKTC ile BM arasında yapılmış’ gibi vermesi de dikkatlerden kaçmadı. Tabii ki bu doğru değil çünkü mutabakat kuzey ve güney arasında, BM arabuluculuğuyla yapılmış durumda. Dahası KKTC’nin ara bölge üzerinde bir yetkisi ya da hakkı yok.

Ha bu mutabakatı ben nasıl yorumlarım diye soracak olursanız, selamlarım ve adada ulaşılacak bir çözümün bir nevi başlangıç noktası olarak görürüm derim. Yani havadan konuşarak, bu iş oluyor noktasında değilim. Ancak sorunlara çatışma ya da gerginlikle değil de diplomasiyle çözüm bulunması gerektiği bir gerçekliktir. Bir sorunun uykuda ya da donmuş olması, o sorunun bittiği anlamına gelmez ve tüm dünya şu son günlerde İsrail-Filistin hattında yaşananlar da bunun ispatıdır diyebiliriz. Haliyle bu noktada atılan uzlaşı adımları, taraflar arasında yeni bir süreci tetikleyecek diye umut ediyorum.

Bir de, 2020 sonrası ayrılıkçı siyaseti pekiştiren, ‘eşit egemenliğimizi kabul etmezseniz, masaya oturmayız’ diyerek masadan kaçan Türk tarafının, bunun tersine gidip masaya oturmak zorunda kalması, BM şemsiyesi altında zaten ‘toplum’ olarak eşit statüde bulunması ve aslında bu söylemin içinin boş olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu mutabakatı ‘iki devletli çözüme giden yolda bir adım’ olarak görmek hiç doğru bir mantık olmaz.

Öte yandan bir an için bile bunun doğru olduğunu düşünsek, neden Kıbrıslı Türk makamlar, bu iki devletli çözüm meselesinin yılmaz savaşçıları olanlar, bu mutabakata sahip çıkmamaktadır?

Vallahi bu sabah Gökhan Altıner’e konuk olan UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu ile program çıkışı iki kelam etme fırsatı buldum. Oğuzhan beye “Neden bu mutabakatın içeriğini madde madde açıklamıyorsunuz da hepimiz Rum basınından takip etmek zorunda kalıyoruz?” diye sordum. O da bana “doğru bir noktaya işaret ediyorsun” dedi ve bunun yapılması gerektiğini söyledi. Ama “Bu mutabakatı niye BM açıkladı” diye de serzenişte bulunuyor.

Ben de bilmiyorum ama bir gerçek var ki bu konu üzerindeki gerek siyasi gerek teknik gerekse de başka birtakım hususlar ‘bulanıklığını’ koruyor.

Bu bağlamda, mutabakat her neyse, Türk makamlar tarafından da açıklanmalıdır diye düşünüyorum.

Yoksa basın olarak yapacak bir şeyimiz yok. Rum basını ne iddia ederse, biz de onların yolundan gitmek zorunda kalacağız.

Korkmayın, bir zahmet bizi bilgilendirin…

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
351AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin