Kurumsal medya kamuoyunu maniple ederek işgalin sürdürülmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Amerikan halkı İsrail/Filistin’in tarihini ve gerçekliğini bilseydi, durum savunulamaz olurdu.
Hamas İsrail’e sürpriz bir saldırı başlattıktan sonra, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) hava saldırılarıyla yanıt verdi, Gazze’deki binaları yerle bir etti. Şiddet olayları şimdiye kadar 2 bin 500 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Ancak Batı medyası İsrail Savunma Kuvvetleri’nin gayri resmi sözcüleri olarak her zamanki rolünü oynadı ve hayatını kaybeden Filistinlilerden çok hayatını kaybeden İsraillilerin ölümüne ilgi gösterdi ve sempati duydu.
Olağanüstü iddialar, sıfır kanıt
Buna örnek olarak; Hamas savaşçılarının İsrail’in güneyine yaptıkları saldırı sırasında durup 40 İsrailli bebeği topladıkları, öldürdükleri ve parçaladıkları, kafalarını kesip cesetlerini geride bıraktıkları iddia edildi.
Anonim İsrail askeri kaynaklarına dayandırılan bu sıra dışı iddia ilk olarak İsrailli i24 kanalı tarafından haberleştirildi. Hiçbir kanıt sunmamasına rağmen, çatışmanın bir tarafının düşmanı hakkında ortaya attığı bu son derece kışkırtıcı iddia, dünya çapında bir dizi medya kuruluşu tarafından alındı ve tekrarlandı. (Örneğin ABD’de Fox News, CNN, MSN, Business Insider ve The New York Post)
Bu sırada Birleşik Krallık’ın en büyük gazetelerinin ön sayfaları bu haberle süslendi. Basın bu vahşet karşısında öfkelendi ve okuyucularını da aynı şekilde düşünmeye davet etti.
Sıra dışı iddialar sıra dışı kanıtlar gerektirmelidir ve iddiayı ortaya atanın kim olduğu göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir hikâye ciddi bir şüpheyle karşılanmalıdır. Herhangi bir muhabirin sorması gereken ilk soru “Kanıt nerede?” olmalıydı. Haberin arkasında durması için birçok fırsat verilen IDF, sürekli olarak iddialarla arasına mesafe koydu. Bununla birlikte, hikaye yayınlanmayacak kadar faydalıydı.
Başı kesilmiş bebek anlatısı o kadar yaygındı ki Başkan Biden bile Hamas’ın çocukları öldürdüğüne dair “doğrulanmış” görüntüler gördüğünü iddia ederek buna atıfta bulundu Ancak bu iddia, Biden’ın sadece i24 News haberine atıfta bulunduğunu kaydeden Beyaz Saray’daki sorumluları tarafından aceleyle geri çekildi.[1]
Haber, iddianın ana kaynağının bu yılın başlarında Filistinlilere karşı ırkçı ayaklanmaları kışkırtan ve onları “yok edilmesi” gereken kalpsiz “hayvanlar” olarak tanımlayan aşırılık yanlısı bir yerleşimci olan İsrailli asker David Ben Zion olduğunun ortaya çıkmasının ardından daha da ucuz bir propaganda parçası gibi göründü.
ABD halkını, bebeklerin sakat bırakılmasıyla ilgili vahşet propagandasıyla besleyerek savaşı desteklemeleri için manipüle etmenin uzun bir geçmişi var. Örneğin 1990 yılında, yerel bir hemşire olduğunu iddia eden bir kadın Kongre önüne çıkarıldı ve burada Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in adamlarının yüzlerce Kuveytli bebeği kuvözlerinden çıkarıp ölüme terk ettiğine dair ifade verdi. Bu hikâye Amerikan halkının savaş yanlısı bir coşkuya kapılmasına yardımcı oldu. Daha sonra bunun halkla ilişkiler firması tarafından uydurulmuş bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı.
Hayata geri dönen öldürülmüş kız
Yalan olduğu aşikar olan başka bir haber de Shani Louk vakası. Louk, Hamas tarafından pusuya düşürülen Supernova Festivali’ne katıldı. Hamas’ın onu öldürdüğü, soyduğu ve çıplak bedenini bir ganimetmişçesine kamyonun arkasında sokaklarda sergiledikleri yaygın olarak haberleştirildi (Örneğin, Daily Mail, Marca, Yahoo! News, TMZ, Business Insider). Louk’un durumu küresel öfkeyi İsrail’in ezici bir askeri müdahalede bulunması yönünde kışkırttı.
Yalnız bir sorun vardı: Louk’un daha sonra hayatta ve hastanede olduğu doğrulandı; bu da gösteriyor ki Louk’un kamyonun arkasındaki görüntülerinde aslında onu tıbbi yardım almaya götürerek hayatını kurtaran insanlar vardı.
Bu çılgınca kışkırtıcı haberleri sorumsuzca yayınlayan yayın organlarının çok azı özür dilemiş, hatta tekzip yayımlamıştır. Los Angeles Times bir istisnaydı: Filistinlilerin İsrailli sivillere tecavüz ettiğini iddia eden bir haber yayınladıktan sonra okuyucularını “bu tür haberlerin doğrulanmadığı” konusunda bilgilendirdi.
İsraili aslanlaştırmak, Filistinlileri insanlıktan çıkarmak
Ancak çok az okuyucu bu tekzipleri gördü. Bunun yerine, Hamas’a karşı içgüdüsel öfke ve tiksinti duygularıyla baş başa kaldılar ve bu da onları Batı’nın Filistin’e ya da daha geniş bir bölgeye yönelik askeri harekâtları desteklemeye hazırladı.
İzleyicilerinin mesajı alamaması ihtimaline karşı, büyük gazetelerdeki köşe yazıları ve başyazılar bu fikri vurguladı. Wall Street Journal “Hamas’ı Yok Etmenin Ahlaki Görevi” başlıklı bir köşe yazısı yayımladı ve okurlarına “İsrail’in yanı başında yaşayan bu şeytani, ahlaksız kültürü kökünden söküp atmak için ne gerekiyorsa yapmaya hakkı olduğunu” ısrarla vurguladı. Böylece, bu çıkış noktası İsrail’e dolaylı olarak ister yasaklı kimyasal silahlar kullanması, ister elektrik ve suyu kesmesi ya da ambulansları veya Birleşmiş Milletler görevlilerini hedef almak olsun; sivil halk üzerinde dilediği savaş suçunu işlemesi konusunda serbest bir geçiş hakkı tanımış oldu.
National Review’in yayın kurulu da benzer bir görüşe sahipti ve “İsrail’in Hamas’ı yok etmesi için sıkı bir şekilde kontrol edilmek yerine ona istediğini yapma özgürlüğü tanınmasına ihtiyacı olduğunu” belirtiyordu. Bu özgürlüğün tanınması, İsrail’e Gazze’yi yok etmesi için çok daha fazla zaman vermek anlamına geliyordu. Batılı liderler İsrail’i eleştirmekten ya da sükûnet ve barış çağrısı yapmaktan kaçınmak zorunda kalacaklardı.
Mesaj açıktı: Uluslararası birlik şu anda çok önemliydi. Savaş suçları gibi önemsiz şeyler göz ardı edilmeliydi. İsrail ve halkına özel bir sempati gösterilirken (örneğin Washington Post), diğer taraf kana susamış radikaller olarak gösterildi. “Filistinli teröristler” ifadesine medya yelpazesinin her yerinde rastlanabilirken (örneğin Fox News, New York Post, New York Times), bunun tam tersi olan “İsrailli teröristler” kurumsal medyada hiç yer almadı. Bu, Filistin tarafındaki kayıpların İsraillilerden fazla olmasına rağmen böyleydi.
İsraillilerin hayatlarının daha önemli görüldüğünün altını çizen bir diğer husus da her iki taraftan ölümlerin rapor edilme şekli oldu. Örneğin BBC, okurlarına İsraillilerin “öldürüldüğünü”, Gazze’deki insanların ise sadece “öldüğünü” söyleyerek, faillerden her türlü sorumluluğu aldı ve neredeyse ölümlerinin doğal olduğunu ima etti.
Bağlamdan bağımsız şiddet
Haberlerin çoğunda saldırının temel olgusal arka planı eksikti. İsrail’in mevcut bir Filistin devleti üzerine inşa edildiğinden ve Gazze’de yaşayanların çoğunun Yahudi devletine yer açmak için İsrail’in güneyinde etnik temizliğe maruz kalmış mültecilerin soyundan geldiğinden bahseden çok az makale vardır. Ayrıca İsrail’in Gazzelilerin hayatını neredeyse her yönüyle kontrol ettiğinden de bahsedilmedi. Buna, yoğun nüfuslu şeride kimin girip çıkabileceğine karar vermek ve gıda, ilaç ve diğer önemli malların ithalatını sınırlamak da dahil. Yardım grupları Gazze’yi “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” olarak tanımlıyor. Birleşmiş Milletler Gazze’deki koşulların yaşanamayacak kadar kötü olduğunu ilan etti.[2]
Bu önemli bağlamın verilmemesinin başlıca nedenlerinden biri, Batılı seyircileri Filistinlilere sempati duymaları veya Filistinlilerin kurtuluşunu desteklemeleri yönünde etkileyebilecek olmasıdır. Dev medya kuruluşları büyük ölçüde zengin oligarklara ya da uluslararası şirketlere aittir; her ikisi de statükonun korunmasında çıkar sahibidir ve hiçbiri ulusal kurtuluş hareketlerinin başarılı olmasını istemez.
These are actually Palestinian child survivors of an Israeli attack.But you’d never guess that from the headline. pic.twitter.com/niCviIYbhO
— Alan MacLeod (@AlanRMacLeod) October 13, 2023
[Alan Macleod’un tweeti: Bunlar aslında bir İsrail saldırısından kurtulan Filistinli çocuklar. Ama başlığa bakarak bunu asla tahmin edemezsiniz.]
Bazı medya kuruluşları bunu açıkça dile getirdi. Axel Springer (Politico’nun sahibi olan dev Alman yayın kuruluşu), çalışanlarından “transatlantik ittifakı ve İsrail’i” destekleyen misyon bildirisini imzalamalarını istedi ve Filistin’i destekleyen çalışanlarına işten ayrılmalarını söyledi. Diğer kuruluşlar bunu biraz daha az aleni bir biçimde yapsa da çalışanlarının geçemeyeceği İsrail kırmızı çizgileri de vardır. CNN, özgür Filistin çağrısı yaptığı için sunucu Marc Lamont Hill’i kovdu. Katie Halper, İsrail’e (doğrudan) Apartheid devleti dediği için The Hill’den kovuldu. Associated Press, Emily Wilder’ın üniversite yıllarında Filistin yanlısı bir aktivist olduğunun ortaya çıkmasının ardından işine son verdi. The Guardian gazetesi de ABD’nin İsrail’e yaptığı askeri yardımla dalga geçen bir şaka yapan Nathan J. Robinson’ı işten çıkardı. Bu vakalar, gazetecilik dünyasının geri kalanı için örnek teşkil etmekte. Verilmek istenen mesaj şu: İsrail hükümetinin vahşi apartheid sistemini eleştirmek ya da Filistin için dayanışma göstermek, geçim kaynaklarını kaybetme riski olmadan mümkün değil.
Sonuç olarak, kurumsal medya kamuoyunu maniple ederek işgalin sürdürülmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Amerikan halkı İsrail/Filistin’in tarihini ve gerçekliğini bilseydi, durum savunulamaz olurdu. Apartheid hükümetinin kendi yerli halkını sürdüğü ya da hapsettiği eşitsiz durumu sürdürmek isteyenler için kalem de kılıç kadar önemlidir.
Dipnotlar:
[1] https://www.aljazeera.com/news/2023/10/12/white-house-walks-back-bidens-claim-he-saw-children-beheaded-by-hamas
[2] https://www.un.org/unispal/document/gaza-unliveable-un-special-rapporteur-for-the-situation-of-human-rights-in-the-opt-tells-third-committee-press-release-excerpts/
[Mint Press’teki İngilizce orijinalinden Nisan Çıra tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]