Öncelikle bu noktadan başlamak gerekir: kendi kendimiz kandırmaktan artık vaz geçelim. Daha doğrusu, mış gibi davranmayı eleştirirken aynisine düşmemek önemlidir. Peki nedir bu kendi kendimizi kandırmaktan vaz geç mek: hemen basit şekliyle anlatalım. Çok kolaycıl8ğa kaçarak, “herkes herşeyin farkındadır” ifade düşüncesine sarılmayalım. Gerçekten insanlar her yaşanın gerçeğinin farkında deyil. Hat da bilmiyor. Uygulanan yağısal girişimleri yerine göre gerçek ve doğru olarak da kabul ediyor. Öylesine sosyolojik bir yapı kuruldu ki ortak muhalif paydaşlığın da oluşmasına engel duvarı çekildi. Çoğu kesim bu yanlışların şu veya bu şekilde olmasında yerini aldı ve çıkar da sağladı. Eğitimini de ona göre aldı. Devam edecek olursak, daha basit sosyolojik kuram olarak ortak paydaşlık yok. Nifusun içinde deyişik unsurlar var. Yerinde olanşlar, ögüneyden göçmenler, Kuzeyden getirilip yerleştirilenler, kuzeyden gelip şu veya bu çıkarın üstüne kaçak olanlar. Yetmedi ünüversite öğrencisi adına birçok ülkeden insanlar sektörel çıkar adına taşındı. Bunların ortak kültürü dahi yok. Üstelik gençlik dinamiği olarak da yer alması gereken kesim olması gerekirken. Kısaca, toplama ve deyişik sosyolojik, etnik ve sınıfsal kesimler çarpık şekilde bir K. Kıbrıs coğrafyası yapısı oluşturuldu. Bunlar da sömürgecilik ilkesiyle illhaklaşma politik gerçeklikle de kulanılmaya uğraşılıyor. Bu ortak paydaş olmayan, herşeği bilmeyip kendine göre bir dünya kuran kalabalık yapı adıyla isimlendirilecek coğrafya haline getirildi.
Sıkıntı bu sonuca gelmekle başlar. Biz işimize gelen şekliyle “insanlar her şeyin farkında” deyip neden sonuç kurgulanır. İnsanların neden hareketsiz olduğu noktasyla da yukarda sıraladığım tüm gerçekleri yok sayarak da “muhalefet, hükümet” ikileminde bocalayıp dururuz. Hat da artık ağırlıklı muhalefet ekseni, sistemin ayni kalıp kendilerinin de pay alma uğraşına dek geriledi. Dahası, oluşturulan yapı K. Kıbrısın da dünya gerçeğine de yansır. Kısaca atlandırma, yasal olmayan toprak diye geçer. Raporlarda dahi artık bunlar direk bizat resmi genel sistemce seslerini çıkarır. Son Küreseleşme Organize suçlar endeksindeki anlatılan Kuzey Kıbrıs, resmi çeken önemli resimdir..
Sömürge gerçeği ve önemli hem de oldukça önemli kesimin buna karşı olmayıp sömürgecilikle kazanıp hat da yerleşme gerçeği de olunca, ortak paydaşlık veya sosyolojik net ifadeli “toplum, halk, etnik kimlik” gibi kavramları dahi boşaltmaya yetiyor. Resmi idolojikleşme ise gayet normal şekliyle bağımlı olunan ülkenin karakterisliklerini taşır. AKP dönemiyle örneğin gericileşme, tarikatlaşma ve ümetleşme çizgisi geliştirildi. Suçlanan ve çare aranan “hükümet” ise nerede ise tüm alanlarda karar alma yetkileri dahi alındı. Yeni işbirlikçilikle de onlar sadece yolsuzluk yapmak, kayırmacılıkla ayrıcalıklar oluşturma ile yandaşı tatmin etme çıkarlı üzerine oturuyorlar. Bunu zaten net olarak yaşıyoruz.
Yine de direk yaşanan süreçe rağmen, hala sanki hiçbirşey olmamış gibi kavram fetişizmi kulanılıyor, kurgularla da herkesin herşeği bildiği lafına sarılınıyor. Ama, her söylem sonrası pratikle yenilen tokatı da konuşmayarak geçiştiriliyor. İşin bir de bu gerçeği var. Gerçekleri deyil müsaade edileni konuşma kültürü yerleşti. Öyle ki nerede ise bizim kurumların bağımsız ve demokratlığı ile dünyaya ders verdiği söylenleri dahi inanan kesim hala vardır.
Sıkıntı burda başlar. Ne gerçekler kabulleniliyor, nede görülen bazı gerçekler dahi konuşturulmayarak, sorun aktarılıyor ve çözüm öneriliyor. Yasadışılık genel siyasal yapı ile normal siyasal oyun oynanma peşinde olunuyor. Herkes bilir ile halkla deyiştirreceği sandığı ikilemi savrulup uçuşur. Ama, her gün sosyolojik yapı daha bir bozulurken, ayni zamanda da artan nifus yeni egemen çevreler ile deyişik kültürler birbirine karışıyor. İlk mesajı aslında Yetmişdört sonrası yapılan yerleşimlerle almamız gerekirdi. Alanlar oldu. Ama, onların da başına gelmeyen kalmadı. Nitekim kentli kente veya tarıma uygu kıra yerleştirme yerine, daha ilk şehirleşme adımlarında önce ortak şehircilik bozuldu. En başta Baflılar ve Leymosunlular darmadağın yerleştirildi. Türkiyeden daha zor uyum sağlayacak nifus taşındı. Bu adımlar gelecek günümüz K. Kıbrısın sosyolojik sömürgesel adımlarıydı.
Ziya Rıskı olayı ile de siyasal müsaade etmenin çizgisi çekildi. Şimdi sömürge talepleri malum. Bu kurallar korunurken de dyeyişim zor. Zaten son kurdurtulan hükümetle de nasıl yarının cevabı verildi. Oluşan sosyolojik siyasal yapı ise ortak hedef belirlemenin zorluklarını net şekilde anlatıyor. İşte sıkıntı burdan başlar. Hele de gerçekleri dahi konuşmadan gerçekleri deyiştirme aranoyası da artık normalleşti.