Çağdaş devletlerin ceza yasalarında belirtilen suçları işleyen kişiler yargılanmak üzere ifadeleri alınır. Bu süreçte soruşturmanın selameti açısından ve şüphelinin kaçma riski olduğunda mahkeme gününe kadar tutuklanırlar. Ya da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılır.
Buraya kadar kişi şüpheli durumdadır. Suçu mahkeme kararı kesinleşinceye kadar suçsuz muamelesi görmesi gerekir.
Çağdışı kalmış, totaliter rejimlerde yukarıda belirttiğim süreç yaşanmaz. Bu devletler özgürlük sıralamasında özgür olmayan ülkeler sınıfındadır. Devlet savcısı veya polisi: “Gözünün üzerinde kaşın var” diyerek istediği zaman size suçlama getirir. Bu durumda size düşen de suçsuzluğunuzu kanıtlamaktır. Buna rağmen insan haklarında ve anayasalarda olsa bile savunma hakkınızı kullanamazsınız. Polisin veya sacının hazırladığı dosyaya ulaşmak ve size getirilen suçlama ile ilgili deliler de gizlenir. Anlaşılıyor ki ağzınızla kuş tutsanız devlet sizi bir şekilde mahkeme kararıyla suçlu bulacak ve cezalandırmak için hapishaneye tıkacaktır.
Türkiye’deki rejim özgür olmayan ülkeler sınıfındaki uygulamayı yapmaktadır. Uyuyan bir vatandaşın kapısına gece yarısı polisler gelip koçbaşı ile kapınızı kırarak içeri girebilir. Sizi etkisiz hale getirdiler sonra ters kelepçe ile bağlayıp polis aracına bindirirler. Savcılık dosyanızı zaten hazırlamaya başlamıştır. Çıkardığı mahkeme hakimi sizi tutuklu yargılanmak üzere hapse yollar.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki yargı sistemi Türkiye’nin yargı sisteminden farklıdır. Bundan Türkiye rejimi rahatsızlık duymakta bağımsız mahkemelerimizi etki altına almanın yollarını aramaktadır.
Bizde suç işlediğine inanılan kişi veya kişiler, ya da ceza yasasında suç sayılan bir eylemi gerçekleştirdiğini tespit eden polis ilgili kişiler önce ifadelerini alır. Bu sırada avukatının yanında olması engellenemez. Polis dosyayı savcılığa ilettikten sonra savcılık gerek görürse davayı açar. Gerek görürse mahkemeden tutukluluk tutuklu yargılanmasını talep eder. Son kararı hakim verir.
Son günlerde reçete yolsuzluğu ile ilgili tutuklanan doktor ve eczacıların tıpkı Türkiye’de olduğu gibi tutuklanıp ters kelepçe ile ifadelerinin alınması için ters kelepçe bağlanıp polis karakoluna götürülmesi toplum içinde vicdanları yaraladı. Bu aslında hem insanlık onuruna hem de anayasal hakları ihlaldir.
Öncelikle bir polis ordusu nezaretinde tutuklanan bu kişilerin kaçma olasılığı yoktur. Bu nedenle böyle bir uygulamaya gerek duyulması ilgili kişileri itibarsızlaştırmadır. Bu kişilerin toplum içinde saygı un bir yeri vardır ve suçlu oldukları da kesin değildir. Bir iddia nedeniyle şüpheli olsalar bile suçlu muamelesi görmemelidirler.
Bilindiği gibi anayasamızdaki geçici 10. Madde ile KKTC’nin güvenliğini Türkiye sağlamaktadır. Polisimiz Güvenlik Kuvvetlerine, Güvenlik Kuvvetleri de Genelkurmaya bağlıdır.
Türkiye yönetimi bu konuda emir vermiş olacak ki tıpkı Türkiye’de yapılan uygulamalar gibi şüpheliler ters kelepçe ile karakollara götürülmekte bu sırada haber peşinde koşan medya çalışanları tarafından fotoğrafları çekilmekte ve yayınlanmaktadır.
Alışık olmadığımız böyle bir durum karşısında insanlarımızın tepkileri normaldir. Bu tepkiler yolsuzlukları savunma değildir. Bu tepkiler çağdaş hukuk sistemi içinde şüphelinin suçu kanıtlanmadan gördüğü muameleye karşıdır ve haklı bir tepkidir.
Mahkeme sonunda bir kişi bile suçsuz bulunup beraat etse çektikleri yanına kalacak. Yaşatılan bu travma karşısında “pardon” çekmek hiçbir şeyi değiştirmez.
Bu şartlarda gelin ve ne kadar özgür olduğunuzu sorgulayınız.