Katledilen Filistin halklarının acısıyla…
Savaş… Bu kelimeye, kelimenin temsil ettiği katliamlara, ulus devletlerin bunu kullanarak sürdürdüğü sömürü ve yıkımlara katlanmak mümkün değil. 21 yy da sürüp giden facialara, soykırımlara, faşizmin, sermaye ile buluşan tahakkümünün yaşamları yok edişine tanık olmak ve savaşlarla yaşamı yönetenlere, ırkçılığı, katliamı besleyen, bundan beslenen ülkelerin sessizliği bizler için dayanılmaz.
Bu katliamlara tanık olup sadece açıklama yapmaya sıkışmış halklar açısından, Devletleri bu katliamları durdurmaya çağırmaktan başka çare kalmıyor. Barış İstiyoruz. Kalıcı Barış, Eşit ve Özgür bir yaşam istiyoruz.
Yeni Yaşam Gazetesinin Ekoloji sayfasında sizinle buluşurken yazının köşesine bir cümle yazmaya kararlıydım, sonra ekoloji katliamlarında süre gidenleri yazarım diye düşünmüştüm. Filistin’de günlerdir savaş sürerken, kelimeler kendi kontrolünüzde olmuyor dostlar. İçinizdeki kavruluşlar yaptıklarınızı yetersiz kılıyor.
Bombalar insanlığı öldüre öldüre katlederken yaşamı. Bizi bu katliamları izlemeye mahkum eden tüm devletler bombaları yaralıların, hastanelerin, yaşam alanlarının, halkların üstüne yağdıran İsrail devleti kadar suçlu.
Sadece Filistin’de değil Dünya’da ırkçılık yükseliyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta savaş tüm sıcaklığı sürerken bir başka komşu ülkemizde Faşistler organize şekilde yeni bir buluşmaya hazırlanıyor.
Atina ve Pire Antifaşist Koordinasyonu Antifaşist Demonstrasyon yayınlayarak Dünya’da Irkçılıkla yükselen faşizm dalgasına karşı 1 Kasım’da Atina’da yapılması planlanan pan-Avrupa neo-nazi toplantısının iptali için karşı buluşma organize ediyor.
Atina’da yapılacak bu yeni faşizm buluşmasına karşı “NO NAZIS HERE” şiarıyla karşı duruş, özgürlük için mücadele çağrıları Atina’dan ve Pire’den, komşumuzdan, dostlarımızdan bizlere ulaşıyor.
Sadece acı çekmek istemiyorsak, savaşlarla, organizasyonlarla, katliamlara katkı veren ülkelerle yükseltilmeye çalışılan faşizm dalgasına, ırkçılığa, katliamlara karşı barışın, özgürlüğün, özgür yaşam için mücadelenin, politika yapmanın, dayanışmanın hattında buluşmanın, yaşamın özgürlüğü için mücadeleyi büyütmenin çağrısı bizleri sessiz acı çeken kabuklarımızdan sıyrılmaya çağırıyor.
Barışı tüm ülkelerde yaşamın vazgeçilmesi olmadıkça, dünya; Faşizmin, onun gücünü kullanan, onun yöntemleri ile kendine alan açan, halkları yerinden yurdundan eden, katleden yaşam alanlarına konan egemenlerin sömürü arenası olacak. Egemenlerin sömürü ve sermaye birikim stratejileri, ırkçılık, şiddet, savaş politikaları ile sürdükçe bedelini halklar, yaşam alanları yok oluşla ödeyecek.
Bu sistemleri alaşağı edecek olanlar şüphesiz halklar ve özgürlük mücadelesi verenlerdir. Faşizmi ve kapitalizmi yenecek olan birbirini ayrıştırmayan, egemen sistemin ayrımcı, ayrıştırmacı politikalarına asimile olmayan politik mücadeleler olacaktır. Halkların ve yaşamın özgürlüğü yerine; ayrımcılıktan, şiddetten, savaş stratejilerinden beslenen ve egemenliğini bu stratejilerle sürdüren; devletlere, örgütlere, şirketlere karşı mücadeleyi kurduğumuz her alanda bu yıkım sistemlere karşı ortak dili, yöntemi, politikayı birlikte sürdürmenin, dayanışmanın dönemini yaşıyoruz birlikte.
Ülkenin her yerinde her geçen gün artan, siyasi iktidarın politikaları ile ve faşizmin yöntemleri, devletin gücü ile sürdürülen, savaşın başka bir yüzüne, iç saldırılara tanık oluyoruz, bunlara karşı mücadele ediyoruz. Bu saldırılara karşı mücadele edenlerin yanı sıra mücadeleyi apolitik zemine evirenlerin katkısı ile bu yıkımların her geçen gün hızla nasıl arttığına da.
Yanı başımızda savaş sürerken ülkenin içinde sinsi savaş dalgasını, savaş politikaların farklı boyutlarını bizlere bir kez daha hatırlatıyor.
Siyasi iktidarın yöneticilerinin açıklamalarında, reklamlarla beslenen sözlerinde 2024 ün “Enerji yılı” olacağı söyleniyor. Bir yandan Akkuyu Enerji Santralı bölge halklarının (Kıbrıs dahil), ekoloji, kent, emek ve meslek örgütlerinin itirazına rağmen sürdürülürken, NES ‘lerin yanı sıra RES, GES, HES JES ve Termik projeleri, madenlerle (kömür ocakları, taş ocakları dahil) su havzaları, yaşam alanları sermaye birikimine hızla sokulmaya çalışılıyor. Bunlara karşı duran örgütlere, yöre halkına karşı ise devletin güvenlik güçleri saldırmaktan yaşam alanlarını kuşatmayı sürdürüyor.
Bir başka stratejik süreç yerel idarelerin desteği ile Suyun kıtlaşması üzerinden sürdürülüyor. Milas bölgesinde, Akbelen ormanlarının eteklerindeki suyu alıp bölgede konuşlanan Termik santralların su ihtiyacı için sunulacağı bilimsel olarak belirlenen ve Danıştay’ın yürütmesini durdurduğu Bodrum Barajının su sorununa çare olacağı MUSKİ’nin yetkilileri tarafından yapılan basın açıklaması ile vurgulanıyor örneğin. Derelere uygulanacak yeni müdahalelerin önü benzeri toplantılar ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Aynı bölgede; bu hafta Muğla’da “Yargı kararlarına uy Termik santralları Muğla’da kapat” şiarıyla ekoloji örgütleri yürüyüş gerçekleştirecek. Umarım siyasi iktidarın sinsi politikaları ısrarla sürdürülen sermaye projelerinden sadece Termik santrallar için söz kurulmaz devran boyunca, sermayenin diğer uygulamaları önerilerek yada sadece Termik Santrallar, Kömür İşletmeleri Muğla üzerinden sisteme karşı söz kurulmaz ve foncu şirketlerin gölgesinde sürmez bu buluşmalar.
Çünkü hepimizin bildiği bir gerçekliğe, Yaşamı dönüştürecek gücün halklarda, mücadele örgütlerinde ve politik mücadelelerde olduğu gerçeğine gölge düşürür böylesi ayrışmalar, sistemin bir yanına karşı diğerine evrilmeler, antipolitik mücadeleler.
Savaş sürerken beynimizin yüreğimizin her hücresinde ayrıştırmanın panzehiri bizlerin politik mücadelesi. Bombalara, şiddete, sömürüye karşı yaşamı dönüştürecek olan bizleriz. Özgürlüğü koşulsuz isteyen halklar, ayrımcılığa, şiddete, savaş politikalarına, sömürüye karşı çıkan halkların, ekoloji, kent, emek, meslek örgütlerinin politik mücadeleleri.