yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYeniden tekrar edecem - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yeniden tekrar edecem – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Olanaklar ölçüsünde katıldığım etkinliklerde hep söz alıp bir yerinde tekrarlarım: bazı konuların yeniden değerlendirilip, kafadan sildirtmelere engel olmak gerektiğini hatırlatırım. Bunlardan biri de Annan planı ve sonrasıdır. Annan planı dönemi giderek resmileştirilip silikleştirilirken, nedense sonrasında olanlarla aslında “kazandık” denilirken neleri kaybettiğimiz konusunda pek deyerlendirma yapmak isteyen de yok. Çünkü kimi resmini bulacak kimisi de o dönemki durumla yeniden çıkar sağlama adına beklentide olmasından, olayın konuşturulmaması işlerine geliyor. Bu konuda yıl dönümünde iki makaleyle yeniden olayı özetledim. Fakat, son gelişmeler ve özellikle Türkiyede yaşananlar, yeniden bazı olguların tekrarında fayda olduğuna inanıyorum.

Son günlerde yeniden AİHM kararları ve Türkiyenin ret etmesi veya uygulamaması durumu gündeme geldi. Özellikle gerek Kavala gerek Gezi gerek se Baylok konusundaki kararlarını en başta Anayasa mahkemesi başkanı uygulamayacaklarını, bağlalyıcılığı olmadığını açıkladı. Oysa anayasal ilke dahi uluslararası AİHM gibi kuruluşların bağlayıcı olduğunu  belirtiyor. Dahası, şimdilik pek olası olmasa da Türkiyenin Avrupa konseği tartışmaları da var. Ayni şekilde bizdeki Türkiye iç hukuklu Tazmin komisyonu da iş yapmıyor. Rumlar resmen mülkleri üzerine bir bardak su içmeleri dayatılıyor. Ama, yeri geldiğinde hala birileri uluslararası hukuk veya “biz evet dedik, rumlar hayıra” sığınıp aAnnan planına gelişi güzel gönderme yapıuyor.

Annan planı dönemini yukarda belirtiğim gibi yıl dönümünde iki makaleyle özetledim. En baştaki uluslararası hukuk yönüyle, iki tarafta imzalamadığı için kayıtlı belge olmadı. Üstelik resmen kabul edilmez ise gündemden düşüp hükümsüz olacağı da açıklandı. Dahasını da ekleyelim: B.M. kayıdı olmadığı ve iki tarafta imzalamadığı için, her iki taraf, evet dese de yine bir taraf kolayca cayma yasalığı geçerli olacaktı. Onun için Gül Rusyadan ingiltereğe gezi yapıp resmen veto kulanmalarını veyan evet dememelerini istedi.

***

Bu ufak hatırlatmadan sonra, günümüzde iyice ağırlığı hissedilen Annan planı sonrası geliştirilen ve bilinçli olarak önceden planın sonu bilinerek yapılan birkaç olayı hatırlatalım. Kuzeydeki ikinci ganimet dönemiyle zaten Kıbrısın birleşmemesi tetiklenmesi alevlere fdöndü. Yetmezmiş gibi Rumların AİHM gitme yolunu kesme adına da Tazmin komisyonu oluşturuldu. Ağırlık da mülk idayesi veya cezalandırma deyil de tazminatla çözme idi. Nitekim, Türkiye bu fırsatı kulanıp kendi yandaşlarının bazı tutukları yerleri resmen ödeyerek Türkiye tapusuna geçirdi. Sonra da “ne halinizz varsa” duruşuna geçildi. Böylelikle rumların AİHM kararıyla mülklerine dönme veya kulanım haklarını koruma yolu hem engelendi hem de sınırlı duvara doğru çarptırıldı. Statikonun yerleşip Kuzeyin de zaman kazaıp ilhaklaşma adımlarının da atılmasına yardımcı olundu.

İkinci önemli durum ise Türkiyeği ilgilendiriyor. Yine Türkiyede de birçok işkence ve devlet baskılarına karşı AİHM yoluna gidiliyor. En azından bazı yapılanlar yasal kayıda geçilip tazminatla da geçiştiriliyordu. Annan planı sonrası yine önceki tazmin komisyonu gibi, ingilterenin önerisi ile Türkiyede iç hukuka anayasa mahkemesi de eklendi. Bu şud demekti, madur olanların AiİHM gitme zamanı epey uzatılıyor. Üstelik Anayasa mahkemesi de yolu kesme aracı olacaktı. Başlangıçta bu konulara pek karşı çıkan olmadı. Hat da kimisi de “demokratikleşmeden” söz ediyordu.

Son bir noktaya deyinmeden olmaz: Kıbrıslı Türkler Annan planı öncesi direk AİHM baş vurma yasalığı vardı. Annan planı sonrası evetin lütfü ve önemsenme sonucu, bu kolaylık kaldırıldı. Bir anlamda uzatılıp işler darmadağın edildi. Kimse AKP gerçeği ile konuşmak istemedi. Annan planının özünü anlama çabası olmadı. Hele bu kuralları uygulamada yine ne yazık K. Kıbrısta CTP başkanlığında olması da sorular yanında siyasal sorguya da açıktır.***

Nitekim, işler yoluna girince, Türkiye yetkilileri devlet içi mücadelenin de eylimi netleşince, artık AİHM kararı falan kalmadı. Daha ileri gidilip kendi Anayasa kararlarını da alt mahkemeler ret etme karmaşasına geçildi. Hukuk hem bağımsız kurum hem de uluslararası kesiti yok edildi. Çekinmeden bir yerel mahkeme kendi anayasa kararını kabullenmez, AİHM kararını da anayasa başkanı, bu bizi bağlamaz diyecek duruma gelindi. Hukuk cihaletine de oynayıp, AİHM kararı olsa da kararı biz veririz diyecek pişkinliğe geldi. Ama, önemlidir: “biz evet, rumlar hayır dedi” lafları çok tatlıdır. Uluslararası hukuk derken de sıkışınca “rumlar düşünsün” diye de işin içinden sıyrılırız.

Şimdi bu kısa özetle, neden daha geniş şekliyle Annan planının dönemini tartışmamız gerektiğini ısrarla hatırlatığımı.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin