Bir süreden beri Batı Avrupa’nın çeşitli kentlerinde mitingler düzenleniyor. Bugün Paris’te Macron’un çağrısıyla antisemitizme karşı büyük bir gösteri yapılmaktadır.
Benzer biçimde, Almanya’da da Şansölye Scholz da antisemitizmi kınayan toplantılara katılıp konuşmalar yapıyor.
Hem Macron, hem Scholz, antisemitizme karşı çıkmanın demokrasi ve cumhuriyetin korunması açısından şart olduğunu söylüyorlar.
Macron, “Yahudilere dokunan cumhuriyetimize dokunur” diyor. Scholz da “Yahudilere saldıran hepimize saldırmış olur” diyerek hassasiyetini dile getiriyor.
Bunda yadırganacak bir şey yok!
Çünkü her iki ülkenin tarihinde antisemitizm demokrasiyi tehdit etmekle kalmamış, demokrasinin yıkılmasına neden veya bahane olmuştur.
Örneğin 19.yüzyılın sonunda Fransa’da Dreyfus Olayı ile doruğa tırmanan modern dönem antisemitizmi Fransa’yı karanlık bir sürece sürüklemişti.
Almanya’ya dair ayrıntılı söze gerek yok!
Scholz’un Yahudi düşmanlığını kınamak için 9 Kasım gününü seçmesi tesadüf değildir. Çünkü Nazilerin 1938 yılının 9 Kasım’ında “Kristal Gecesi” provokasyonuyla Yahudilere karşı örgütledikleri Pogrom, -Rusçada “zulmederek yok etmek” anlamına gelir-, bir kaç yıl sonra uygulanacak korkunç Yahudi soykırımının habercisiydi.
Batı’nın günahları bunlarla da sınırlı değil!
Batılı toplumlarda Yahudi karşıtlığının uzun bir tarihi var. Hristiyan aleminde eskiden beri İsa’yı öldürmekle suçlanan Yahudiler, modern dönemlerde “komploculuk”, “faizcilik” veya “asimile olmamak” gibi vasıflarla tanımlanıp “Öteki” olarak kurgulandılar. Horlandılar, aşağılandılar ve kovuldular, sonunda da topluca yok edildiler…
Modern dönem antisemitizmi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerilediyse de, tamamen ortadan kalkmış değil. Nitekim bugün bile ırkçılığa varan Yahudi düşmanlığına rastlıyoruz.
Bu yüzden, Batılıların antisemitizme karşı uyanık olmaları anlamlı bir tutumdur!
Fakat Batı dünyası sadece Yahudileri mağdur etmemiştir. İzledikleri kolonyalist ve emperyalist politikalarla Arap halklarını da mağdur etmişlerdir.
Mısır’da ve Orta-Doğu ülkelerinde uyguladıkları kolonyalist politikalar Arap halklarının bağımsızlığına ve toplumsal emansipasyonuna büyük bir darbe vurmuştur.
Ayrıca, bugün bölge barışını tehdit eden İsrail-Filistin sorununun başlamasına Batı-Kolonyalizmi sebep olmuştur.
Hepsinden vahimi, Doğulular da tıpkı Yahudilere yapıldığı gibi “Öteki” olarak kurgulanmış ve aşağılanmışlardır.
Edward Said’in çığır açan “Oryantalizm” adlı çalışmasına göz atmak, yapılan kötülüğün derinliğini kavramak için yeteridir.
Batılıların Doğuluları küçümseyici bakışına son yıllarda ırkçı bir boyut kazanan İslamofobinin de eklendiği bir vakıadır.
Buna, Batılıların İsrail devletine verdiği kayıtsız-şartsız desteği de eklersek, ki bu son günlerde doruğa tırmanmıştır, yaratılan mağduriyetlerin boyutlarını daha iyi anlayabiliriz.
Gelinen bu aşamada antisemitizm ve İslamofobi arasında tercih yapıp birini diğerine karşı kullanmak sorunları derinleştirmekten başka bir işe yaramaz.
Her iki dışlayıcı ve ötekileştirici akıma karşı da uyanık olunmalıdır.
Benzer biçimde, İsrail devletinin varlığını kabul etmek, Filistin devletinin kurulmasına engel oluşturmamalıdır.
Bugün devam eden saldırı ve çatışmalarda savaş suçu işleyenler arasında da tercih yapılmamalıdır. İnsan aklı ve vicdanı iki kötülüğe de karşı çıkacak yetiye sahiptir.
“Seçici empati” ancak kötülüklerden birini aklamaya yarar!
Bu da mağdur edilenlerin şiddete yönelmesinin önünü açar…
Özetleyelim…
Batı medeniyeti Yahudileri, Batı-Kolonyalizmi de Arapları mağdur etmiştir.
Bu yüzden bugün Batılılara düşen görev, tarihle yüzleşip sorumluluk alarak İsrail’in Filistin halkına saldırılarına derhal son verilmesini sağlamak ve iki-devletli çözümün önünü açmaktır.
Yapılan mitingler bu amaca hizmet etmelidir.
Aksi halde, Batılılar antisemitizm nedeniyle günah çıkarırken, başka günahlar işlemekten kurtulamayacaklardır…