Siz K. Kıbrıs gibi bir ülkede yaşıyorsanız, elbet, koşulların sonucu birçok konuyu da anlatmada dahi zorlanırsınız. Birçok yönlü sömürgesel kuralın uygulandığı coğrafyadan söz ediyoruz. Hem sömürge şekileri hem de bunun önemli tehlikelisi olan ilhaklaşma yapılanışının karmaşalı konumunda bulunuyorsanız, işiniz zor. Sömürge koşullarına koşullar uyumlaştırıldıysa, siyaset de öylesine teslimiyete geldi ki sadece mevki alma ve yandaş korumayla sınırlanıyorsa durum vahim. Irkçılık, inanç politiği sömürgesel üretim aracı haline de sokulduysa, içi boşaltılıp tabulaştırıp senbolerle “ezan ve bayrak gibi” kutsandıysa, kuramın dahi kendini anlatmada epey bebdel ödemeniz de gerekir. Boşluğu tabusal örtüyle de karşıtı hayin ile düşman ilan edip resmen linç kültürüyle donatırsanız, işiniz tamadır. Hem sert ırkçı inanç ifadelerini siyasallaştırırken, üstüne de işbirlikçiliğin teslimieyt bilinsizliğine de indergediyseniz. İşiniz tamam. Bir de Kurtarılma moduna sarılıp da şükran çekip yalanlarla da kolayca inandırma derecesine sokarsanız, durum gerçekten vahim..
Genelde son yıllarda Kapitalist dünya insanları tek tip düşünme moduna algılarla soktular. Öyle ki dilediğini diledikleri kavramlarla suçlama veya övme pozisyonuna soktular. Kolayca karşıtı terörist, hayin diye suçlama artık normalleşti. En yalan lafı veya en korkunç saldırıyı karşıtı suçlayarak kolayca lehlerine çeviriyorlar. Son Filistin konusu ne yazık en kolay uygulanan son örneklerden birisidir. Aslında doksanlardaki küçümsediğimiz Henkdinton görüşleri, oluşturulan Neoliebral tek tip algıyla resmen günümüzde oldukça karşılık buldu. En basitiyle bizde de olan iki tehlikeli idolojik olgu, resmen normalin de ötesinde tabulaştırıldı. Etnik ırkçılık veya inançtan gericilik dincilik oluşturma gibi.
Son iki yaşanan gelişmede bunları yaşadık. Hem de K. Kıbrıs gerçekleri ile. Bir önemli katgıyla, onca Türkiyeleşme derecesi sonucu, Türkiye eksenli katgılar da göz ardı edilmemesi gerekir. Filistin son Gazze gibi. Filistin konusunu neolibral batı din eksenine ve Hamasın terörist olma karşıtlıkla kolayca yerleştirdi. Bunun üstünden israilin tüm vahşetini de güvence ve varoluş diye de küstahça savundular. Tüm demokratik lafların da nasıl yalan olduğu pandora açılışla ısbatlandı. K. Kıbrısta ise Erdoğanın söhylemine göre demeçler verildi. Bu yüzden de çelişkili olmaları normal. Fakat, teslimiyet ile aman ters düşmeyelim korkusu sonucu da başta saraylının ve aslan kükremeli Tahsin bey açıklamalarında dahi ne tutarlılık nede konuyla alakalı gerçekler vardı. Ama, sorun gerçekler deyil de koltukta onları taşıyanlara itibar etmenin teslimieyti ile konuşuyorlardı. Halbuki yaşanan resmen emperyalist yeni sömürgeciliğin Ortadoğu oluşumunun günümüze gelip kangreninde ötesine giden sömürgeciliğin vahşi soykırım versyonuydu.
İkinci konuya gelelim: hep ırkçı söylem yapma bizde artık adet yerini buldu. Bayrak simgesi ve karşıta tüm atıp tutmalarla adeta sömürge ilhaklaşma idolojik aygıtını kurumsallaştırıldı. Bir yandan islam dünyası öte yanda Türk dünyası denilerek ırkçı ve inanç üzerinden K. Kıbrıs sömürge tiyatro siyasal oyunu oynanmaya uğraşılıyor. Öyle ki sanki islam dünyası din ekseninden Türki konferansları da ulusal ırk birliktelik politik tutumu varmış gibi davranıldı. Hat da bazen göstermelik bir olguyla abartarak resmi zafer dahi ilan ediliyordu.
Son Kazakistandaki Türki devletler zirvesi, adeta bir tokat gibi gerçekleri suratlarına vurdu. Fakat, hesap verecek yer olmadığı ve konu Türkiyeğe memnuniyetle yerinde kalma gerçeği olunca, yeni yalanla bunu süslediler. Neydi olan, K. Kıbrısı oraya gözlemci dahi çağırmadılar. Bu aslında anormal deyildi. Fakat, toplantıda yaşanan önemli farkı da kimse söylemedi. Son Ortadoğu krizinde görüldü ki Türki devletler Filistine karşı ateşkes ve kınama dahi ortak bildiri açıklayamadı. Azerbeycanın açıkça israili desteklediği zaten biliniyordu. Türkiyenin ise zikzaklarla ne demek istediği net deyildi. Oysa bizimkiler sadece Erdoğanınson açıklamasına dayanarak atıp tutuyorlar. Burada da net şekilde ırksal, etnik ortaklığın olamayacağını yeniden kanıtlıyordu. Halbuki ne güzeldi ki israile karşı din kendimizi açıklamada da Hristiyan dünyası demeği gayet güzel ezberlendiydi. Fakat, Gazze gibi katliyamda dahi üç devletli lafazanlığın tek miletle ortaklık olamayacağını yeniden kanıtladı. Tabi bilimin değil de tabusal cihaletin veya bağımsız olmamanın sömürgesel gerçeğinin hayatla yeniden üretilmesiydi olan.
Daha da utanmazlığı, her demeçte kendilerinin dünyayı şaşırtıp başarı kazandıkalrını açıklayan, dünyayğı titrediklerini söyleyenler, birden toplantıya dahi çağrılmamayı, karşının başarısı olarak istemeseler de bahane bulma adına teslim etmeleridir.
Burası K. Kıbrıs. Neoliberal dönemde Henkdintonun kültürler çatışmasının yaşandığı ilhaklaşma sürecindeki sömürge K. Kıbrıstır. Yalanın bol olup sorgulanmadığı, bedel ödetilmediği coğrafya. Onun için sarılına ve ırk ile inancı karıştırıp onları dahi bilmeyip, yandaş paylaşımla kutsayan politikanın hakim olduğu yönetim şeklidir. Karşıtı küfürle suçlayıp da başarı ilan aden işbirlikçi yönetseliktir. Ama, doğrusu bu yalan ve teslimiyetle sermaye de birikririyorlar, makam da alıyorlar. Ama, Filistin konusunu dinler savaşı, kendilerinin Türk dünyanın meydan okuyan nefer gibi de konumluyorlar. Hep yalan söyleyip bataklığa batarken dahi bedel olarak aldıkları mevkilerle de politika yapmaya devam ediyorlar. Onun için K. Kıbrıs yorumu yaparken, kapitalizmi, sömürgeciliği ve Henkdintonu aklınızdan çıkarmayın. Örnek de uzağa gitmeden, kültürler çatışmasındaki son Filistin ve Türki zirvesine bakın. Yeter ve artar.