Gün geçmiyor ki Türkiye ile alakalı kriz haberi duymayalım. Şimdi de hukuk alanında yargı kriziyle resmen karşılaştık. Bilinen koşulların adeta kriz olarak artık çökmüşlüğün elimizdeki kalışı gibidir. Anayasa ile yarggıtay arasında patlayan kriz, resmen basit gibi olan anayasal gerçekliğin dahi kriz olarak oluşmasının da örneğii oluyor. Tüm bu krizlerin hepsi bize de gelip çatıyor. Öyle kki bilmeme havasında olsak da en basitiyle, Türkiyedeki hukukta yaşanan gelişmeler direk K. Kıbrıs yurttaşlarına sorgusuz şekilde sokulmama kararıyla karşılaşılıyor. Ansızın, alışılmadık kitap yasaklamadan tutun bazı önemli davaların burada açılmasına da sesizsedası ilgilislikle geçiştiriyoruz. Yapılan protokolerin hukuksal yönleri hiç bilinmek istenmeme duruşunda devam ediyor.son yargı krizinde de dünya medyaları dahi yorumlarken, bunun kriz olduğunu vurgularken, hala yerel medyada bizde haber deyerine dahi gelmedi. Bizim aynadaki Türkiye gerçeğimiz olarak yeniden yaşanıyor.
Son günlerde Türkiyede önemli gelişmeler oluyor. Daha doğrusu rejim kendine yol açacak tavırları, ya sesiz veya krizlerle taşlandırmaya devam etmektedir. Zaten, AKP dönemi hep krizler ve itifaklar kayışlarıyla yolunu döşedi. Yeri geldiğinde şununla sonra şunu karşıt ilan edip ötekiyle itifaklarla devlet içi mücadelesinde yürüdü.n Ekonomi alanında Kemal Dervişin reçetesi ile yapılanışını geliştirdi. Her dönem krizler ve itifaklar yeni alanlara girdi. Nitekim, dün en yakın ittifakçıyla papaz olurken, ansızın düşmanla birleşerek ittifakçısını tasfiye etme rollerini krizlerle birlikte gerçekleştirdi. MHP bunun en net kanıtıdır. Ek olarak, tüm çatışma itifakları hep devlet içi partilerden tercih edilmesi, devlet içi kurumsal çöküşlerle uzalaşılan kesime de pay vererek yerleşildi. Yine MHP veya Gülen cemaiti yaşananalr bunun somut sürecin örnekleridir.
Son dönemde yeni hamleler oluyor. Bunlar normal koşulalrla yapılacak gibi deyildir. Kriz veya ansızınla hamlelr yapıldı. Mülkiyet konusundaki yeni yasa ile el koyma kolaylaştırma ekonomik alanda yeni rant alanları yaratılma hedefi güdülmektedir.n Deprem alanından öteki kamu yerlerine hat da mülkiyetinizdeki yere dahi el koyma kentsel dönüşüm projelerinin yeni nefes aldırtılan rant alanları haline sokulmaktadır.
Yargı konusunda da en üst kurumlardaki kriz, adeta gelecek için soruları artırdı. Olay kurumsal çelişki veya darbe şekliyle görülmeyip, haklı haksız noktasından hareket edilirse, epey yanlış sonucuna gidilir. Üstelik hem Yargıdtay üçüncü ceza dayresinin hem de Anayasanın üyelerini bizat Erdoğan tercihi ile atandığını da akıldan çıkarmayalım. Burada yeni siyasal hesaplarla olayın krizleştirildiği kesin. En basit kuramın dahi yokn edilerek olması ise geleceğinn nasıl özlemine de yanıtdır. Anayasa kararlarının bağlılığı ve alt mahkemelerinde uygulanma zorunluluğu ilkesi net şekilde ihlal edildi. Üstelik alakasız Yargıtayı da katarak. Yetmedi, Yargıtay yetkilileri de anayasa yargıçlarının tutuklanmasını istemesi de olayın kurumsal çöküşün veya darbe hamlesinin nedenli cidi olduğunu işaret etmektedir.
Erdoğan ise sanki hakemlik görevi varmış gibi de kendini hakim kesim olarak ilan yaptı. Buda Türkiyedeki kurumsal kuvetler ayrımının nereye dek geldiğini gösteriyor. Ama, olayın krize dönüştürmesi elbet hedeflerin de olduğu kesin. Buna ek olarak, çoğu kesimin unutuğu önemli başka gerçek de var: Anayasa Annan planı sonrasında yapılan Türkiye yanlısı gelişmelerle resmen AİHM öncesi Türkiyenin g n geçilmesi gereken yer olarak kabullenildi. Türkiyede AİHm öncesi bireylerin baş vurma hakı verildi. Buda doğru gibi görülürken, ozamandan beri yaptığım uyarı ile aslında tam tersi işleyeceğini ve yurttaşların AİFM gitme uyolunun uzatılacağı ve anlamının kalmayacağını belritiydim. Son karar krizinde bir anlamda zaten uygulanmayan AİHM kararlarına ek olarak anayasa kararlarını da alt mahkemeler uygulamayarakn yeni rejim kurallarının da geleceğini hatırlatması gerekir.
Dikat etiniz ise kısa zaman önce MHP başkanı resmen anayasanın lav edilmesini söyledi. Yine Erdoğan önce Danıştay ve sonra Anayasa kararlarını tanımadığını da açıkladı. Uygulamadığı da kesin. Tekrar edelim, hem de anayasa yargıçlarını kendi atamasına rağmen. Demek ki rejim yeni hamleler yapmak istiyor. Bunlar öyle tesadüfen ve erdoğana rağmen oluşan koşulalr deyildir elbet.
Benze kurumsal daha net merkezleştirilerek, bazı hakları da eline geçirme hamlesidir. AKP dönemi her sıçrama öncesi krizlerle oynayarak yaptığı kesin. Üstelik iki kez anayasa deyişimi de bizat Erdoğan tarafından gerçekleştirildi. Bir kez daha seçilme ve daha hakların daraltılması merkezileştirme politik hamlelerin adımları olarak yorumluyorum. Anayasa deyişimi konusunda zaten pek karşılık yoktu. Krizle birlikte, medya denetim gücünü de katarsak, resmen, yeni anayasa tartışmalarını da gündeme ısıtılıp sunulacağı kesin. İtifak oynaması dahi mümkün. Gidişat ise var olan yapının da yetersiz olduğu siyasal duruşla, hemen yeniden oluşturma hamleleri geldi. Krizler ise kamuoyunyu hazırlamada ve fırsatla yeni kulanım itifakcıların bulunma şansını da artırdığı kesin.
Konu öyle yasal veya bilimsel kuramlarla tartışılamayacak düzeyde. Öyle yasada yazıyor veya hukuka göre dneip de olayı sığ noktaya çekmemek önemlidir. Hedef krizlerle yeni anayasa oluşturma ile eldeki bazı konuları kaldırmaktır. Zaten, pratik olarak AİHM kararları ve şimdi de net şekilde anayasa uyarılarını dahi kabullenmeme koşulu çoktan uygulanıyor. Kurumlardaki atama şeklini dahi bilirsek, salt kurumsal direnmenin de nedenli olanaklı olduğunu da düşünerek konuşmak şart.
Tüm bunlar son günelrin Türkiyesinde olurken, K. Kıbrıs onca Türkiyeleşme karşısında dahi hala medyamızda dâhin haber pek olmuyor. Siyasal partiler ise sırada koltuk hesabında.Hem de yasaklamalar ve yeni hamlelere rağmen hala Türkiye gerçekleriyle bağdaştırma da yok. Hele hukukta hala kendimizi övme ve bağımsızlık havası çalıp oyalanma ile morla bulma pısırıklığımız da sürüyor.