Yalanlar gerçekleri nekadar örterse örtsün, baskılar doğruları güçlüklerle baskılarsa baskılasın, birgün gelir ve gerçekler mutlaka kaçınılmazdır. Kaçınılmayan gerçekler de onları imkar edenleri adeta itiraf etme zorunda brakır. Ülkemiz son günlerinde bunun çok ders verici deneyimini yaşıyor. Makamı içişleri olan makamcı artık en başta ceza evlerindeki sayılar ve kaçak durumunu örtemeyecek dereeye gelince, nifusun bilinmediğini, kaçak insan sayısının da ayni durumda olduğunu hem de “yüce meclis kürsüsünden itiraf” ediyordu. Oysa kendi kabine atanmış Jet sgandalı makamcı kısa zaman önce, tüm sorulara karşılık, ötleklik ve bilgisizliğini örtecek bahaneyi ararken, aklına “söyleyemem” yanıtı “geldiydi….
Son günlerde senelerdir sorulan soru, yaşamla karşılık bulmaya başladı. Şöyle düşünün: ülkenin yönetimi kendi yaşayan nifusunu bilmiyor. Bilmiyor da durmadan nifusla ölçekli veriler de açıklayıp probaganda yapıyor. Halbuki nifus sayısı temeldir. Plan yapmaktan, hastahane yapımı, ceza evi durumu, okul sayısı ve daha da basiti hangi ihdiyaçların olduğunu tesbit etmek için mutlaka o ülkede yaşayann nifusunu bilmesi gerekir. Zaten, dünyanın hangi ülkesine gider seniz veya incelemeye başlarsanız, önce nifusunu bilirsiniz. Ama, nifusun bilinmemesi demek her açıklamanızın da doğru olmadığının da kanıtı sayılmaktadır. Nitekim, K. Kıbrısta hangi veri açıklansa, ihdiyaçlar söylense, plan yapılıyor dense, şu soru sorulurdu: nifusun kaç, hangi nifusa göre istiyorsun denilmesi gayet normaldı. Sistem bunu susturmak için hep geçiştirdi. Boşuna rahmetli Denktaş söylemedi: “ben nifusu açıklarsam, bazı gerçekler ve ne yapmak istediklerimiz de ortaya çıkacak” dedediydi..
- Kıbrıs da fiylen oluşum sürecine sokulup yeni siyasal hedef belirlenirken, hep nifus taşınacağı ve taşındığı zaten biliniyordu. Hat da şuda yapıldı: taşınan nifusun bir kısmı, geldikleri yere uygun olan isim nedeniyle sanki orada deyil de Kıbrısta doğmuş gibi dahi gösterilmek istendi. Böylesi ta baştan bir siyasal proje vardı. Gerçekleştirilmesi için de yapıldı. Doksanlarda ise başlangıçtaki ganimet yağmalı kurumsallaşmalara yeni ekler yapıldı. Sarayda yapılan toplantıda, Türkiye yetkilileri talepleri ve ekonomik sorunlara çözüm sorularını sundular. Buradaki birkaç kendine ekonomis diyen saraylı da “bol öğrenci” yanıtını verdiler. Hem tüketim kültürü artarak hem de konut kiralamalarla geçim yükseltilecekti. Bol ünüversite projesi oluşturuldu. Ayrıca, yine ayni yıllarda kaçak işçlik de başlatıldı. Kumarhaneler taşındı ve gece kulüpleri sektörü de güçlendirlmeğe başlandı. Bir anlamda kirli ilişki ve rant yapılanışı oluşturuldu. BBC Türkçedeki kaçak işçilik prokramına katılan tüm parlemento partileri sözcüleri de sanki anlaşmış gibi”anbargolar nedeniyle” gerekçesini gösterdiler.
Hep gerçekleri imkar çizgisinde yalanlarla yol alındı. Ama, yapılanlar da gözlerin içine sokuldu. Doksan sonrası görüşmelerde dahi temnel nokta garantörlük sonrası hep kaç kişi daha yurtaş yapılacak tartışmasıydı. Bu gelişmeler kendi sektörlerini de geliştirdi. Fuhuş, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı adeta hayatın bir parçası oldu. Güneye dahi insan kaçakçılığı yapılan birn coğrafya haline geldi. Ama nifus bilinmiyordu. Ne yapıldıysa hepsi daha yapılmadan sorun devam etti. Son ceza evi veya elektrik kurumu enerji gerçeği hep bu bilinmezlik imkarının sonucudur.
Artık imkar edilemezdi. Birisi çıktı “kalabalık, ötekisi daha utangaç ve ahmakça, söyleyemem”diyordu. Ama, net olan nifus bilinmiyordu. Bilinmiyor da yine şu plan bu iş deyip masal okunuyordu.
Son dönemde bu çöküş çirkefinde sosyolojik boyut da iyice vıcıklaştı. Artık tek tiplik de yoktu. Hele öğrenci ve kaçak ikileminde sosyolojik çok olgu eklendi. Bizim sistem bunları uyumlaştırmayı brakın, resmen kulanım ve mafya pençesine takdtı. Artık ünüversitede kaç öğrenci okuyor veya kaç kaçak işçi çalışıyor yanıtı da yok. Sadece aflarla kasaya para konup geçiştiriliyor. Öyle hal oldu ki her denetimde trafikte dahi kaçak yakalamak gayet normal hale geldi. Apartman yaşamında dahi sosyolojik uyumsuzluğu artıran ama birilerine de senelik peşin para kazandıran yaşamlar yükseldi. Bilinmeyen ise nifus. Bilinmediği için de en basit ihtiyaç dahi tesbit edilemeyen ve hiçbir konu çözülemeyen duruama gelindi.
Kısaca, imkar edildi. Yok saydırtıldı. Sorulan sorulara hep kaçamak yanıtlar verildi. Yetmezmiş gibi yetkilr de Ankaralaştırıldı. Bu daha da kopuk hem de istenen yapı ikilemi işletildi. Yasadışılık, gerçekten yasadışı faaliyetlerle işlemeye başladı. Kurumsal çöküş oldu. Kurumlar çökerken de doğal olarak her alandan çirkefler elimizde kaldı. Çirkefler odenli artık ki vıcıklığı da çıktı. Ama, sistem çökmesine karşın da devam ediyor. Seçeneksiz ve fırsatı kulanıp kazanma deyerleri adeta yeniden üretilmeğe de ne yazık devam ediliyor. Ama, nifusun dahi artık ne olduğunu bilmeyen yöneticilerle de yol alınmasının nereye kadar sorusu belki artık sorulur. Sorulur da yeni deyişim umudu da belki filizlenir.