Gün hafta sonu pazara dek ulaştı. Öğreden sonrasında ikindine doğru gidiyoruz. Aklımdan geçen ve bazen de yazayım mı yazmayım mı ikilemine düştüğüm konular aklımdan geçiyor. Ben direk yaşayrak ve ömrümün önemli kavşaklarında etkisi olan durumlar, ansızın yalnızlık sendromunda aklıma yeniden gelip takıldı. Hep yazayım mı sorusuyla erteledim. Halbuki normal halimde düşünsem, normali ders olsun diye yazmam gerektiği gerçeğini kolayca kabullenirdim. Hele de bazı eksiklikliklerim nedenfiyle insanların bunu nasıl kulandıkları durumlar oldukça kimine ilginç kimine de neden yazıyor diye başka hikayelere baş vuracak ibretliktedir.
Gün Pazar: resmen Pazar sendromu yaşıyorum. Takıntı gibi geliyor. Ama yalnız olurken ki yaşlılığın da birikimiyle, geçmişten günümüze bazı olaylar hep aklımın bir erinde duruyor. Sonunda son yaşanan bazı gelişmeleri de düşünerek, konulara sendrom olgusunu kırarak da bazı gerçekleri yazma nnoktasına geldim.***
Beni iyi tanıyanlar bilir: görme özürlü olduğumu da gayet iyi bilir. Yine mümkün olduğu kadar, aldığım görevi veya yaşalmla mücadelemde kendimce nasıl çabaladığımı da herhalde tanıktırlar. Belirli son döneme kadar, ben mümkün oldukça bunu sürdürdüm. Bir arkadaşım önemli bir hastalık dönemimde şunu söyledi: “sen herkesi arıyon ve mümkün olduğu kadar ulaşmaya çalışıyorsun. Peki, sen böyle durumdayken kaçı seni aradı” diye acı eleştirisini yaptı. Aslında aklımdan geçeni söyledi. Ben ilgili uyarı öncesi yaşadığım bazı gerçekler nedeniyle benim görevim veya talebim olduğu işlerde kendimi zorlayıpym yerine getirmeğe devam ederken, başka örgüt veya kişilerin istekleri durumunda ise onların yayrdımcı olmasını da bekledim. Örneğin benim müzik ihdiyacı giderme durumunda ilgili kuruluşun arabayla gelip beni ve esrumanımı almasını isterim. Böyle gidişat bana biriken gerçekleri de yeniden hatırlatı..
Örneğin, bir dönem yine olan bazı toplantılar veya etkinliklerde benim de adımm olmasına rağmen, beni arabayla alacaklarını söylemelerine karşın, nedense aramıyorlardı. Hadi unutular diyelim! Meyerlim kısa zamann içinde öğrendiğim, ilgili kişi veya kişiler beni aramadıkları gibi, “o gelmeyecek, artık ilgilenmeyecek” yanıtını da ötekilerine verdiler. Budad bir anlamda bazı ilişkilerimin kopmasını da getirdi. Daha doğrusu, benim durumumu kulanıp yalan söyleyen kişiğe inanan ve tavır koymaları sonucu, ben de çaresiz gibi yok saymaya başladım. Nitekim, bu nedenlerden bazıları ilgili kişilerin bazı yanlışlarını bilmemin veya işin içinde para olduğu için kendilerinin bu olanağa konmak için ilgili yalanları yaptıklarını da kolayca öğrendim. Ama, madem ötekiler bunu kabulleniyor, ozaman benim itirazımın bir faydası yok. En azından bana “neden gelmedin” sorusunu sormamaları da olaydan dilenen herolguyu anlamamı kolaylaştırıyor. Hele engelilik fiziki durumumu da kulanıp karşıtlarımın yapmadığı suçlama bahanesi de zaten beni uzaklaştırmaya yetip artı.***
Gelelim Pazar sendromuna da güncel uyum olacak örneğe; bugün Pazar. Lefkede hurma festivali var. Kısa zaman önce de Elye festivali oldu. Kısa zaman öncesine sizi çekecem: bu bölgeye Annan planı döneminde çok yolculuk yaptım. Özellikle müzik ihdiyacını karşıladım. Taksi içinde uykusuzluk nedeniyle uyuyarak Elyeye gidişlerim dahi oldu. Fakat, Annan planı geçti. Foncularımız ortaya çıktı. Nedeolsa işin içinde para ve gezme vardı…
Yine de madencilerle alakalı bir etkinlikte para olmadığı için “ki sonradan öğrendim” yine beni acil şekilde esruman çalmaya çağırdılar. Ayni konular Kıbrısın birçok yerinde özellikle iki toplumlu etkinlikelrde oldu. Taki işe fon parası girmesine dek. Şimdi son etkinliklere bakıyorum: barış ve çözüm dense de önümden geçen isimlerin bazısı aklımı kurcalıyor: birisi bana hem de Ratyo Mayıs prokramından çıakrken “abi Türkiyeğe dokunma, çünkü maaşlarımızı ödeyecek para gelmeyecek” diyordu. Bir başkası, etkinliğe gelip çalmasını söylediğimizde “baremim var, belki bölümde sorumlu olurum” deyip de oda gelmedi. Ama, şimdi festival veya barış konserlerinde onların isimleri pırıl pırıl sırıtıyor.
Bana gelince, işin içine para ve dostluklar girince, hemen tanıdık kişiliklerle oyunu oynamaya devam ediliyor. Nede olsa tehlike yok. İki yüzlü olma nın da revönçta olduğu kesin.
Bu anlatıklarımdan iki sonuç aklıma yatıyor: bireysel bencilik ve fonlaşan bakışın parasal gerçeği. Öyle ya herkesin arabası olduğu dönemde arabasına binememe ile fon katgılı kazanç rantiyesi bencil ve rantın saydamlaşmasını getirdi. Bu arada hala barış ve çözüme inananları dışta braktığımı belirtiyorum. Ama, verdiğim örnekle, onca arraba sahibine karşın bir yere gidememe veya eskiden öcü gibi kaçanların şimdi paralarla gezilerin içinde boğuljup romantik şarkı söyleme gerçekleri aslında Kıbrısta neden savaşa karşı barış hareketinin neden epey gerilediği ve anlamsızlaştığının benim yaşamımla basit yaşananı oldu. Anlayan anlasın.