Her yıl son aylarında durmadan ülkemizden de gezi ama kılıfı inceleme katılım olarak gitmelr yoğunlaşır. Çünkü, AB tarafından ayrılan kaynak tüketilmek zorundadır. öÖnümüzdeki yıla aktarılamaz. Bu yüzden kalan kaynağı tüketme adına geziler düzenlenir. Adına deyişik isimlerle amaç konulmaya da uğraşılır. Fakat, odenli bol gidişler olur ki artık gerçek gizlenemeyecek duruma çoktan erişir. Ama, K. Kıbrıstan da epey kişi şu veya bu etiketle günlerce tatil yapıp hava atacak bir tatil seyahati yapar. Sonra geldiklerinde, kimisi susar kimisi de gezinin tadını ve elbet AB sosuyla da övgüleri anlatır. Hediyeler de işin cabasıdır. Peki, kaçma ve iş bulma veya bursları kulanma tavırları dışında, ülkemizde AB gerçeğini savunan artımı. Veya başka şekilde soralım: AB gerçeklerini konuşma durumu artımı. Elbet hayır. Hat da onca gezi ve sayahatnameler karşısında AB ülkemizde olanlarıyla pek de ilgi alanı deyil. Üstelik gidenlerin de bir kısmı AB karşıtı veya birielrin dosluğu sayesinde yer bulduğu da kesin. Bir ek, önümüzdeki yıl de AB parlemento seçimi de var. Niyazi bu konuda epey yetkin. Kendine çalışacak veya kendince geziyle çalıştıracak kişileri de bu kervana katığı da kesin. Bunun isimlerini her duyan aklına bu belirtiğim nedeni söylemekten de çekinmez. Ama, AB konusunda bilinç ve kurumun anlayışı konusunda pek de konuşan yok. Gündeme de taşıyan da azdır. Çünkü avanta gezi ile gidildiği öğrenilirse, kimisinin “benim gibi” bunların AB konusun daki alakasızlıklarını da yazma korkusu gibi miskin bir düşünceleri de var.
Onca geniş girişi neden yaptım: çü nkü son döemde sanki hiçbir gelişme olmamış gibi hala bazı kişiler ezber olarak “Türkiyenin AB üyesi olması için” ifadesiyle Kıbrısa gelecek federasyonu söylemektedir. Üstelik başta gezgin foncular ve federalcılıkla kılıfçılık yapanlara mavzeme sunulmaktadır. Statik olmamak ve koşullara göre siyasal gelişmeleri izlemenin önemini hep vurguladım. Sırf aB görünümle fırsatı kulanmak isteyenlerin de hangi durumlara düştükleri de ortada. Ama takılınan ezberle hep ayni konuşma idiyaları da alır başını gider. Zaman zaman AB koşulları ile gelişmeleri yazdım. Örneğin AET iken Neoliberaleşme döneminde Türkiye ve Yunanistana üyelik önerisi ve Türkiyenin ret etmesi yaşanırı hala bilinmezlik noktlasında brakıldı. Hep AB bizi istemiyor veya onlar ne yaparsak yapalım üye etmezler kafatasçılıkta takılıp kalınıyor. Masrih ve Kopenhak ilkelerinin doksanlarda geliştiği gerçeğini de zamanla birlikte ele alan da yok. Yine K. Kıbrısın ikibinüçte eğer Kopenhakta imza atılsaydı buranın da AB direk üyesi olacağı bilgisi de hasır altına süpürüldü. ***
Son günlerde arada bir AB kurumlarının deyişik kararları duyuluyor. Kısa birkaç net noktayı belirtelim. AB şu andaki koşullara göre Türkiyenin üye olmasını istemiyor. Ayni şekilde Türkiye de AB üyesi olma peşindedir. Buna yönelik de denge oluşturuldu. Üyelik dışında ilişki biçimleri konuşuluyor. Bu tutum Türkiyenin birçok AİHM kararına uymamasına rağmen tutum konulmaması net kanıtdır. Bu arada AB doksanlar ve ikibinler kriterleri de artık gözetilmiyor. Örnek, son Ukrayna ve Moldava üyelik durumlarıdır. Üstelik Ukrayna resmen savaş yaşıyor. Moldavada ise direk AB yapısının da tetikleyip kaşıdığı ayrımlarla krize açık alan halindedir. Masrih veya Kopenhak ilkeleri falan öncelikli deyildir. Benzer durum Gürcistan için de geçerli. En tuhafı da şu: bazı AB ülkesinin de hala tanımadığı Kosova için de birşeyler kıpırtı haline sokuldu..
Günümüz bu basit gerçeğine rağmen hala burada hala Türkiyenin Ab üyesi olmak isterse başlangıcıyla girişilip, Kıbrıs sorununun da çözümü kaçınılmazdır ezberi hala prim yapıyor. Oysa müktesebat işletilmese de K. Kıbrıs AB toprağı statüsü halindedir. Ama göz ardı edilen, Garantörlerden Türkiye ve İngiltere AB üyesi deyil. Böylede bir karmaşa var. İngilterenin Kıbrısı AB yapısına brakacağı düşüncesi nedenli doğrudur, oda başka soru.
Son olarak, hep AB demokrasisinden söz edilir. Halbuki son Ukrayna ve Gazze savaşlarında gördük ki AB içinde kültürel alanda dahi açığa faşizmin düşünce şekileri de çıktı. Boşuna deyil italyadan isveçe, Filandiyadan Macaristana ve en son Holandada faşist partiler iktidar ortağı olmadılar. Ama, bunun da düşünce kaçışını buldular: aşırı sağ…
Kısaca, AB kurumlarına bolca insan gönderdik. Bol gezip yeyip iştiler. Seyahlarıyla Avrupalılara da politik başarı hikayesi yazıldı. Tabi Niyazi bey de önümüzdeki yıl seçilme kuralını seçkilerde gayet güzel kulandı. Sonuçta bazısının ekrana çıkıp söylediklriyle de nedenli yalakalık yaptıklarını anladık. Ama gerçek şu: günümüz koşullarında ne Türkiye AB üyelik peşinde nede AB Türkiyeği üye alma amaçlıdır. Ona göre denge kuruyor. Politik deyişim yapmak da ihtiyaç olmaması da gayet doğal. Hala anlamıoorsak, ozaman da kulanılan aptal veya bol bol fırsatdan sene sonu gezmeğe giden ve çoğu barışa zerece katgısı olmayan kesimlere yaramaktadır. Bir de AB sövenlere de politik tatmin hamasiliği de kültürleştirmektedir.