Birleşmiş Milletler’in her yıl düzenlediği iklim konferansının başkanlığına bu yıl bir petrolcü atandı. Ahmed El Caber, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Ulusal Petrol Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı. El Caber, COP kısa adıyla bilinen iklim konferansına, fosil yakıtlardan vazgeçmenin bizi iklim krizinden kurtaracağına dair bilimsel bir gerekçe yok yorumuyla damgasını vurdu. Fosil yakıtlardan vazgeçmenin dünyayı mağara yaşamına geri götüreceğini de söyledi.
El Caber’in kendi ülkesinin de tarafı olduğu Paris Anlaşması’ndan, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin binlerce sayfalık çalışmalarından haberdar olduğuna eminim. Bu bilimsel raporlar bize seragazı emisyonlarını 2030’a kadar, 2019 seviyesine göre yüzde 43 oranında azaltılması gerektiğini söylüyor. Azaltım için de fosil yakıtları en geç 2050 yılından kullanmayı bırakmalıyız. Yapamazsak sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak mümkün olmayacak. Ülkelerin mevcut taahhütleri ise bizi yüzde 43 değil yüzde 2’lik bir azaltıma götürecek. Bu gidişle iki derecenin altında kalma hedefi de zora girebilir. El Caber bunları da biliyor ama petrol, kömür ve gazdan para kazanan tüm fosil yakıt şirketlerinin yıllardır yaptığı gibi o da süreci yavaşlatmak, iklim krizini kanıksatmak ve mevcut düzeni devam ettirmek için üstüne düşeni yapıyor.
Fosil yakıtlardan vazgeçip güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerjiye geçersek mevcut endüstriyel toplumun devam edeceğini yine bilim bize söylüyor. Mevcut ‘gelişmiş’ toplumun sorunsuz gibi anlatılması ise başka bir dert. Caber’in petrol zengini ülkesinin ışıltılı kenti Dubai’deki hava kirliliği, Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiye ettiği günlük seviyenin üç kat üzerinde örneğin. Fosil yakıtlar da sorumlular arasında. Küresel Kölelik Dizini (Global Slavery Index) sıralamasında da BAE dünya yedincisi (Türkiye beşinci). Modern kölelikten bahsediyoruz. Çok az bir ücret karşılığında veya ücret almadan çalışmaya zorlanmak, seks işçiliği yapmaya mecbur bırakılmak ve isteğiniz dışında evlendirilmek bugün modern kölelik olarak adlandırılıyor. El Caber’in ülkesinde her 1000 kişiden 13,4’ü modern köle sınıfında değerlendiriliyor. Mağarada yaşamak mı dediniz? Temiz havada ve özgürce mi yani?
TÜRKİYE NE YAPIYOR?
28’inci iklim konferansına Türkiye’den büyük bir ilgi var. Kayıt yaptıranlar arasında 1045 delege ile yedinci sıradayız. Fransa’dan, Almanya’dan, ABD’den daha çok sayıda kayıtlı katılımcımız var. Kulislerde alışveriş tutkusunun ve vizesiz girişin katılımcı sayısını artırdığı konuşuluyor.
Resmi heyetin ilk haftada yaptıklarını merak edenlere en iyi özeti Çevre ve Şehircilik Bakanı Mustafa Özhaseski yaptı. COP 28’in içeriği daha çok iklim değişikliğiyle meydana gelen kayıp ve zararların giderilmesi diyen Özhaseki, “Yeşil iklim Fonu’na erişebilmek adına birtakım müracaatlarımız var. Sonra da Kayıp ve Zarar fonundan en fazla istifade edebilmek için büyük bir mücadele veriyoruz. En çok etkilenen ülkelerden birisi olarak bizim de bu tür fonlara erişim imkanımızın olması lazım. Bu da bir mücadele. İşte o mücadeleyi veriyoruz” diyor.
Malumunuz, Türkiye Paris Anlaşması’na taraf oldu ancak seragazı emisyonlarını azaltma taahhüdü vermedi. 2030’a kadar ‘tahmin edilen artışın’ altında kalma sözü verdi. 2053 için net sıfır emisyon hedefim var dese de oraya nasıl gideceği belli değil. 2030 ila 2053 arasına dair bir plan yok. Kömür santrallarını kapatacağını hiç söylemedi. Yeni gaz santralı yaparım bile dedi. Emisyon artış hızına, kömürden, petrolden vazgeçmeme niyetine bakarsak net sıfıra gitme şansı da yok. Net sıfır taahhüdü de bir başka fon koparma hamlesiydi zaten.
Hakkımızı yemeyelim, iklim toplantılarında istikrarlıyız. “Bize fon verin” deyip duruyoruz. Önceliği az gelişmiş ülkeler, ada ülkeleri olan Kayıp ve Zarar fonundan da Yeşil İklim Fonu’ndan da yararlanmak istiyoruz. Emisyonları azaltacağımızı söylemiyoruz ama bize para verin diyoruz. İklim düşmanı otoyol, havalimanı ve köprülere alım garantileriyle milyarlarca doları gömen Türkiye, en ucuz elektrik üretme yöntemi olan yenilenebilir enerjiye geçiş için fon istiyor. Tarifeli uçak kullanmayan, saraylarda oturan, makam araçlarından inmeyen hükümet görevlileri, iklim krizinin tetiklediği seller, orman yangınları gibi afetlerin zararlarını karşılamak için yardım talep ediyor. Türkiye’nin iklim politikası artık güldürmeyen bir şakaya dönüştü.