Kıbrıs’ın güneyinde makarna piyasasının yüzde 40’ını elinde bulunduran Mitsidis (Mitsides) makarnalarına ait un fabrikası, 1970 yılında çıkan büyük yangında yandığı zaman, Mitsidis ailesi işlerini yoluna koyuncaya kadar kendilerine Kıbrıslıtürk arkadaşları Raşit Ahmetraşit un vererek yardım edecekti… O günlerin Kıbrısı’nda örnek bir dostluk ve işbirliğiydi bu… Zor durumda olan Mitsidis ailesine un vererek yardım eden ARUN fabrikası sahibi Raşit Ahmetraşit (aslında üç kardeş bu fabrikada ortaktı), böylece Mitsidisler’in işlerini yoluna koyuncaya kadar piyasada kalmaya devam etmelerini sağlamıştı.
Bu örnek dostluk ve işbirliğinden haberdar değildik –Lefkoşa’nın Eski Yılları sosyal medya sayfasında eski bir fabrika resmi paylaşıldığı zaman altına yazılanlar dikkatimizi çekmiş ve bu fotoğrafla ilgili olarak konuşurken Tommy Mitsidis’le tanıştık. Onunla röportaj yapmak istiyordum çünkü Mitsidis makarnaları eski bir markaydı ve mutlaka Kıbrıslıtürkler’le ilgili hatıraları olacaktır diye hissediyordum. Nitekim röportajda karşıma çıkan şey, bir yangında fabrikasını kaybeden aileye bir Kıbrıslıtürk’ün un vererek yardım ettiğine ilişkin örnek dostluk ve işbirliği öyküsü oldu…
Mitsidis makarnalarının “CEO”su (şirketin yürütme kurulu başkanı, yöneticisi) Dinos Mitsidis’le ve Tommy Mitsidis’le Dali sanayi bölgesindeki fabrikalarında röportaj yaptık.
Onlarla röportajımız şöyle:
SORU: Dinos Mitsidis, Mitsidis şirketinin CEO’susunuz…
DİNOS MİTSİDİS: Evet…
SORU: Kaç yaşındasınız?
DİNOS MİTSİDİS: 67 yaşındayım…
SORU: Mitsidis ailesindensiniz…
DİNOS MİTSİDİS: Evet…
SORU: Mitsidis ailesi neredendi? Kökenleri neydi?
DİNOS MİTSİDİS: Ailenin kökeni Lefkonuk idi… Lefkonuk’ta doğup büyümüşlerdi…
SORU: Babamın da köyüdür Lefkonuk…
DİNOS MİTSİDİS: Babanızın köyü… Bu resimde Tommy Mitsidis’in dedesi ile benim dedemi görebilirsiniz… Dedelerimiz kardeş idi… Hrisostomos ve Kostas… Ve şirketin adı da öyleydi, “Hrisostomos ve Kostas Mitsidis” idi şirketin adı.
SORU: Yani Hrisostomos, Tommy’nin dedesiydi, Kostas ise sizin dedenizdi…
DİNOS MİTSİDİS: Evet…
TOMMY MİTSİDİS: Benim tam adım da Hrisostomos’tur ancak bana “Tommys” diyorlar…
DİNOS MİTSİDİS: Benim tam adım da Konstantinos (Kostas) ama bana “Dinos” diyorlar… Bu iki kardeş yani Hrisostomos ve Kostas Mitsidis, kereste ithal ederek bunun ticaretini yapmaktaydılar.
SORU: Lefkonuk’ta mı yapıyorlardı bunu?
DİNOS MİTSİDİS: Lefkoşa’da yapıyorlardı… Ve Girne’de… Girne’de de bir ambarları vardı. Girne’de ayrıca bir gemileri vardı – bu gemiyle gidip Türkiye’den kereste ve kömür satın alarak Kıbrıs’a getiriyorlardı. Yani kereste işindeydiler… 1932 yılında bir un değirmeni vardı Lefkoşa’da, iflas etmişti bu un fabrikası… Ve müzayede usülü satışa çıkarılacaktı… Ben bunu bilmiyordum, iki hafta kadar önce öğrendim bu bilgiyi. Bir komite vardı, bu komite un fabrikasının kime satılacağına karar verecekti müzayede esnasında. Bu komite de mal sağlayıcılardan oluşmaktaydı… Yani alacakları olan paralarını, un fabrikasının satışından elde edeceklerdi. Ailemizin de bu un fabrikasından 4 veya 6 bin lira alacağı vardı ki bu, o zamana göre çok büyük bir paraydı – çünkü ailemiz kendilerine kereste vermişti, un değirmeninin tavanını ve tabanını yapmak üzere… Bu un değirmeninin sahipleriyle dedelerimiz çok iyi arkadaştılar.
SORU: O zamanki un değirmeninin sahiplerinin adını hatırlıyor musunuz?
DİNOS MİTSİDİS: Evet, Ziros ve Makriyannis idi isimleri. Bunlar iki aileydi, Yunanistan’da İpiros’tan (Epir) gelmişlerdi… 1800’lü yılların ortalarında gelmişlerdi Kıbrıs’a ve 19ncu yüzyılın sonlarına gelmeden önce de bu un değirmenini kurmuşlardı. Yani bu değirmen vardı, iki kez yangın atlatmıştı… İflas etmelerinin nedenine gelince, bunun nedeni Kanada’dan bir gemi buğday satın almışlardı ve gemi Kanada’dan Kıbrıs’a geliyordu… Gemi batmıştı, sigortalı da değildi… Çok büyük para kaybetmişlerdi ve iflas etmişlerdi. Müzayedede ailemiz başarılı olmuş ve un değirmenini almıştı. Ancak alacağımızdan maada, ekstradan para da koymamız gerekecekti… Böylece dedelerimiz Girne’deki gemilerini satmışlar ve para da borçlanmışlardı. Ninelerimiz evleri ipoteğe koymuşlardı ki ekstradan borç para alabilsinler bankacılardan ki un değirmenini satın alabilsinler… Tüm bunların olduğu sene, 1932 senesiydi.
İki dedemiz artık genç değillerdi o yıllarda, ortayaşlardaydılar… Kardeştiler, işleri kereste işiydi, un değirmeni çalıştırmamışlardı o zamana kadar. 1940’lı yıllarda bizim babalarımız yani Tommy’nin babası, benim babam, diğer iki aile… Çünkü her bir dedemizin ikişer oğlu vardı… Böylece dört eşit partner (ortak) oluyordu evlatları… Onlar işe gireceklerdi 1940’lı yıllarda ve işi geliştirmeye başladılar. Eski bir taş değirmen vardı, buğdayları bu taş değirmende öğütmekteydiler… 1955’te ilk kez otomatik bir makine ithal ettiler Almanya’dan ve silindirli değirmene geçiş yaptılar. Miak markaydı bu silindirli değirmen. O günlerde bir de makarna vardı ki adı “Grinos” idi. “Grinos” bir tür beyaz unun adıdır, aynı zamanda makarnanın da adıydı. Tabii o günlerde makarnalar değnekler üzerine konuyor ve eğer hava iyiyse dışarıya çıkarılıp kurutuluyordu.
SORU: İtalya’daki gibi!
DİNOS MİTSİDİS: Evet, İtalya’daki gibi… Hava iyi değilse, üretim olmuyordu! İkinci Dünya Savaşı esnasında makarna üretimini tümüyle durdurdular. Makarna üretimine tekrardan 1962 yılında başladık. Ve bu kez yine modern makinalarla başladık, İtalya’dan geliyordu bu makineler. Ve yeni bir isim altında üretime geçtik bu kez: Mitsidis adı altında üretiliyordu artık makarnalarımız.
SORU: Mitsidis (Mitsides) sözcüğünün bir anlamı var mıdır?
DİNOS MİTSİDİS: Ailemizin ismidir… “Mitsis”, “küçük” demektir.
TOMMY MİTSİDİS: “Mitsidis”, belki “Mitsis”in (“küçük’ün”) oğlu” manasına da gelebilir… Bilmiyoruz belki kısa boylu insanlar vardı geçmişte ailemizde, bunu bilmiyoruz…
SORU: Yani iki dedenin dört oğlu, işin başına geçmişlerdi artık…
DİNOS MİTSİDİS: Evet… Ve aynı zamanda kereste işi de devam etmekteydi. Un değirmenimiz vardı ve makarna işi de devam ediyordu…
SORU: İsimleri neydi bu dört oğulun?
DİNOS MİTSİDİS: Petros, Stelyos, bir Petros daha ve Mikis… Kendi aralarında yeğendi onlar… Ben ve Tommy, ikinci yeğeniz… Bizim evlatlarımız ise üçüncü yeğen oluyorlar… Yani şu anda şirkette dört kuşak var…
Makarna işine 1962’de geçtiğimizde, “köy makarnası”nı çıkardık. İngiltere’ye yaptığımız ilk ihracat da bu “köy makarnası” idi, 1965’te olmuştu bu. 1963 yılında da ilk Uluslararası Kıbrıs Fuarı’na katılımımız var, resimlerde de bunu görebilirsiniz… Kendi standımız vardı ve Başpiskobos Makarios da ziyaret etmişti standımızı.
1970 yılında büyük bir yangın yaşadık, bu yangın un fabrikasını yok etmişti. Gazeteler, bunun Lefkoşa’da meydana gelen en büyük yangın olduğunu yazmıştı o günlerde. Sözkonusu un olduğunda da, toz patlamaları yaşarsınız ve bu da yangını körükler… Fabrikanın yanında ise kooperatifin silindirler dolusu gaz stoğu bulunmaktaydı… Yani yangın oraya sıçramış olsaydı, neler olabileceğini düşünebilir miydiniz? Bütün Lefkoşa patlardı artık…
Her neyse, 1970’ten sonra durumumuz gerçekten kötüydü mali olarak da, yeni borçlanmalara gitmişti ailemiz, un değirmenini yeniden inşa etmek maksadıyla. Un değirmenini yine aynı yerde inşa ettiler.
Babalarımız bize hep “Raşit” diye birinden söz ederdi yıllar boyunca… Kıbrıslıtürk Raşit ki kendi un fabrikası vardı, hala var bu fabrika, adı da ARUN… Babalarımız ile Raşit iyi ahbaptılar ve Raşit onlara, “Tekrar işe girişinceye kadar ben size un vereceğim” demişti…
SORU: İşte tam da bu nedenle ailenizle röportaj yapmak istedim. Bu olayı bilmiyordum ancak biliyordum ki mutlaka Kıbrıslıtürkler’le iyi bağlantılar olmalıydı, fabrikanızda çalışmış Kıbrıslıtürkler olabilir ve eski hatıralar ortaya konabilirdi… Çünkü burası Kıbrıs ve imkansızdır bu tür bağlantılar olmasın… Demek Raşit Bey yardım etti size…
DİNOS MİTSİDİS: Evet, yardım etti. Ondan simit (irmik) satın alıyorduk makarna için ve un alıyorduk, pazarda kalabilmek için…
2003 yılında kapılar açıldığında ilk günlerde hemen oraya gittim… Girne’deki evimizi ziyarete gittim. Geri dönerken bir un fabrikası gördüm… Taksi şöförüne “Bu kimin un fabrikasıdır?” diye sordum. “Raşitlerindir” dedi. “Raşit ailesinindir” dedi. Taksi şöförüne, “Lütfen bana bir görüşme ayarla, gelip bu aileyle buluşmak isterim” dedim. Bir hafta kadar sonra gittim Raşid Bey’le tanışmaya – ne yazık ki Raşit Bey benim oraya gitmemden beş yıl kadar önce vefat etmişti. Orada Tolga Ahmet Raşit’le, Tuğberk’le tanıştım. Ve İmge’yle tanıştım o gün… Anneleri bir piyano öğretmeniydi, adını hatırlamıyorum… Baflı’ydı bu aile, Ahmet Raşit ailesi Baflı’ydı yani… Anneleri Leymosunlu’ydu… Baf’ta malları vardı, bana anlatılanlara göre, Baf Okulu’nun ve Makarios heykelinin bulunduğu arazi, bu aileye aitti. Yeğenleri Mustafa Raşit’le de tanıştım. Şimdi un fabrikası ona aittir, Tolga’nın da hissesi vardır bu fabrikada. Tolga orayı yönetiyor…
Bilmediğim bir başka şey daha öğrenmiştim – babamların esas arkadaşı, Tolga’nın babası değildi, Mustafa’nın babasıydı yani Raşit Ahmetraşit… Un fabrikasının sahibi kardeşleriyle birlikte oydu… Her neyse, ben sık sık konuşurum hem Mustafa’yla, hem Tolga’yla… Hala çok iyi bir dostluğumuz vardır…
Kıbrıs’ın güneyinde makarna piyasasının yüzde 40’ını elinde bulunduran Mitsidis (Mitsides) makarnalarına ait un fabrikası, 1970 yılında çıkan büyük yangında yandığı zaman, Mitsidis ailesi işlerini yoluna koyuncaya kadar kendilerine Kıbrıslıtürk arkadaşları Raşit Ahmetraşit un vererek yardım edecekti… O günlerin Kıbrısı’nda örnek bir dostluk ve işbirliğiydi bu… Zor durumda olan Mitsidis ailesine un vererek yardım eden ARUN fabrikası sahibi Raşit Ahmetraşit (aslında üç kardeş bu fabrikada ortaktı), böylece Mitsidisler’in işlerini yoluna koyuncaya kadar piyasada kalmaya devam etmelerini sağlamıştı. Mitsidis makarnalarının “CEO”su (şirketin yürütme kurulu başkanı, yöneticisi) Dinos Mitsidis’le ve Tommy Mitsidis’le Dali sanayi bölgesindeki fabrikalarında röportaj yaptık.
Onlarla röportajımızın devamı şöyle:
SORU: Burada bir parantez açmak istiyorum, eminim ki fabrikanızda Kıbrıslıtürkler de çalışmıştır dönem dönem…
TOMMY MİTSİDİS: Evet, şimdi bir şey hatırladım… Annem bana hamileyken babamı aramış fabrikadan, o günlerde arabamız yokmuş.
SORU: Ne zaman dünyaya gelmiştiniz?
TOMMY MİTSİDİS: 1951’de… Babamı aradığında annem, babam gelememiş, bir Kıbrıslıtürk işçisini göndermiş annemi kliniğe götürsün diye. Bu işçinin adını hatırlıyorum, adı Alirıza idi… Tabii bilemem Ali Rıza mıydı yoksa Alirıza mıydı… Fabrikalarımızda çalışmaktaydı…
Sonraları evimiz Arsinoi Sokağı’ndaydı… Bu sokak, Baf Kapısı’nda Palas Sineması ile Uzunyol arasındaki sokaktır, bu iki yeri birleştiren sokaktır yani… Ailemize ait ev bu sokaktaydı. Ve pek çok Kıbrıslıtürk yaşardı bu sokakta, arkadaşlarımız vardı yani küçük birer çocukken – bir kız çocuğu vardı hatırladığım çocukluğumdan, adı Tengül’dü… Birlikte oynardık, bize bazı Türkçe kelimeler öğretirdi, biz de ona Rumca sözcükler öğretirdik. Bir Türkçe şarkı söylediklerini hatırlarım okulda…
SORU: O mahalle, Tophane Mescit bölgesiydi… Karma bir bölgeydi bu, Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıermeniler birlikte yaşardı Tophane Mescit mahallesinde. İnci diye bir kız vardı, taşbebek gibi çok güzel bir bebekti bu İnci… (İnci Tüccaroğlu). Çok çok güzel bir insandır İnci… İnci’nin ailesinin Kıbrıslıermeni komşularıyla çok iyi ilişkileri vardı, hala çok iyi dostturlar. 1963’te kaçıp gittiklerinde bu mahalleden, o Kıbrıslıermeni aile – Bezdikyan – barikata gidip mücahitlere İnci’ye versinler diye çikolata gönderirmiş, o kadar iyiydiler yani…
TOMMY MİTSİDİS: Ben 1963’ü hatırlarım… Kıbrıslıtürkler’i almaya geldiklerinde, kamyonlarla geldilerdi. Komşumuz olan yaşlı bir hanım felçliydi, onu yatağıyla birlikte aldıydılar… Yatağıyla birlikte kamyona koydulardı kendisini. Ben evimizin üst katındaydım ve olanları izliyordum. Üzücüydü tabii… Küçüktük biz…
SORU: Fabrikalarınızda çalışan Kıbrıslıtürkler vardı yani…
TOMMY MİTSİDİS: Vardı evet ancak biz küçüktük, bilemezdik kim çalışır fabrikada…
DİNOS MİTSİDİS: Ermeni toplumundan söz ettiğinize göre size şunu söyleyeyim: Benim kaynanam da Katolik’tir, yarı Latin, yarı Ermeni’dir. Viktorya Sokağı’nda yaşıyorlardı…
SORU: Kıbrıslıermeniler’le ilgili çok çalışma yaptım, çok araştırma, çok röportaj ettim… Çok iyi arkadaşlarım vardı, bazıları vefat etti şimdi… Lefkoşalıysanız, bileceksiniz, arkadaşım Can Puzant vardı, bir pub’ı vardı – çok ünlüydü bu pub…
DİNOS MİTSİDİS: Jean? Genç yaşta vefat etmişti Jean… Platos adlı pub’ı vardı evet!
SORU: İşte onun annesi Nuritsa Nacaryan çok iyi arkadaşımdı ama vefat etti. Onunla çok çalıştık, “kayıplar” konusunda çalıştık, Kıbrıslıermeniler’in tarihçesini çalıştık. Bir başka tanıdığım daha vardı Manuk Mangalciyan, o da vefat etti. Kıbrıslıermeniler’in “Wikipedia”sı gibiydi o da…
DİNOS MİTSİDİS: Seni, kaynanamla tanıştırabilirim, pek çok şeyi hatırlıyor… St. Joseph Okulu’na giderdi, gallurgezlerin okulu, bu okulda öğrencilerin bir kısmı Kıbrıslırum, bir kısmı Kıbrıslıtürk, bir kısmı da Kıbrıslıermeniler’di – sürekli buluşurlardı, COVİD’e kadar… COVİD’den sonra pek buluşamadılar ya da daha ender buluşmaya başladılar… Ayda bir kez çay içmek üzere toplanırlardı COVİD öncesi… Pek çok öyküleri de vardı paylaştıkları…
SORU: Koharig’i de tanıyorum… Kohariğ’in babası, Ermeni Kilisesi’nin papazıydı 1963’te, Viktorya Sokağı’nda ve orada sıkışıp kalmıştı, kimse oraya ulaşamıyordu, orada vefat etti, evleri oradaydı, çok üzücü bir hikayedir…
DİNOS MİTSİDİS: Seni kaynanamla temasa geçireceğim…
SORU: Çok iyi olur. Çok çalıştım Kıbrıs’ın farklı toplumları konusunu… Kıbrıslımaronitler’i yazdım, Kıbrıslılatinler’i yazdım – toplumlarımıza şunu göstermeye çalıştım: Ortada yalnızca cepheleşen iki ana toplum yoktur, çok daha derin, çok daha zengin bir tarihimiz vardır. Sadece Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar yoktur bu adada… Başka Kıbrıslı toplumlar da vardır… Bu zengin mozaiğe bakınız… Hepimiz aynıyız, Kıbrıslıyız, bir mozaik gibi dokunmuş bu halıda farklı renklerde iplikleriz ama bir bütünüz, Kıbrıslıyız, bunu anlatmaya çalıştım…
DİNOS MİTSİDİS: Çünkü hazmedemedik bunları… Bizim tarafta “Önce Rumuz, sonra Kıbrıslı” der bazıları, sizin tarafta “Önce Türküz, sonra Kıbrıslı” der bazıları ve durum böyle olur…
SORU: Bu nedenle taksime kadar vardı bu işler… Her neyse, Mitsidis fabrikasının tarihçesine dönecek olursak, sonra ne olmuştu?
DİNOS MİTSİDİS: Un değirmeni hala tarihi yerinde durmaktadır. Bu da, Mağusa Kapısı’nın tam karşısındaki yerdir. Ve çalışmaktadır bu un fabrikası. Makarna fabrikasını buraya, Dali’ye taşıdık. Dali sanayi bölgesinde büyük bir arazi satın aldık, aklımızda un fabrikasını burada inşa etmek vardı diye böyle yaptık, Larnaka’da Zinon fabrikasını da satın aldık ve Sırbistan’da da üretimimiz vardır…
SORU: Neden Sırbistan’ı seçtiniz?
DİNOS MİTSİDİS: Aslında bazı Sırp işinsanları temasa geçmişti bizimle, bir önerileri vardı, oraya gidip onlarla birlikte bir makarna fabrikası kurmamızı önerdiler. O zamanlar fazla gelişmiş değildi Sırbistan. Ve bir şey farkettik: Orada makarna tüketimi, çok çok azdı. Belki de Avrupa’da en az makarna tüketilen yerdi. Senede kişi başına iki kilo makarna tüketiyorlardı. Kıbrıs’ta ise bu rakam kişi başına senede yedi kilo makarna tüketimidir. Türkiye ve Yunanistan’da eminim bu rakam çok daha yüksektir. Yunanistan’da kişi başına senede 13 kilo makarna tüketimi vardır, bunu biliyorum.
SORU: İtalya’da?
DİNOS MİTSİDİS: İtalya’da kişi başına senede 35 kilo makarna tüketilmektedir. Dedik ki, bir noktada Sırplar daha fazla makarna yiyecektir mutlaka… Aradan 20 yıl geçti biz Sırbistan’da makarna üretmeye başlayalı ve bugün hala kişi başı senede iki kilo makarna tüketiyorlar! Makarna yemiyorlar! Patates yiyorlar, lahana yiyorlar…
SORU: Belki de onlar da bize gülüyorlardır ancak benim gözlemim, güneye doğru indikçe, daha zengin oluyor yiyecek… Kuzeye doğru çıktıkça daha düz oluyor…
DİNOS MİTSİDİS: Daha lezzetsiz oluyor… Ben İngiltere’de okudum, Tommy İtalya’da okudu… İtalya belki de dünyada yiyeceklerin en iyisini bulabildiğiniz yerdir. Ancak İngiltere’de de durum berbattı yiyecek bakımından…
SORU: 1974’ten sonra neler oldu Mitsidis’te?
DİNOS MİTSİDİS: 1974’te ben İngiltere’de öğrenimdeydim… Tommy de öğrenimdeydi ancak ilk dönen o oldu 1977’de. Herşey düzgün ilerlemiyordu belki… Zorluklar da vardı…
TOMMY MİTSİDİS: Yeni yöntemler ortaya koymak istiyorduk… Otomasyona geçmek istiyorduk, otomatik paketleme vesaireye…
SORU: Ancak 1974’te savaş işinizi etkilemedi miydi?
TOMMY MİTSİDİS: 1974’te biz henüz şirkete gelmediydik, yurtdışındaydık daha…
DİNOS MİTSİDİS: Eminim etkilenmişti şirket 1974’teki savaştan. Mia Milya’da bazı arazilerimiz vardı, bunları kaybettik. Ve aileden bazılarımızın Girne’de falan yazlık evlerimiz vardı, bunları kaybettik… Aslında Mia Milya’da yedi dönüm arazimiz vardı, bu Mia Milya’nın sanayi bölgesindeydi. Yedi dönümlük bu araziyi, oraya yeni bir un fabrikası ve makarna fabrikası inşa etmek maksadıyla satın almıştık.
1970’te un fabrikamız yandığı zaman çok ciddi biçimde üstünde düşündüğümüz şey, bu fabrikayı Mia Milya’da yapmaktı.
SORU: Oraya yapmış olsaydınız, onu da kaybedecektiniz…
DİNOS MİTSİDİS: Evet… Nihayetinde makarna fabrikası burada, kereste fabrikası burada, hepsini tekrardan hep beraber yapalım diye düşündüydük.
SORU: Yangının nereden kaynaklandığını öğrenebildiniz miydi?
DİNOS MİTSİDİS: Bir elektrik kontağından çıktıydı yangın… Daha önce de belirttiğim gibi ne yazık ki un fabrikası o dönemde keresteden yapılmıştı, döşemeler tahtaydı, tavan tahtaydı… Çok eski bir binaydı, tüm iç aksamları tahtadan yapılmıştı, bu nedenle hızla yanıverdiydi…
Savaştan sonra ne tür sorunlarla karşılaşacağımızı kestiremiyorduk. Mitsidis fabrikası, bölgede canlı olan tek işletme olmuştu savaş sonrasında. Çünkü herkes o bölgeden ayrılmıştı, bölge terkedilmişti… Ve Mitsidis, Lefkoşa’nın Mağusa Kapısı bölgesinde 24 saat çalışıyor ve un üretiyordu ekmekçiler için, böylece bu bölgeye daha fazla yaşam sağlıyorduk… Bizden başka birileri yoktu orada. Geceleri o bölgede hiç kimseyi bulamazdınız.
SORU: Neden böyle olduydu?
DİNOS MİTSİDİS: Sınıra yakın bir bölge olduğu için insanlar korkuyordu, neler olabileceğini bilmiyorlardı, o nedenle burayı terkedip gitmişlerdi…
SORU: Anna Marangu’yla röportaj yaptıydım Lefkoşa’ya dair ve o bana o dönemin Kıbrıslırum Belediye Başkanı rahmetlik Lellos Dimitriadis’i bu bölgeyi yani Mağusa Kapısı bölgesini canlandırmaya nasıl ikna ettiğini anlattıydı. Bu bölgenin yeniden canlandırılmasını sağlayan Anna’ydı yani… Onun projesiydi bu…
DİNOS MİTSİDİS: Evet, inanılmaz birisidir Anna Marangu… Onunla çok iyi arkadaşız…
SORU: Ben onun kızkardeşi Niki Marangu’yla arkadaştım, onu kaybettik… Niki’nin eşi Kandunas’la arkadaşız…
DİNOS MİTSİDİS: Evet…
SORU: Niki’nin Lefkoşa’da bir kitabevi vardı ve “İncisini Kaybeden İstiridyeler” başlıklı “kayıplar”la ilgili kitabımın Rumcası’nın ve İngilizcesi’nin dağıtımında bana çok yardım ettiydi…
DİNOS MİTSİDİS: Çok ilginç… Evet, ondan sonra 1977’de Tommy geldi Kıbrıs’a, sonra 1979’da öteki yeğenimiz geldi, sonra ben geldim 1980’de… Sonra şirketi geliştirmeye başladık ve şirket büyüdü… Ürünlerimize yeni şeyler ekledik – mesela doğranmış domadez, domadez macunu vs. gibi, paketlenmiş pirinç, tahıllar vs. gibi…
Mitsidisler’in Dali sanayi bölgesindeki fabrikasında Dinos ve Tommy Mitsidis ile röportajımızda…
–
Sayfadaki eski fotoğrafların bir kısmı Mitsidis’in kendi internet sitesinden, bir kısmı ise “Lefkoşa’nın geçmiş yılları” Facebook grubundan alınmıştır…