2023, Çin’in erken başlayıp geç bitirdiği Sıfır Kovid politikasından vazgeçmesiyle artık tamamıyla “pandemi sonrası” dönemden bahsedebileceğimiz ilk yıl oldu. Pandemi, küresel neoliberal kapitalizmin içinden geçmekte olduğu dönüşümü değiştiren değil, yoğunlaştıran bir etkiye sahipti. Büyük güçler arasındaki yüksek teknoloji üretim ve tüketim pazarlarına hakim olmak için yaşanan rekabet pandemiden önce başladı ve 2024 ve ötesinde de devam edecek. Öte yandan, pandeminin bu pazarlara erişimi devletlerin uyguladığı karantinalar, tıkanan yollar, düşen konteyner arzı gibi kısıtlamalarla tehlikeye sokması büyük güçlerin ‘iktisadi güvenlik’ algısıyla hareket etmesine yol açtı. Bunun sonucu olarak, ABD Çin’le ticaret savaşını yoğunlaştırdı. Bu esnada arada kalan AB, bir Çin stratejisi oluşturarak jeo-ekonomik bağımsızlığını korumaya çalıştı. Ülke içinde önemli iktisadi sorunlarla boğuşan Çin, ABD ve AB karşısında bir süper güç olarak statüsünü düşürmemek için uluslararası toplumda iddialı çıkışlar yapmaya devam etti. Örneğin, BRICS, G20 gibi bölgesel örgütlerin yıllık toplantıları Çin ve ABD’nin karşılıklı gövde gösterisine döndü. Oysa, bu gövde gösterilerinden çok, bölgesel savaşlarda alınan tutumlar uluslararası toplumu bölen çizgiler oldu. Pandemi dönemindeki iktisadi daralmanın hükümetler için yarattığı meşruiyet krizleri, Ukrayna Savaşı ve Gazze Savaşı gibi askeri çatışmalara neden oldu. Küresel Güney ülkelerinin, her iki savaşta da Batı blokunun yanında tamamıyla yer almaması, küresel dengeler açısından ilgi çekici bir durum oluşturdu, çünkü ABD “yeni Soğuk Savaş” döneminde olduğumuzu iddia ederek Küresel Güney’i safları sıkıştırmaya çağırıyordu. Elbette bu durum, 2024’te ve ötesinde ABD’nin iddia ettiği gibi bir küresel kutuplaşmaya neden olmayacak; ama, yeni açılan pazarlardaki paylaşım mücadelesine etkisi olacağı kesin.
2023’ten ne hatırlayacağız?
Çin’in ekonomik yavaşlaması küresel emellerini engellemedi demiştik. Haziran ayında Çin, Suudi Arabistan ile İran arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına aracılık etti, Suriye’ye savaş sonrası yeniden inşa ve uluslararası topluma katılma süreçlerinde destek vadetti. Aynı zamanda, Ukrayna ve Gazze savaşlarında bizzat ara bulucu olmak istemese de ateşkes çağrısı yapan bir süper güç olarak konumlandı. Bu tutum, Kuşak ve Yol Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi gibi projelerle düşük ve orta gelirli ülkelerden gördüğü destekle birleşerek kendisini, istediği Küresel Güney’in lideri konumuna yaklaştırdı. Örneğin, BRICS’in genişlemesi bölgesel örgütün diğer kurucu üyelerinden ziyade Çin’in bölgesel çıkarlarına hizmet edecek bir yönde gelişti; Afrika ve Latin Amerika’da Çin’in müttefiki olan ülkeler bloka dahil edildi ve Çin’in Ortadoğu’daki müttefikleri örgütte beklenmedik bir ağırlık kazandı.
Pandemi sırasında yoğunlaşan ABD-Çin rekabeti 2023’te de devam etti. Şubat ayında Çin gözetim balonunun ABD hava sahasına girmesi ilişkileri daha da gerginleştirdi. Kötüleşen ABD-Çin ilişkileri nedeniyle, toplumsal ilişkiler de geriledi. Örneğin, Çin’de okuyan Amerikalı öğrenciler ve ABD’de okuyan Çinli öğrencilerin sayısı son yılların en düşük seviyesine geriledi ve iki ülke arasında yapılmasına izin verilen haftalık uçuş sayısı, salgın öncesi rakamın yüzde 20’sinin üzerine çıkamadı. Ekim ayında Biden yönetimi, gelişmiş bilgisayar çiplerine yönelik yeni kısıtlamalarla çip savaşını tırmandırdı.
Öte yandan, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle tüm gücünü Çin’le zıtlaşmaya odaklayamayacağını anlayan Biden yönetimi, Çin ile stratejik iletişimi sürdürmeye karar verdi. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın haziran ayında Çin’e yaptığı ziyaretten sonra, kasım ayında San Francisco’da Biden-Xi toplantısıyla sonuçlanan üst düzey ilişkiler yeniden başlatıldı. Bu görüşmeler sonucunda, narkotikle ortak mücadele gibi ABD’nin önemsediği ve Sincan nedenli yaptırımlar gibi Çin’in önemsediği konularda ödünler verildi.
2023, Çin ile AB’nin 2003 yılında kurulan kapsamlı stratejik ortaklığının 20. yıl dönümüydü. Bu vesileyle, Avrupa ülkeleri ve AB, Çin’le ilişkilerinde bir yol haritası çıkartma derdine düştüler. Öne çıkan gelişmelerden biri nisanda Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüşmesiydi. Bu görüşme, Çin açısından çok olumlu bir tonda geçmese de, arkasından Almanya, Fransa, İspanya, Macaristan, Hollanda, İtalya ve Yunanistan’ın da bulunduğu çok sayıda AB ülkesi lideriyle ve Avrupa Komisyonu yetkilileriyle görüşmelerin yolunu açtı. Bu görüşmeler, Avrupa ülkelerinin birbirleriyle ve AB’yle, Çin’le ilişkiler konusunda tamamen hemfikir olmadıkları izlenimini verdi ki, bu Çin için iyiye işaretti.
İkinci gelişmeyse, temmuzda Avrupa’da Çin’le en çok iktisadi ilişkisi olan Almanya’nın bir Çin stratejisi yayımlaması ve burada ABD’nin dayattığı yolları ayırma politikasından ziyade yasa ve yönetmeliklerle kendini koruyarak ekonomik ilişkileri derinleştirmeye devam edeceğini açıklamasıydı. Bu iki gelişmenin sonucunda aralık ayında yapılan AB-Çin zirvesinden çok da somut kararlar çıkmadı ama verilen mesajlar ABD’yi mutlu etmeyecek kadar iş birliğine yönelikti.
2024’te hangi gelişmeleri takip edelim?
2024 yılındaki üç seçim ve bir yıl dönümü, büyük güçlerin ilişkilerini şekillendirecek. 13 Ocak’ta Tayvan’da yapılacak genel seçimler ABD’nin desteklediği bağımsızlık yanlısı tarafın zaferiyle sonuçlanırsa Çin-Tayvan, dolayısıyla Çin-ABD ilişkilerinde gerilimin tırmanmasını bekleyebiliriz. Bağlantılı olarak, 4 Kasım’da gerçekleşecek ABD başkanlık seçimlerine giden süreçte, Çin’le ilişkilerin tüm taraflar için bir kampanya malzemesi olmasını bekleyebiliriz. İkisi arasındaysa, 6-9 Haziran tarihlerinde Avrupa Parlamentosu seçimleri olacak. Aşırı sağın yükselişte olduğu Avrupa’da AB’nin ABD-Çin arasında orta yolcu tavrının devam edip edemeyeceğini de bu seçimler gösterecek. Çin tarafında ise, 10 Ekim tarihinde sosyalist cumhuriyetin 75. yılı kutlanacak. Çin hükümetinin bu yıl içerisinde, özellikle cumhuriyet bayramı yaklaştıkça kendisine yönelik sözlü ya da ekonomik saldırılara diğer zamanlardan daha agresif tepkiler vermesini bekleyebiliriz çünkü bu önemli yıl dönümünde parti-devletin başarılarından başka bir konuya odaklanmak bir meşruiyet krizi olarak algılanacaktır.