Genelikle, yazacağım konuyu, klavye başında seçiyorum. Bazen başlığı önceden kafamdan geçirsem de sonuçta içeriği parmaklarım klavye ile buluşunca netleştirme hastalığım hala sürüyor. Sadece tam konuya girecekken, izlediğim prokramlar nedeniyle önüme gelen önemli sayacağım olay nedeniyle hemen konu anında deyiştirme refleksine giriyorum. Bu nadir anlardan biri da Pazar gecesinde yaşandı. Tam da Kıbrıstaki Filistin konusuna ağırlık verecek makaleynin başlangıcına girecekken, birden TELE 1 yayınındaki tartışmadaki Kıbrıs bölümü gelince, duraksadım. Konuşulanlardan sonra gördüğüm önemli konumlar nedeniyle
Yazıyı hemen o yöne doğru kaydırma hızına geçtim..
Tele 1 kanalını genelikle izlerim. Kıbrıs konusundaki bazen saçmasapan yorumlara veya resmen tersinden bilgiler verilse de geneldeki öteki önemli konulardaki bilgilenme nedeniyle yine de izliyorum. Doğrusu iyi de oluyor. Aynen KRT ve Halk TV kanaları için de geçerlidir.
Konu Kıbrısa geldi. Neden, yayınlanan yeni Avrupa eksenli rapor. Konu Kıbrıs olunca ve konuşanların düşüncelerine bakınca, yanılma payınız da fazlaşır. Nitekim yine öyle oldu. Fakat, arada tekrarladığım devletçi birikim bilgilenmem bana doğru yorumlama tekniğini de verdi. Devletçi Kemalistler veya öteki partiler konuya hep devlet idolojik aygıtlarla yaklaşıyor. Kıbrısı resmen öylesine saptırdılar ki olanları deyil de TC devlet eksenli fetihçilik gözüyle hala yaklaşıyor. Hepimizin yaşayarak bidliğimiz Denktaşı dahi kendileri “ulusal kahraman, çoktan yaptılar”.
Tartışma ilgili rapordan dolayı başladı. Hep KKTC gözüyle ve “KKTC ği fedamı edecekler” paranoyasına dek olay taşındı. Fakat, daha sağda olmasına ve liberal görüşlere yakınlığına inandığım Ersin Kalaycıoğlunun basit iki hatırlatması dahi Kemlist kesimi ateşledi.
Ne söylediydi Ersin Kalaycı: yapılan Avrupa suçlamalarına iki örnek verdi. Yetmişlerde önce Belçika dışişleri bakanı ve sonra Yetmişsekizde Ecevit döneminde ozamanın AET konusu gündeme getirildi. Kalaycı, resmen Türkiye ve YUnanistanın ayni anda AET üyesi olma önerisini önerdi. Önce Demirel ve Sonra Ecevit ret etti. Kalaycıdan öğrendiğim yeni bir öneri de Ecevitin önemli miktarda para da istediği dağarcığıma eklendi.
Bu duruma kızan Kemalistler, söyleyecek laf bulaadıkları için hemen klasik sığınma algısını kulandı: Avrupa zaten bizi almaz. Avrupa trenine koymazlar diyorlardı. Özellikle Cumhurieyt yazarı ve Avrasyacı Kemalist devletçi Mehmedali güleri yeniden kızarak gördüm. Oysa Kalaycı liberaldi. Ama, yaşanan iki gerçeği söyledi. Israrla da neden hem Türkiye hem de Yunanistanın alınacağını açıklıyordu. Kemalist efendiler de “zaten almazlardı” sığınağına çekilip saldırı yapıyorlardı.
Bu arada Kalaycılının söylediği konulara bir ek yapacam. AET o dönem Neolineral geçiş siyasetini uygulamaya geçecekti. Dört Avrupa denilen ülke ise henüz askeri darbelerden çıktı. Yeniden askeri darba yaşanmaması için de bu ülkelere AET üyeliği de içeren öneriler yapıldı. Kalaycının aslında tahmini tahmin deyil resmen siyasal tutumdu. O dönem Yetmişsekizin ekim ayında Cumhurieyt gazateciler bize Ecevitin AET girişini ret etiğini bizat nedenleriyle aktardılar. Daha sonra özellikle bizim de içinde olduğumuz devrimci hareketler, artık askeri darbenin gündemde olduğunu seslendirmeğe geçtiler. Kısa zaman sonra iki ayı geçmeden de askeri darbenin önemli hamlesi olam Maraş katliyamı ile de yolu döşendi.
Görüldüğü gibi devlet eksenli siyasal ayrışma bazen en basit gelişmede dahi yanılgıyı getirmektedir. Ek olarak ayni hikayeği Kıbrısın AB sürecinde gördük. İkibinüç yılında kasım ayında Kopenhakta iki toplum liderinin de imzalamasıyla girilecekti. Fakat, Denktaş gitmedi. Yerine Tahsini gönderdi. EK olarak Türkiyede yapılan ve Denktaşın, Anıtın ve Erdoğanın olduğu toplantıda Kuzeyin AB üyeliğinin olmaması kararı dda alındıydı. Nedense bu gelişme de yok saydırtılıyor. Sadece “AB sadece Güneyi üye alıp kuzeyi madur etti” probaganda takıntısını sürdürüyor. Araştırmayıp inanan veya kortukları için konuşmayan, rant aşkıyla ikili oynayanlar hepsi bu kocaman Göbelsçi oyununa düşüyorlar.
Yine Annan planı döneminde Akelin evet için B.M. güvence istendiği, Türkiye dışişleri bakanının resmen başta Rusya ve ingiltereden bu güvenceği vermemelerini istediği de sanki yaşanmamış gibi evet hayıra takılınıyor. Daha konuşacak çok gelişme var. Ne yazık barışçı fonculaşma içinde olan AB gezginleri dahi bu gerçekleri söylemeyerek, yeri geldiğinde de K. Kıbrısta fırsatlar aşkına resmi savunu dahi yapmaları, Kıbrıs konusunda banbaşka bir yörüngede dolaşılan politik konum yaratıldı.
Şimdi anladınız mı neden yazının konusunu deyiştirdim. Demek ki onca yalanın konuşulduğu, eksikliğin gerçekleştirilip devlet çıkarı adına hangi sonuca gelineceğinin ne yazık yakın tarihini yaşadık.