CYPRUS MAIL’de 24.12.2023’te yayımlanan Kiriakos Yakovidis’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN
Makarios döneminden bu yana Yunanistan’ın Türkiye’yle ilişkileri, Kıbrıs sorunu tarafından rehin alınmış durumdadır…
Yunanistan Başbakanı Kiriakos Mitsodakis ile Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu ayın başlarında Atina’da bir “dostluk ve iyi ilişkilerle ve sakin denizlerle” ilgili çığır açıcı bir deklerasyon imzaladıklarında, Kıbrıs’ta da bunun Kıbrıs müzakerelerinin devamına önayak olabileceği yönünde umutlar ifade edilmişti… İki liderin Atina görüşmelerinden bir gün sonra Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, olumlu düşüncelerini ifade ediyordu… “Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin iyileşmesini, çabalarımıza da yardımcı olacak bir şey olarak görüyorum” demiş ve devam etmişti: “Atina’nın poizisyonunun Kıbrıs sorunu çözülmeden ilişkilerin tam olarak normalleştirilemeyeceği yönünde olduğu bilinmektedir…”
Bu, Kıbrıs hükümetinin Kıbrıs sorunu çözülmeden Yunanistan’ın Türkiye’yle ilişkileri tam normalleştirme girişimine tolerans göstermeyeceği yönünde ince bir uyarısı şeklinde okunabilir.
Birkaç gün önce, Fileleftheros’un bir makale yazarı, Kıbrıs sorununun bir kenara konabileceği yönünde kaygılarını ifade ederek şöyle yazmıştı: “Eğer ilişkilerin normalleştirilmesi Türk usülü yapılıp Kıbrıs rafta unutulursa, çok iyi bilinen trajik gelişmeler olacağı açıktır…”
Bu trajik gelişmenin ne olacağını tarif etmedi bu makale yazarı ancak ima ettiği şey, Yunanistan’ın Kıbrıs’ı, Türkiye’nin insafına bırakacağını kastetmekteydi…
Lefkoşa’ya egemen düşünce de budur: Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldığı sürece, Yunanistan, Türkiye’yle ilişkilerini düzeltmeyi düşünemez. Ancak gerçek şudur ki, 1950’li yılların başlarından bu yana Kıbrıs sorunu, Yunanistan ile Türkiye arasındaki normal ilişkilere engel olmaktadır. Yunanistan’ın eski Başbakanı Konstantinos Mitsodakis, “Kıbrıs sorununun kangrenleşmesinden” söz etmişti.
EOKA mücadelesi öncesinde iki ülkenin iyi ilişkileri vardı ve 1953 yılında da “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” olarak bilinen Yugoslavya’yla birlikte Balkan Paktı’nı imzalamışlardı. Bir sene sonra kuzeyden gelen komünist tehditten korku nedeniyle bu anlaşma, askeri bir anlaşmaya dönüşmüştü ancak Kıbrıs’ın 1955’te ENOSİS için mücadelesi başlayınca, bu anlaşma terkedilecekti.
Kıbrıs sorununda bir akademisyen olan Leondios Yerodiakonu, “İlişkilerin normalleştirilmesi mümkün olmaz çünkü Kıbrıs, Yunanistan için milli bir davadır” diye konuşuyor – “Ölümcül Liderlik (1948-2021) Makarios ve onun Devamı olanlar” başlıklı son kitabında, detaylı biçimde Kıbrıs liderliğinin Yunanistan’dan Kıbrıs uğruna tüm diğer çıkarlarını nasıl bir kenara koymasını talep ettiğini yazıyor.
Onun bu görüşüne Yunanistan’dan bir akademisyen olan Aleksis İraklidis de katılıyor, o da aralarında Kıbrıs sorunu ve Yunanistan-Türkiye ilişkileri dahil olmak üzere uluslararası ilişkilere dair bir dizi kitap yazmış.
“Kıbrıs sorunu varolduğu sürece, Türkiye ile tam bir yeniden yakınlaşma olamaz” diyor İraklidis – kendisi emekli oluncaya kadar Yunanistan Pantion Üniversitesi Siyasi Bilimler Bölümü’nde öğretim görevlisi idi. Yunanistan’ın şimdiki başbakanının babası olan eski başbakan Konstantinos Mitsodakis’in söylediklerini teyid ediyor.
Eski Başbakan Mitsodakis, söylemek istediklerini doğrudan söyleyen bir kişiydi, 1990’lı yılların başlarında başbakanlık etmişti ve “Kıbrıs sorunu denen kangren devam ettiği sürece, Yunanistan’ın Türkiye’yle ilişkilerini tamir edemeyeceğini” söylemişti.
Soru, neden böyle olduğudur…
Kitabında Makarios’un 1950’lerden başlayarak Yunan hükümetlerine dayatmaları ve Yunan kamuoyunu baskı aracı olarak kullanarak bunu nasıl yaptığına ilişkin bütün bir bölüm ayırmış olan Yerodiakonu’nun bu soruya net bir yanıtı vardır: “Geçmiş bize bunu gösteriyor” diyor.
1950’den başlayarak ENOSİS talebinin ortaya çıkmasından itibaren, Yunanistan’ın tüm liderliği Kıbrıs sorununu Makarios’un istediği gibi enternasyonalize etmeyi istemiyordu – yani BM Genel kurulu’na başvurarak self-determinasyon talep etmeyi istemiyordu Yunan liderliği.
Yerodiakonu, “Yunanistan’ın tüm siyasi liderliğinden oluşan bir konsey, Britanya gibi geleneksel bir dostla çatışmanın, ülkenin çıkarına olmayacağı yönünde uzlaşmışlardı” diyor.
Ancak Alman işgali ve ardından gelen iç savaşla birlikte ekonomisi eriyen Yunanistan’da tam da bu olacaktı… Almanlar’ın 1944’te ayrılması ardından, 1952’ye kadar ülkede tam 26 hükümet değişikliği olmuştu Yerodiakonu’nun yazdığına göre ve Britanya’nın ve sonraları da ABD’nin desteğine muhtaçtı Yunanistan.
Yunan siyasi liderliği, Britanya ile iyi ilişkilerini tehlikeye atmak istemiyordu ve ENOSİS düşüncesinin ileri götürülmesinin yavaş yavaş yapılması gerektiğine çünkü Britanya’nın buna sonsuza kadar muhalefet etmeyeceğine inanıyordu. Ancak Makarios’un başka planları vardı.
“Düzenli olarak Atina’yı ziyaret ederek ve medya, gençlik ve kiliseye çağrılar yaparak kamuoyunu harekete geçiren ve onları Kıbrıs konusunda kendi hükümetlerine karşı döndüren Makarios, Yunan liderliğine inanılmaz bir baskı uyguluyordu” diyor Yerodiakonu…
1953 yılında Yunanistan Başbakanı General Aleksandros Papagos, Kıbrıs’ın Birleşmiş Milletler’de self determinasyon talebinin kayda geçirilmesine destek vermeyi reddettiği zaman (böylesi talepler, bir üye devletin desteğini gerektirmekteydi), o zaman Makarios başka bir ülkeden bu desteği talep etmekle tehdit etti kendilerini ki bu da Papagos hükümetine karşı kamuoyunda büyük bir kargaşaya yol açacaktı. Yunanistan’da nüfusun Kıbrıs davasına böyle bir desteği vardı.
Bir diğer Yunanistan Başbakanı olan Sofoklis Venizelos da, Kıbrıs’ın self determinasyon talebinin BM gündemine aldırılması daha önceden reddetmişti, birkaç sene sonra ise Yunan Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Makarios’un kendisine “Seni Yunan halkına şikayet edeceğim” dediğini açıklamıştı.
“Bu, net biçimde bir şantajdı” diyor Yerodiakonu. “Makarios, hem bağımsızlık öncesinde, hem de bağımsızlık sonrasında, Yunanistan hükümetlerinin tümüyle de çatışmıştı. Makarios’un taktiği, Atina’yla herhangi bir konuda uzlaşmaya varmış olsa da, istediğinde bundan cayabileceğiydi, biliyordu ki anlaşmazlık kamuoyu önünde ortaya çıktığı anda, kamuoyu kendine değil, Yunan hükümetine baskı uygulayacaktı…”
İraklidis de Kıbrıs konusunun Yunan kamuoyunu nasıl avucunda tuttuğunun bilincindedir. Kathimerini gazetesi editörü Aleksis Papahelas’a atıfta bulunarak onun söylediklerini yazıyor… Papahelas, “Kıbrıs sorunu, Yunanlılar’da çıplak bir sinir gibidir, oraya dokanıldığında çok büyük bir tepki oluşur ve herşey yok olur…”
Yunanistan’daki sorun ise “muhalefetin hiçbir zaman milli konularda sorumluluk kabul etmeyişi ya da sorumlu davranmayışıydı” diyor Yerodiakonu ve Yunan hükümetinin, Kıbrıs’ta işgal devam ettiği sürece Türkiye’yle iyi ilişkiler geliştirmekteki zorluklarının altını çiziyor. Bunu, Yunan kamuoyuna satmak en basitiyle mümkün değil…
Öyleyse Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin geleceği nedir?
Annan planı referandumunun hemen sonrasında, Kostas Karamanlis’in başbakanlığı döneminde Kıbrıs sorununun Atina’nın Ankara’yla ilişkilerinden ayrılması düşüncesinin tartışıldığını söylüyor İraklidis.
“Bunun altında yatan düşünce, çözümlenemeyecek olan Kıbrıs sorununa rehine olmayarak her halukarda Türkiye’yle ilişkilerimizi iyileştirmemizdi” diyor İraklidis. “Anc“k bu olamada çünkü sınırlamalar vardı…”
İlişkilerde bazı iyileştirmeler olabilirdi ve bu da İraklidis’in tarifine göre, “yeniden yakınlaşma yerine detant (yumuşama)” olabilirdi. O da, ilişkilerin ancak belli bir noktaya kadar geliştirilebileceğine inanıyor.
“Örneğin Ege’de bir moratoryum sağlamayı deneyebiliriz, Ortodoks Ruhban Okulu’na dair adımlar atılabilir, İstanbul’daki patrikaneye dair adımlar atılabilir… Ekonomik ilişkilerin devamına dair düşük düzeyde poliitkalar izlenebilir ki bu her iki tarafa da kazandırır” diyor İraklidis ancak “enerji konusu daha nazik bir konu olduğu için” bundan kaçınılması yönünde uyarıda bulunuyor.
Yerodiakonu, ilişkilerin nasıl gelişeceğine dair tahmin yürütülemeyeceğini, bunun “matematik olmadığını” belirtiyor ve “Erdoğan’ın hareketlerinin önceden tahmin edilemeyeceğini” kaydediyor. Kıbrıs sorununun etkisinin azalacağı yönünde bir olasılık olduğunu belirtiyor Yerodiakonu ve “şu bağlamda, biz bu konuda ortalığı velveleye vermeyiz ve ancak Türkler bir reaksiyon almak üzere provokasyon yaptığında tepki koyarız, o zaman da ortalık sakin olur” diyor.
İraklidis’e göre belki de “realpolitik” zamanı gelmiştir. İraklidis, “Kıbrıs sorunu çözümlenemez ancak gidebileceğimiz kadar ileriye gidebiliriz ilişkileri mümkün olduğunca iyileştirebiliriz ancak bunu yaparken her anda bu şey (yani Kıbrıs sorunu – S.U.) hep orada olacaktır…” diyor.