yazılariktibasAkkuyu NES; yaşamın katliamı - Beyza Üstün

Akkuyu NES; yaşamın katliamı – Beyza Üstün

Orjinal yazının kaynağıyeniyasamgazetesi5.com
diğer yazılar:

2018’den beri tüm mücadele örgütleri, ekoloji politik örgütler nükleer (NKP) sendikalar, meslek örgütleri, kadın meclisleri olarak Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılmasını önlemek için toplumsal alandan sürekli yaptığımız açıklamalarda, “Bu bir yıkım ve katliam projesidir, sadece bugünü değil sadece Mersin’i değil tüm yaşamı yok edecek bir girişimin sürecidir” dedik, hala demeye, bu santralın vd yaşamı yok edecek siyasi girişimlerin uygulanmaması için mücadeleye devam ediyoruz.

Israrla ve ısrarla sırf nükleer enerji santrali yapımı ile nükleer endüstri süreçlerini de Türkiye’de gerçekleştirebileceklerini düşündükleri ve planladıkları için. Daha fazla reaktör yapmak için gereken toryum vb madenlerin bu topraklardan çıkartılmasının önünü açmak, gerekli kılmak için. Sırf Avrupa’da, komşu ülkelerde terk edilen nükleer santrallerinin atıklarının Türkiye ve çevresinde gömülebilmesini, bertaraf edilebilmesini sağlamak, radyoaktif atık ticaretine katılabilmek için. Rusya ile ve diğer ülkelerle diplomasi girişimlerini bu toprakların denizlerin üzerinden pazarlamak için. Avrupa yeşil mutabakatın ve COP süreçlerinin yaygınlaştırdığı, desteklediği yeşil mavi fonlardan alabilmek için siyasi iktidar ısrarla ve ısrarla tüm yaşamı yok etmeye devam ediyor.

Eminim hatırlarsınız, 2022 Kasım ayında Ankara Avdan’da Akkuyu NES’in radyoaktif atıkları için bir mera alanı tahsis edilmişti. Şimdi derin bir sessizlik hakim olsa da, bu tahsis hala varlığını sürdürüyor. 4 milyon metrekarelik mera alanı bu iş için tahsis edilerek süreç başlatıldı. Ekoloji örgütlerinin, Polatlı halkının tüm karşı duruşuna ve itirazına rağmen Avdan’daki mera radyoaktif gömü sahası olarak yaşamdan “resmi” olarak koparıldı. Atıkların depolanması başladığı andan itibaren yaşamı katletmeye devam edecekler, üstelik bugün var olan canlıların, ekolojik sistemin çöküşü olmayacak bu katliam, deponiyer olarak kullanılacak mera sahası öncesinde yaşama besin ve barınak iken, o günden sonra yüzlerce yıl etkisi devam edecek radyonükleidlerin yayılımı ile tüm canlıların genetik yapılarını bozarak gelecek nesilleri ölüme mahkum edecek. Soykırım yüzlerce yıl sürecek.

Tehlikeli atıkların bu topraklarda, sucul sistemlerde gömülmesi, bertaraf edilmesi için ilk adımdı, ilk fiili adımdı Akkuyu NES ve Avdan Tehlikeli Atık Sahası ilişkili girişim. Nükleer atık ticareti için nükleer enerji üretim sürecinin başlamasını bekliyorlar. Gene hatırlarsınız, Akkuyu şantiyesinde Ekim ayında Muharrem Çolak’ı kaybetmiştik, 33 yaşındaydı, ardından, birkaç gün sonra İlyas Bulut’u kaybettik. Bulut uzun süre beyin kanaması ile mücadele etti ve yaşamını yitirdi. İngilizce öğretmeniydi. Her iki işçi de yaşamlarını emekleriyle kazanmaya çalışıyorlardı, tıpkı 3 havalimanında onlarcasını kaybettiğimiz, Akkuyu şantiyesinde, İstanbul Üçüncü Havalimanı şantiyelerinde ve inşaat şantiyelerinde yüzlercesinin iş göremez hale geldiği iş cinayetlerinde yitirdiklerimiz, yaşamdan koparılanlar gibi. İnşaat şantiyelerinde sömürülerek güvencesiz çalışıyor, evlerinden, barklarından uzak uzun çalışma saatlerinin dışında kötü koşullarda barınmaya çalışıyorlar. Eminim hafızanızdadır, Üçüncü Havalimanı inşaat işçileri işi bıraktıkları zaman çok temel insani taleplerde bulunmuşlardı. Kurtlu yemekler yemek istemiyoruz, servis kazalarında ölmek istemiyoruz, çamurlu ıslak yataklarda dinlenmek, uyumak istemiyoruz diye. İsteklerinin en sonundaydı emekleri karşısında alamadıkları ücretin talebi. Şimdi o havalimanından uluslararası uçuşlar devam ediyor, kanların, yok edilen canların üzerine inşa edilmiş bir havaalanının üzerinden, yaşam alanları yok edildiği, Kuzey Ormanları’nın, sulak alanlarının katledildiği bir alanda akıyor hava taşımacılığı. Üçüncü Havalimanı ve diğer inşaat şantiyelerinde olduğu gibi işçilerin aynı sömürü koşullarında çalıştırıldığı, Nazi kampı disiplininde yürüyen bir başka şantiyede, yıllardır ekoloji örgütlerinin, meslek örgütlerinin, NKP’nin ve bütün demokratik kitle örgütlerinin itirazına, halkların tepkisine, kabul etmeyişine rağmen sürdürülen bir inşaat ve projede, Akkuyu’da nükleer santraldeki kötü koşullarda sadece çalışmak değil yaşamak zorunda olan işçilerin yaşamdan nasıl koparıldığı bu hafta oldukça acı bir duyumla açığa çıktı. Nazi kampı gibi dışarıya çıkışın ve girişin yasak olduğu şantiyeden hastanelere taşınan işçilerin yaşam savaşı gerçekliğinde çalışma ve yaşam koşullarının insanlık dışı boyutunu önleyememenin çaresizliği ile bir kez daha öğrendik.

İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği) Meclisi’nin 2023 yılında en az 1932 işçiyi iş cinayetlerinde yitirdik diye belirttiği, bu katliamlara karşı yaşamak için örgütlenmek ve direnmek zorundayız, diye duyurduğu cinayetlere yenileri eklendi Akkuyu’da ve Sultanbeyli şantiyesinden. Geçtiğimiz yılın iş cinayetlerinin en az %20’sinin inşaat şantiyelerinde gerçekleştiğini duyurduğu raporundan birkaç gün sonra, Akkuyu Nükleer Santral şantiyesinde güvencesizliğin katliam boyutu hastaneye taşınan işçilerin yaşamlarını arka arkaya yitirmesi ile ülke geneline kadar ulaştı. Sömürünün boyutu yaşam koşullarının en kötüsünün sonuçlarını vere vere toplumsal alana yayıldı; menenjit salgını. TTB açıklamasına göre kötü koşullarda yaşamanın, beslenememenin, gerekli sağlık müdahalesini alamamanın sonuçları bunlar. Ne yazık ki, iki genç işçinin yaşamını yitirdiğini Türkiye halkları öğrendi.

Mersin Gülnar Akkuyu Nükleer Santrali şantiyesinde menenjit salgınında yitirdiğimiz Mustafa Avşar 26 yaşında, Harranlıydı ve iki çocukluydu.

Muhittin Oral, 22 yaşındaydı. O da Mersin Gülnar Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalışırken Avşar gibi rahatsızlanarak hayatını kaybetti. Şırnak Güçlükonak Şıkeftêspî Köyü’ndendi.

Duyumlara göre, bildiğiniz gibi şantiyeden dışarıya kuş uçmuyor, yaşamını yitirenlerin arttığı belirtiliyor. 5 işçinin daha getirildiği ve tedavileri geciktikleri, yeterince tedavi edilemedikleri, hastalandıktan sonra ve kötü koşullarda yaşadıkları için yaşamını yitirdikleri belirtiliyor. Şantiyede salgın tüm işçilere yayıldı. Arka arkaya ölümler sürüyor ve Sağlık Bakanlığı gerekli müdahaleyi yapmak yerine, “denetim yapılıyor” açıklamaları yapıyor ve sağlık personelinin şantiyeye gönderildiği söyleniyor. İşçiler güvencesiz koşullarda salgına terk edilerek ölmeye devam ediyor, dahası bu koşullarda, hasta olarak çalışmaya mahkum ediliyor.

Sağlık Bakanı, Enerji Bakanı, AKP Başkanı vd.’leri salgın koşullarında önlem olarak önerdikleri maskeyi takıp şantiyede işçilerle birlikte yaşasın. Bakalım o koşullarda yaşarken, beslenemezken, soğuk koğuşlarda rutubetli yataklarda yaşarken, hastalandıklarında gerekli tedaviyi alamazken bakalım hastalandıklarında nasıl iyileşecekler. O koşullarda yaşanamazken, güvencesizliğin, Nazi zulmüne dönüştüğü koşullarda çalışmanın mümkün olmadığını çok iyi bilirler. O sömürü koşullarının mimarı oldukları için sadece yaşasınlar bakalım, sonuç ne olacak.

Bu katliamın sorumluları olarak Akkuyu katliam projesini durdurun, şantiyede çalışmayı sona erdirin, işçileri tedavi altına acil olarak alın ve yaşam güvencelerini sağlayın. Bedeli tüm yaşam tarafından yok oluşla ödenen, ödenecek olan Akkuyu NES’ten vazgeçin.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
351AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin