Son birkaç makale genelikle çevremizdeki gelişmelerle, uluslararası yansımları çerçevesinde takip edilmeğe uğraşıldı. Bunların çoğunun K. Kıbrıs gündemine gelmediği de kesin. Taşınanlar ise oldukları gibi değil, daha çok kalan yerel siyasal çıkara göre kulanıma sunuldu. Kulanılmaya hazır çıkarcı kesim de olunca, resmi yeniden tamamlanmış bulduk. Ama, çevremizle biz ilişkisi değil de biraz da kendi kendimizi aynada görme ihtiyacıyla bu kez burayla sınırı çizdik.
Ülkemizde önemli denecek gelişmeler oluyor. Ama, bazısı duyuluyor, bazısı hiç önemsenmeme derecesindeyken, bazısı da istenilen güncel çıkara göre oturtulup faydaclıkla lakırtı masasına konuluyor. Yem olmasa da meze görevini görmeğe de yetiyor. Örneğin, Türkiye gerçekleri pek konuşulmaz. Anamuhalefet lideri dahi kendi parlementerine diplomatik pasaport verilmemesine veya kendisi Ankarada şahlanırken, Yusuf Alkım olayı ile hatırlatılan Türkiyeye giriş konuları da diline düşmedi. Hamasinin “çözümcü” versyonuyla uğraşıp gözleri koltuktaydı. Koltukcular ise artık elerinden alınan yetkilerle, teslimiyet makamını oynarken, çıkrın kendi gerçeği bu defa kendilerini çirkefle karşı karşıya braktı.
Parti arası çizgisi de aşılıp, bir birlerini yiyorlar. Zaten yalanlar ve çıkarlar t-rant ile de saydamlaşınca, üstüne tüm yasadışılıklar da katılınca, resim de tamamlanır hale geldi. Sahte pilakalı kişiden yasalara uyma çağrıları var. Yasaları bilmiyorumla yapılan kendi koydukları yasaları çiğneme hikayesi dinleniyor. Diyecek kelime brakmıyorlar. Bunlar şimdi kurultay ve yolsuzluk ikileminde yeniden hesaplara dalarken, sokaktaki kimisi de ana akım resmi medyalarda, zamları hükümetin çözmesini bekleme dilekleri de duyuluyor. Ne tuhaf değil mi: ama zaten burada gerçeklerden kaçıp yanlışlarla kurgulanan yaşamın ta kendisinde yaşamaktayız. Önemli konuları gazetelerde bulmak güç Son vijdani ret veya Yusuf Alkım olayı anlatı bakımından önemli. Genilen aşama da malum.. Ama bunlar tehlikeli. Ozaman Türkiye dokunulmama sihirinin sis perdesi arkasına saklanarak, kendi kendimizin bir başka aldatmacasını da aktaralım.
Öyle şu veya bu alana dalmadan, herkesin konuşup, resmi ekranlarda da “hükümet çözsün” olayına gelelim. Son aylarda üç eksenli zam fırtınası oluştu. Önce bir laf atıldı: “sene sonu yüzde kırksekiz verilecek” dendi. Hemen etiketler değiştirildi. Nede olsa para verilecekti. Şimdiden cepler dolmalıydı. Sonra Asgari ücret hikayesi başladı. Danışıklı dövüşle bir rakam açıklandı. Yine fiyatlar tetiklendi. Fırsatcılar da kulandı. Hele bazı kurumlarda yağmanın, hırsızlığın ve daha fazla kar adıyla etiketlerbir başka oynandı. Yetmedi, bu defa bildik rakam yeniden açıklanıp maaşlara ekleneceği vurgulandı. Tekrardan fiyatlarda fırlama oldu. Gıda ve bazı önemli tüketim madelerine hemen bıçak vuruldu. Sözde tarafsız ekranda da şikayetnameler üstüne “hükümet tetbir alsın” laflarıyla çareler önerildi..
Basit algı tutsaklığı ile kural işledi. Haydi diyelim rakamlar doğru açıklansın. Herkes bilir de artık kanıtsadığı için normalmiş gibi hesapladığı resmi eflasyon gibi istatisdik rakamlar yanlıştır. Bunu geçtik: açıklanan eflasyon rakamıyla aradan geçen altı ay sonrasında maaşlara eklenir. Yani, verilen rakam oluşan eflasyonun karşılığıdır. Lütüflü rakam olup gelecek için artış hesabı değildir. Bu unutuldu. Ozaman şu algı yerleşti. Madem rakam artıyor, ozaman biz de artıralım. Fakat, yukardaki bilgiği okuyanlar, laf söylenmesi dahi fiyat artışına neden olunuyor. Eski eflasyon rakam alınmadan yeni artışlarla gelecek deyeri de şimdiden negatifleştirdi. Bunu dahi söyleyen yok. Ama şu denir: “hükümet çözüm bulsun”. Ben nedenini yetmişüç yılında anladım. Babamla gömlek alçaktık. Türk tarafında bir Kıbrıs lirası isteniyordu. Babam pahalı buldu. Tanıdık biri babama “rum tarafına geç” dedi. Babam da bunu yaptı. Orada bir gömlek hem de aynisi on şilindi. Yüzde yüz kar konuluyordu. Babam mırıldanarak “işte size türkten türke hiayeniz” dedi.
Bizim işbirlikçi burjuvamız veya sermayedarımız hep talan rantıyla güçlendi. Ganimet yağması ile asronomik karla çalıştı. Ama, kendi sınıfsal özüyle oluşamadı. Yasadışı ve ganimetci adıyla hep anılıyor. İşte son eflasyon rakamı ile üç kez etiket değiştirme eyleminin özü bu. Üstelik acı şekilde bu sistem için seçkilendirilenlerden çözüm bekleme seçenekle de tutsaklı zincirinde lafazanlık yapmanın ötesine gidilemiyor. Tabi ki eylem veya sokak denilince de o şikayetnameciler hemen toz olur. Bundandır ki egemen işbirlikçiler müsaade ölçüsünde işleri i görmeğe devam ediyorlar.