Silahlı bir çatışma sonrası yerlerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin çatışma öncesi sahip oldukları mülkiyet haklarının yeniden tesis edilmesi, barışın inşa edilmesi açısından özel bir önem taşır.
Bosna Hersek’i 1992’den 1995 yılına kadar kasıp kavuran savaş, konut stokunun üçte birinin tahrip olmasına ya da oturulamaz hale gelmesine de neden oldu. Savaş sırasında sistematik etnik temizlik yöntemlerinin uygulanması Boşnakları, Hırvatları ve Sırpları evlerini geride bırakarak, kendi etnik gruplarının çoğunlukta olduğu bölgelere ya da yurtdışına sığınmaya zorladı.
Bosna Hersek’in savaş öncesi 4,5 milyonluk nüfusunun yarısından fazlası bu savaş sırasında güvenlik arayışı nedeniyle evlerini, iş yerlerini ve bütün taşınmazlarını terk etti. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin tahminlerine göre, Bosna Hersek’ten 800.000’den fazla mülteci çatışma öncesi evlerinden ayrılmak ve yurtdışına iltica etmek zorunda kaldı; 1 milyondan fazla kişi de ülkenin daha güvenlikli bölgelerine göç etti.
Savaş sırasında terk edilen taşınmaz mallara, etnik temizlik siyasetinin bir parçası olarak, farklı etnik kökenden gelen kişiler yerleştirildi ve bu, mülkiyet sorununu daha da karmaşık hale getirdi. Bu bağlamda taraflar savaşın sonunda imzalan Dayton Barış Anlaşması (DBA) ile, daha önce benzeri görülmemiş, uzmanlaşmış bir kuruluş ihdas ederek, bu sorunu çözmekle görevlendirdiler. Dayton Anlaşması Ek 7 Bölüm II’de, taşınmaz mallarla ilgili Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mültecilerin Taşınmaz Mal Talepleri Komisyonu (“Komisyon”) oluşturuldu.
DBA Ek 7’de yer alan madde I’e göre, tüm mülteciler ve yerlerinden edilmiş kişiler, savaş sırasında terk etmek zorunda kaldıkları evlerine, taşınmazlarına serbestçe dönme hakkına sahip olacaklardı. Bu kişiler, 1991 yılından bu yana devam eden çatışmalar sırasında kullanmaktan mahrum bırakıldıkları mülklerin kendilerine iade edilmesini ve kendilerine iade edilemeyen mülkleri için ise tazminat ödenmesini isteme hakkına sahip olacaklardı.
Anlaşma ile Komisyon’a şu görevler verilmişti: Bosna Hersek’te 1 Nisan 1992’den bu yana gönüllü olarak satılmamış veya başka bir şekilde devredilmemiş olan veya talep sahibinin savaş nedeniyle kullanmaktan mahrum bırakıldığı taşınmaz mallara ilişkin taleplerini almak ve bu talepleri karara bağlamak.
Taşınmaz Mal Komisyonu’na bu görevleri yerine getirmek amacıyla oldukça geniş yetkiler de verildi. Komisyon’a Bosna Hersek’teki bütün tapu kayıtlarına sınırsız erişim yetkisi ve taşınmazların kadastro kayıtları da dahil olmak üzere, önündeki dosyalarla ilgili olarak her türlü bilgiyi toplayabilmesine olanak tanındı. Komisyon, yapacağı araştırmadan sonra bir kişiyi yasal mal sahibi ilan etme ve gerekli mal sahipliği belgesini verme; çatışmanın sürdüğü yıllarda yapılan taşınmaz devrinin baskı altında yapıldığını saptaması halinde ise bu devri geçersiz ilan etme yetkisine de sahipti. Anlaşma’ya göre, Komisyon’un kararları nihai ve itiraza kapalıydı.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun altı ulusal üyesi ve üç de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı tarafından atanan uluslararası üyesi bulunmaktaydı. Komisyon personelinin büyük çoğunluğu yerel kaynaklardan sağlanmaktaydı. Komisyon faaliyetlerine 1996 yılında başladı ve 1999 yılının sonuna kadar Bosna Hersek’te yerlerinden edilmiş kişilerden veya yurt dışında ikamet eden mültecilerden 175 bin talep aldı. Mültecilerden gelen talepleri işleme koymak amacıyla, Komisyon, mültecileri yoğun olarak yaşadığı ülkelerde ofisler de açtı.
Komisyon, talepleri dosya üzerinde inceliyor ve duruşma yapmıyordu. Oldukça seri bir biçimde talepleri sonuçlandırıyordu. Ama Komisyon’un yaşadığı zorluk, bu talepleri sonuçlandırmak değil, verilen kararları uygulatmaktı. Savaş sırasında terkedilen taşınmazlara yerleşen ve taşınmazları halihazırda kullanmakta olan kişiler vardı. 1992-93 yılları arasında çatışma nedeniyle evlerini terk eden ancak yurt dışına gidemeyenleri çoğu, diğer etnik grupların üyeleri tarafından terk edilen dairelere veya evlere yerleşmeye ve bu taşınmazlarda yaşamaya başlamıştı. Savaştan kaçan çok sayıda insan, taşınmazlarını zorla başka kişilere ve yerel yönetimlere devretmeye zorlanmıştı. Verilen tahliye kararları, etnik temizliğin sürmesini isteyen ulusal ve yerel siyasetçiler tarafından engellenmekteydi. Bu siyasetçilerin teşviki ve desteğiyle, savaştan kaçanların evlerine yerleşen kişiler, evleri tahliye etmekten kaçınmakta ve mültecilerin evlerine dönmesine engel olmaktaydı.
Yerel yetkililer, tahliye edilecek taşınmazlarda yaşayanlara, yaşayacakları başka bir ev bulma gerekçesiyle tahliyeleri geciktirmekte, yerel polis teşkilatı ise bu tahliye işlemlerine mazeret göstererek katılmamakta ve iş birliği yapmaktan kaçınmaktaydı. Komisyon kararlarının uygulanması konusunda yaşanan bu zorluklar nedeniyle, Ekim 1999’da Komisyon kararlarının uygulanmasına etkinlik kazandırmak amacıyla bir yasa çıkarıldı. İlgili yasa ile, tahliyeler yanında, Komisyon kararları sonucunda tapu kayıtlarında yapılması gereken değişikliklerin geciktirilmeden yapılması da sağlandı. Bosna Hersek’te bir uluslararası anlaşma ile kurulan bu Komisyon, ulusal mülkiyet hukukunu etkileyen kararlar alabilmesiyle de uluslararası hukukta ilk örnektir ve bir çatışma sonrası benzer mülkiyet sorunu ile karşılaşan diğer toplumlara da örnek oluşturabilecek niteliktedir.
Komisyon’un çalışmalarında ortaya çıkan önemli sonuçlardan biri de şu olmuştu: Çatışma sonrasında Bosna Hersek’te federatif bir yapı kurulduğundan, taşınmaz malı farklı bir etnik nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde kalan kişilerden çoğu, geri dönmek yerine, başka bir yere yerleştirilmeyi veya tazminat ödenmesini seçti. Çünkü çatışma bitmiş olsa da, eskiden yaşadığı yerde hasmane bir tutumla karşılaşacağını düşünen insanlar terk ettikleri taşınmazlarına dönmeyi tercih etmedi. Bu kararı vermelerinde diğer bir etken de, eskiden yaşadıkları yerlerde yaşamlarını sürdürebilecekleri ekonomik aktivitelerde bulunmalarına, bu hasmane tutum yüzünden imkan bulunmayacağını düşünmeleriydi.
Bosna Hersek örneği, etnik olarak bölünmüş bir ülkede çatışma sonrası barışı yeniden inşa etme sürecinde, mülkiyet hakları ile ilgili sorunun çözümünün ne karar yaşamsal olduğunu bir kez daha göstermiştir. Mülkiyet sorununu, çatışmada yer alan taraflarca kabul gören, adil bir biçimde çözmeden barışı tesis etmek olanaksızdır.