Lenin’in ölümünün 100. yılı. Kısacık ömründe 20. yüzyıla damgasını vuran bir dehayı anmak kolay değil. Özellikle hem dostları hem de düşmanları tarafından çokça tartışılan bir dehayı anmak. Carr “Lenin için ne kadar büyük bir devrimci idiyse de belki de bütün zamanların en büyük devrimcisi olduğu”nu söyler. Onun dehasının bütün yanları ele alındığında onun siyaset stratejisti ve siyasi taktikçi olarak taşıdığı önem öncelikle vurgulanmalıdır. Zaptedilmez ileri mevzilerin oluşturulmasındaki uzak görüşlülüğü, nerede nasıl ve ne zaman hücum edileceğini ya da beklemek gerektiğini ona fısıldayan içgüdüsünün birleşimi ona bu önemi bahşediyor. Eşi, yol arkadaşı Krupskaya anılarında “Lenin’in Marx ve Engels’e âşık olduğu”nu ifade eder. Dehasını ve başarısını bu aşka borçlu olduğu söylenebilir. Bu aşk diğer sosyal demokratların aksine Marx’ı dogmatik değil diyalektik bir tarzda yorumlamasını sağlamıştır. Somut durumların somut tahlilini olayları çözümleme de ve pratiğinde her zaman bir yöntem olarak kullandığını sıklıkla vurguladı. Bu yöntem ışığında eserleri incelediğinde teori ve pratiğin karşılıklı etkileşimi düşüncesinin merkezî bir özelliğini oluşturduğu görülebilir. Ancak Lenin’i “Lenin” yapan en temel özelliği harekete ve siyasi eylemi merkeze alan yaklaşımıdır.
Bu yaklaşımı Bolşevik devrimine giden süreçte fikirlerini şekillendiren kopuş ve tartışmalarda görmek mümkündür. Lenin’in fikirlerinin Rusya’daki Çar’a karşı gelişen toplumsal mücadeleler içerisindeki süreklilik ve kopuş diyalektiği çerçevesinde şekillendiği söylenebilir. Kendi sağındaki ve solundaki güçlerle girdiği mücadeleler içerisinde fikirleri kristalleşti. Ve bu fikirlerin dayanıklılığını farklı tarihsel süreçlerde farklı hareketlere karşı test etti. Lenin eski Narodniklerin mücadelesini sahiplenmekle birlikte kitleden kopuk, komplocu bir aydın hareketi olmasından dolayı oradan kopmuştu. Lars T. Lih Farklı Bir Yol eserinde; Lenin’in ağabeyi Aleksandr Ulyanov’un Çar’a suikastı sonucu ölümünden dolayı orayla duygusal bir bağ kurduğunu iddia eder. Ancak Lenin’in dönem dönem konuşmalarında geçmiş Rus sosyalistlerin çektiği çilelere ve bıraktığı mirasa atıf yaptığı görülür.
Lenin’in ilk defa 1888’de Rusya’daki Marksist çevrelerle ilişkilendiği çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir. Yeni Narodniklerle 1894’de kaleme aldığı Halkın Dostları Kimlerdir ve Rus Sosyal Demokratlarla Karşı Nasıl Savaşırlar? adlı broşürde polemiğe girdi. Kapitalizmin Rusya’da gelişimini tahlil ettiği eserde, kapitalist dönüşümü ve o dönüşümün Çar’la mücadelede açığa çıkaracağı güçlere odaklandı. Kapitalist dönüşüm kentlerde bir sanayi proletaryası yaratmıştı. Toprağın kapitalistleşmesiyle proleter köylüler ve köy burjuvazisi olmak üzere yeni sınıflar ortaya çıkmıştı. Lenin Çar’a karşı siyasi mücadelede, kısaca demokratik devrim mücadelesinde bu sınıfları yeni savaşçılar olarak tespit ediyordu. Tabii ki köy burjuvazisi düşman kamptaydı ancak eski toprak sahipleriyle olan çelişkisinden kaynaklı demokratik devrimde müttefik olabilirdi. Narodnikler bu somut durumun çok uzağındaydı, Marksizmin Batıda geçerli olabileceğini Rusya’ya uymadığını, uzun vadeli pasif bir karaktere sahip olduğunu düşünüyorlardı. Kapitalizme karşı köylü sosyalizmini savundular. Lenin ise artık köylü komünlerinin geri döndürülemez bir şekilde çözüldüğünü ve komünist toplumun yapıtaşlarından biri olduğuna dair tezin imkânsız olduğunu vurguladı. Ek olarak Lenin Kapitalizm tahlilini 1899’da Rusya’da Kapitalizmin Gelişimi adlı eserinde geliştirdi. Kapitalizmin tekelci karakterinin evrenselliği ile birlikte Rusya’da modern ve prekapitalist üretim tarzlarının eklemlenmesi sonucu özgün bir toplumsal formasyonun oluştuğu ve bu çerçevede daha sonraki eserlerinde daha net açığa çıkan Rusya’nın emperyalizmin zayıf halkası olduğuna dair sonuca ulaştı. Aslında bu durum Lenin’in sonuna kadar savunacağı kesintisiz devrim tezinin de zemini oluşturuyordu. Rusya’da şimdiki görev sosyalist devrim değil proletaryanın hegemonyasında köylü sınıflar başta olmak üzere tüm demokratik kesimlerle birlikte yapılacak demokratik devrimdi. Ve bu devrim sonuna kadar götürülmeliydi. Krupskaya anılarında Halkın Dostları Kimlerdir? broşürünün sonsözünün Lenin’in hayatı boyunca ona rehberlik edecek dünya görüşünü ortaya attığını söylüyordu. Özetle Proletaryanın ileri kesimleri sosyalizm fikrini benimsediğinde, tarihsel rollerini özümsediklerinde ve bu fikirler yaygınlık kazandığında işçiler arasında halihazırda yürüttükleri eşgüdümsüz iktisadi mücadeleyi ne yaptığını bilen bir sınıf mücadelesine dönüştürecek kalıcı örgütler kurduğunda tüm demokratik sınıfların lideri konumuna yükselecek olan Rus işçisi mutlakiyetçi rejimi yıkacak ve açık siyasi mücadeleden dosdoğru komünist devrime giden yolda liderlik edecektir.
Burada sınıf mücadelesi yürütecek özne meselesi öne çıkıyor. RSDP’in kongresinde tam da bu stratejiyi sürdürecek bir özne gerekliliği için adımlar atılmasına yönelik karar alındı. Bu çerçevede İskra aracılığıyla yerel örgütlerin merkezileşmesi gerektiği ve bağımsız bir merkezî bir yapının inşa edilmesi gerektiği karar altına alındı. Lenin’in yukarıda özetlenen bu stratejiye önderlik edecek özne Parti Ne Yapmalı’da tarif ediliyordu. Özetle bu parti Profesyonel devrimcilerin ve bilinçli işçilerin örgütlediği sıkı, illegal bir parti olmalıydı. Ancak bu parti köklerini kitlelerin içine salarak en geri işçileri bile örgütleyecek bir özelliğe sahip olmalıydı. İllegal yanı Çar’ın siyasi baskılarını bertaraf ederek ve geniş kesimlere mesajı iletmeye en geri işçileri ve demokratik tüm kesimleri mücadeleye katılacak bir parti olmalıydı. Lenin’in ortaya attığı parti fikri elitler partisi olduğuna dair çokça tartışma yürütüldü. Ancak Lenin’in önerdiği bütün halkı kapsayacak parti önderliğinde bir halk hareketiydi. Menşeviklerin ve Rosa Luxemburg’lar böyle bir parti fikrine karşı çıkıyordu. Sınıfın ekonomik demokratik mücadelesi yürüten örgütler yeterliydi. Lenin’in önerdiği bir komplo örgütüydü, Mücadele bu alanda yürütülmeliydi. Lenin kendiliğindencilik olarak adlandırdığı bu eğilimi 1904’de kaleme aldığı Bir Adım İleri İki Adım Geri metninde mahkûm etti. Sadece bir komplo örgütü olduğunu reddederek, yasal ve yeraltı örgütlerinden oluşan bir ağdan bahsetti ve halkın mücadelesinin farklı parçaları arasında bağ kuracak ve bütünlüklü siyasal mücadeleyi yürütecek bir parti öneriyordu. Aynı zamanda bu parti halkın gündelik sorunlarını, siyasal iktidar mücadelesiyle birleştirecek bir anlayışla hareket ediyordu. Menşeviklerle ayrışmanın ve Bolşeviklerin oluşmasında parti tartışmasıyla iç içe geçişmiş bir şekilde devrimlerin niteliğine dair görüşlerin farklılığı da rol oynadı. Özellikle 1905 devrimi ve yenilgisi sonrası bu mesele önem kazanmıştı. Menşevikler burjuva devrimiyle, sosyalist devrimi birbirinden ayırarak burjuvaziye destek olunması gerektiğini savunuyorlardı. Aralarında uzun bir mesafe tarif ediyorlardı. Lenin Sosyal Demokrasinin İki Taktiği’nde demokratik devrimle sosyalist devrimin kesintisiz sonuna kadar götürülmesi gerektiğini savunuyordu. Demokratik devrimle, sosyalist devrim arasında bir Çin Seddi yoktu. Geçişi proletaryanın ve köylülerin siyasal ve sosyal durumu belirleyecekti.
Lenin savaş patlak vermeden önce kapitalizmin krize girdiği ve Avrupa’da hatta dünyada devrimlerin patlak vermek üzere olduğunu tespit ediyordu. Savaşla birlikte bu krizin daha derinleşeceğini öngörüyor, Sosyal Demokratların dünya savaşını bir iç savaşa dönüştürmesi gerektiğini tespit ediyor. Bu tespit ve karar aslında Enternasyonal’in Basel kongresinde karara bağlanmıştı. Ancak Batının Sosyal Demokratlarının savaşı desteklemesi büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Buna rağmen dünyanın her dört bir yanındaki toplumsal formasyonların farklılığı ve kapitalizmin eşitsiz gelişimini de gözeterek sosyalist, demokratik, ulusal devrimlerin açığa çıkacağı ve birbirini tetikleyeceğine dair bir iyimserliği savundu. Marksizm’in Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, Emperyalizm Kapitalizmin Yüksek Aşaması, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı eserlerinde hem 2. Enternasyonal’in ihanetine hem de bu meselelere değindi. Bu konjonktürde Lenin eşitsiz gelişim yasasını kavranması sonucunda devrim anlayışında birtakım değişikliklere gitti. Sosyalist devrime geçişte, Batı öncülüğünde açığa çıkacak bir sosyalist devrimi bekleme eğilimi, sosyalist devrime adım atma eğilimine dönüştü. Lenin Rus proletaryasının öncü olacağını ifade etmeye başlamıştı. Rusya’daki proletaryanın görevi Avrupa’daki sosyalist devrimi ateşlemek için demokratik devrimi sonuna kadar götürmektir.
Şubat Devrimi sonrası Sosyalist Devrime adım atma eğilimi Nisan Tezleri’nde daha açık dile getirilmeye başladı. Nisan Tezleri Lenin’in kariyerinde bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Bolşeviklerin Lenin’in 1894’de dile getirdiği stratejisini parça parça iğneyle kuyu kazarak getirdikleri yerde bir dönüm noktası oluşturur. Tamas Krousz Lenin’in Yeniden İnşası kitabında bu eserin tarihsel önemini şöyle açıklar. “Teorik analiz ile siyasi pratiğin sahici organik bir kalıba dökülmesi bakımından eşine az rastlanır bir öngörü olduğunu kanıtlamıştır. Devrim sonrası açığa çıkan ikili iktidar –bir yanda geçici hükümet diğer yanda– Sovyetler durumunda proletaryanın artık iktidarı almasını söyler. Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler egemenlerle birliktedir. İşçi Vekilleri Sovyeti’nden parlamenterizme dönmek geri bir adım olacaktır. 8. Tez’de Komün Devletinden bahseder. Devlet ve Devrim’de uzun uzun anlattığı devlet meselesini özetler niteliktedir. Sovyetlerin tüm üretim sürecini denetlemesi gerektiğini vurgular. Ve Lenin temmuz sonrası son sürgününde silahlı ayaklanma çağrısı yapar ve düsturunu açıklar. “İktidarı Ele Geçirin”… Lenin’in hayalî stratejisi eksik de olsa gerçekleşmiştir.
Hayalet Mahzen’den Her Defasında Kaçıyor.
Ölümünün 100. yılında Lenin’in “dehasına” dair girişte ifade ettiğimiz tüm meziyetlerin, fikirlerin Bolşevik Devrimi ile birlikte ete kemiğe bürünmüş bir imgesini eksik de olsa özetlemeye çalıştık. Lenin inandığı fikri, hayali gerçekleştirmek için sonuna dek coşku ve kararlılıkla ilerlemiştir. Her karanlık çöktüğünde aydınlatmak için yeni patikalar ve yollar bulmasını bilmiştir. Bu onun kişiliğiyle birlikte hareketi ve eylemi merkeze alan siyasal kabiliyetinin bir ürünüdür. İngiliz bir Rus’un anlattığı bir hikâye buna örnektir. Rusya’da 1880’lerin başında Narodnikler tıkanmıştı, gericilik hat safhadaydı, kimseden ses çıkmadığı bir anda Sosyal Demokratlar bize ışık oldu. Yine Lars T. Lih Lenin: Farklı Bir Yol kitabında Narodnaya Volya üyesi ağabeyi ve Narodnikler “hareketin baskı koşullarında, kitlelere ulaşılamayacağı ve siyasi özgürlükler ve kitlelere ulaşmak için terörü tek geçerli yol olarak görüyorlardı” ama olmadı. Lenin kitlesel bir tabanı gerçek bir devrimci coşkuyla buluşturan bir hareketin kurulmasıyla olabileceğini söylüyordu ve oldu. Lars T. Lih kitabında Lenin’in abisinin hedeflerinin gerçekleştiricisi olarak kendini gördüğünü söyler ve şu anekdotu kullanır. “O zaman Biz de Farklı Bir Yol Buluruz Saşa”. Yüzyıllık tarihin her döneminde egemenler ve liberal entelektüeller her fırsatta Lenin’in hayaletini mahzenlere kapatmaya çalışmış, ancak kapitalizmin toplumsal tahribatı derinleştiği her kriz döneminde, halk kesimlerinin bu tahribata karşı gelişen tepkilerinde hayalet yeniden belirmiştir. Sermayenin savaşlarla, sömürüyle, doğanın talanıyla, gericilikle ve otoriter siyasal iktidarlarıyla üzerimize çöktüğü günümüzde sosyalizm uzak bir ütopya olarak görülüyor. Ancak bu canavarın karşısında da bugüne kadar sosyalizmden başka bir alternatif gelişmedi. Her seferinden mahzenden kaçan hayaletin mucizesi de burada ortaya çıkıyor. 100. ölüm yılında Lenin güncelliği yolların tıkandığı günümüzde yeni yollar ve patikalar için ilham olmasındadır.