BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin New York ofisi direktörü Craig Mokhiber, 28 Ekim 2023’te, BM Yüksek Komiserliği’ne yazdığı bir mektupla istifa etmişti. İstifa gerekçesinde hizmet ettiği BM’nin, İsrail bombardımanı altındaki Gazze’de yaşanan soykırımı önleme görevinde başarısız olduğunu söyleyerek, ABD, İngiltere ve Avrupa’nın büyük bir kısmını saldırıların suç ortağı olmakla suçlamıştı. Mokhiber, bu ülkelerin yalnızca Cenevre Sözleşmeleri kapsamındaki anlaşma yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddetmekle kalmayıp, aynı zamanda İsrail’i silahlandırdığını, saldırılara siyasi ve diplomatik meşruiyet kazandırdığını vurgulamıştı. “Bu ders niteliğinde bir soykırım vakasıdır” dedi.
***
Mokhiber bu nitelemeyi, Stockton Üniversitesi’nde ‘Holokost ve Soykırım Araştırmaları Yüksek Lisans Programı direktörü Profesör Raz Segal’in Jewish Current için yazdığı ‘A Textbook Case of Genocide’* başlıklı makalesinden ödünç almıştı. Segal, İsrail’in yarısı çocuk olmak üzere bir milyondan fazla insanın Gazze’nin kuzeyinden güneyine doğru tahliye emrinin, İsrail Devleti’nin kurulmasına yol açan 1948 savaşında 750 bin Filistinlinin sürüldüğü Nakba’nın bir başka faslı olarak değerlendiriyor. İsrail’deki yerleşimci sömürgeciliği ve Yahudi üstünlüğü, İsrail silah endüstrisini güçlendirmek için Holokost’un çarpıtılması, İsrail’in antisemitizm suçlamalarını Filistinlilere yönelik şiddeti meşrulaştırmak için kullanması ve İsrail apartheid ırkçı rejimi üzerine pek çok yazı kaleme aldığını söyleyen Segal’a göre bu, Hamas’ın saldırısından sonra kötünün de kötüsünün gerçekleştiği, ders kitabı niteliğinde bir soykırım vakası.
***
Segal, bu tespitini öncelikte BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel ve benzeri bir grubun tamamen veya kısmen yok etme kastı” olarak belirtilen soykırım suçunun tanımına dayandırıyor ve İsrail’in bu kasıt ile hareket ettiğini bizzat savunma bakanı Yoav Gallant’ın sözleriyle dünyaya ilan ettiğini ekliyor. “Gazze’ye tam bir kuşatma uyguluyoruz. Elektrik yok, yiyecek yok, su yok, yakıt yok. Her şey kapanmıştır. İnsan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna uygun şekilde hareket edeceğiz.” Soykırım faillerinin genellikle niyetlerini bu kadar açık ifade etmediklerini söyleyen Segal, kimi batılı lider ve medya kuruluşlarının Hamas’ı kötülükte Filistin halkıyla eş tutan açıklama ve yayınlarının Netanyahu hükümetinin saldırılarına meşruiyet kazandırırken, İsrail’in işgal ve sömürge tarihinin de gözlerden kaçırılmasına olanak sağladığına dikkat çekiyor.
***
Saldırıların başladığı yaklaşık üç buçuk aylık dönemde, başta Netanyahu hükümetine muhalefet eden İsrail halkı olmak üzere milyonlarca batılı ülke yurttaşı sokak ve meydanları doldurarak ülkelerinin savaş destekçisi hükümetlerine yönelik protesto gösterileri düzenledi. Hem Hamas’ı Filistin halkıyla eşitleyen hem de antisiyonizmi antisemitizmle birmiş gibi kullanmaya çalışan bakışa karşı çıktı. 7 Ekim’den bu yana düzenlenen saldırılarda öldürülen Filistinlilerin sayısının 24 bini geçtiği, yaralıların sayısının ise 60 binden fazla olduğu kaydedildi. 1,5 milyon insan evsiz, su ve gıdadan yoksun. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının Filistin halkına karşı işlenmiş bir soykırım suçu olduğunun açıkça ilan edilmesi gerektiği artık daha yüksek sesle dile getiriliyor. Bu konuda ilk resmi hamle Güney Afrika’dan geldi. Hamas’ın 7 Ekim’deki binden fazla kişiyi öldürüp 250 kişiyi rehin aldığı saldırının ardından İsrail’in ‘kendini savunma hakkı’ kapsamında başlattığı operasyonları topyekûn Filistin halkına yönelterek soykırım suçu işlediğini iddia eden Güney Afrika 29 Aralık 2023’te Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu. Güney Afrika, UAD’den İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarının tamamen durdurulması için acilen ihtiyati tedbir kararı talebinde bulunuyor.
***
Uluslararası sözleşmede soykırım suçunun kapsamı açıkça belirtilmiş olmasına rağmen eski AİHM yargıcı Rıza Türmen’in dikkat çektiği üzere suçların en büyüğü tartışmasız soykırım ancak soykırımın ispat edilmesi güç. Çünkü soykırım için sadece öldürme kastının yetmediğini, bunun yanında belirli bir etnik ya da dinsel grubu kısmen ya da bütün olarak ortadan kaldırma kastı arandığını söylüyor. Bu noktada Raz Segal’in makalesinde altını çizdiği gibi, İsrailli yetkililerinin Gazze’yi silme, dümdüz etme çağrılarının soykırım kastına dair bir kanıt oluşturup oluşturmayacağını göreceğiz. Güney Afrika’nın avukatlarından Adila Hassim, soykırımların asla baştan ilan edilmediğini ancak mahkemenin bu niyeti ve örüntüyü tespit edip bunu durdurma şansı olduğunu söyledi. Mahkemeden çıkacak karar bu anlamda da önemli olacak. Bakalım UAD, “gördükleriniz daha başlangıç” diyen Netanyahu’ya “dur” mu diyecek, yoksa ticari ortaklarıyla beraber tuttuğu yolda önünden mi çekilecek?
*Çeviri: Özge Atılgan-Açık Radyo