Yaşadığımız can alıcı gerçekler vardır. Bunları yok saymak veya tersinden okumak da nedenli tehlikeli olduğunu da biraz düşünsek herşeyi anlatır. Gerçekleri görmeme ve başka olgularla yaşam kurgulama düşüncemizde teslimiyet kültürü ve çıkar olunca da durum vahimleşir. Günümüzde yaşanan ve hem günümüz koşullarını sarsan hem de geleceği belirleyecek gelişmeler var. Bunları yorumlayıp bilmeden planlama yapmak veya kendini kanıtlama durumları da olamaz. Biz şunu başardık: gerçekleri görmezden gelip bizi öven kültürleşmelerimizle epey başarılar kazandık!****
Bir çok gelişmeler yaşanıyor. Adiyamandaki geçen yılki ölen gençlerimiz veya italyada tutuklanan avukat durumları, K. Kıbrısın geniş coğrafyaya yayılan konumudur. Adiyamandan haberler bekleniyor. Ama, daha Antep hava alanındaki Enber beyin başına gelenler, çoktan unuturma başarısı da gerçekleşti. Üstelik ilgili kişi de Adiyamanda ölen aylelerin neferlerinden birisidir. Ama, katılımcılarda makamcılar ve gazeteciler olsa da konu haber edilmedi. Sadece yine birkaç kişiyle yetinildi.
Bu yaşanana rağmen hala K. Kıbrısta alışılmışlıkla “TC adaletine güveniyoruz” deniliyordu. Ne idiyaname eksiklikleri nede tanık olunan yaşananlar pek de beyinde değişim yapmadığı anlaşılıyor. Hele de dava olurken Türkiyede Anayasa darbesi kuramını haykıran Yargıtayın üçüncü dayresi uygulaması da gelmesine rağmen. Aslında Türkiye gerçeği ile K. Kıbrıs oluşum kültürünün nerelere geldiğinin önemli acı yaşanan günlerden geçiyoruz.
Gerçekten Türkiyede artık konuya hakin olan herkes son yaşananları Anayasa darbesi olarak nitelendiriyor. Rejim krizi ve hukuksuzlukla tamamlıyorlar. Bir düşünün, bir ülkede Anayasa kurumu var. Temel işleyiş ilkesi de Anayasa kararlarının bağlayıcı olduğu kuralı mevcutdur. Anayasal yetkilerinin alanı nettir. Anayasa kararlarının bağlayıcı ve uygulanması gerektiği dünyada işleyen en basit hukuk ilkesidir. Dahası, tüm yeminler ilk bağlı oldukları ilkenin de Anayasa olduğu üzerine yapılır. Anayasaya göre hüküemt kurulur, parlemento görev yapar ve içsel olarak anayasa hükmü mahkemeleri direk bağlar. Onlar bunu ancak uygulamakla görevlidir. İyi bir çarpıtma da şu: Türkiyede Yargıtay temiz kurumudur. Mahkeme kararlarının temiz edildiği yerdir. Ama, Yargıtay anayassaya uymama gibi veya tartıştırma tavırlı görevi yetkisi yoktur. Fakat, Türkiye rejiminin geldiği aşamada, resmen hem de bizat Cumhurbaşkanı çevrelerince atanan hakimler de olmasına rağmen, verdikleri anayasal hükümlü kararı uygulamıyorlar. Yargıtay üçüncü dayresi daha da ileriye gidip, kararı veren anayasa hakimlerinin de tutuklanması ve yargılanmasını istiyor.
Konuya nereden bakarsanız bakın, en otoriter rejimlerde dahi anayasa mahkemesi kurulup yetki verildikten sonra görünüşte de olsa ugulanır. Dünyanın hiçbir ülkesinde anayasa kararını alt mahkeme kabul etmiyorum demez. Sadece bu kriz bir dönem Pakistanda yaşandı. Sonunda da olanlar malum.
Türkiye anayasa üzerinden kurumsal yetki oluşturdu. Üstelik Türkiyede son anayasa hakimlerinin atamasını da Erdoğan yaptı. Yine de sorun çıktı. Üstelik cihalete oynayan, gücü taptıran yeni rejimin de işareti gibiyddi. Sanki anayasa Yargıtay yetki çelişkiisi gibi yapılmak istendi. Biraz bilgisi olan her yerde anayasa belirleyici alan olduğu ve hükümlerinin uygulanma zorunluluğu olduğu bilinir. Can Atalay olayı hem de iki defa alınmasına rağmen, gösterilen Yargıtay ayağı, bir anlamda yarının gidişat Türkiyesinin mesajıdır. Üstelik hem anayasayı yapanlar, hem atayanlar olmalarına rağmen bunu kabul etmemeleri de şahsımın kurumsal çökertme gerçeğinin kanıtıdır.
Buna benzer birçok olay var. Senenin ilk gün sabahındaki hilafet tartışmasının yapılması, Adalaeet bakanı yardımcısı üzerinden başlayan yeni görüntüler bizi biraz olsun düşündürtmesi gerekir. K. Kıbrısın Türkiye gerçeği ile karşılaşmama adına beyinlerin nasıl silinip, medyanın yokmuşçasına davrandığına yeniden tanık oluyoruz. Üstelik dikatimize gelen Adiyamandaki yargılamaya rağmen. Bunlar, geleceğimizi nedenli yok sayıp günü kendimizce kurtarma düşüncesinin geldiği aşamayı göstermektedir. Dünyanın konuştuğu ve bazı kesimlerin korkarak izlediği gelişmeleri, eğer K. Kıbrısta görmezden gelme başarısı devam ediyorsa, buna “başarı” desek, yanıltıcı olmaz. Onca net göze sokulan durumlara rağmen hala hokmuşcasına davranma reflkesi, doğrusu sömürgecilik sürecinde yaratılan kültürleşmenin önemli başarısıdır. Buda teslimiyetin boyutunu göstermektedir.
Antep hava ala ında olandan, son CHP dahi artık susmayarak kitleleri sokağa çağıran kararı artık Türkiye gerçekleriyele düşünmenin önemini de çoktan dayatma koşulu çizgisini geçti. Ama, hala yok sayıp beklentilerle işe devam deniliyorsa, bu sis perdesinin mutlaka aralanacağı da kesin. Geçen yıl ki Mayıs seçimleriyle olanlardan sonra, rejimin artık eski bildik rejim kalmaayacağını yazan kişilerden biriydim. Ne yazık, yine kanıtlandım. Dihyeceksiniz, seni kaç kişi okur: doğrudur. Ama, nasıl ki onca yaşananla birlikte sıkılmadan şaklabanlıkla “ben Türkiye adaletine güveniyorum” diyenleri dinleyip gaz morali alanlar, hep birileri tarafından kandırılıp kulanılma davranışları da devam edecektir.