Son günlerede bazısının da farkında olmasak da Kıbrıs yeniden kendi gerçeklerini yaşamda üretmeğe girişti. Mülk sorunu, sınır ihlal sancıları, kaçakaçakçılıktan mafyaya varan olaylar, özellikle de K. Kıbrısta sosyolojik kuralların adeta zorlandığı suç sermaye hukuk girdebı adeta nereden nereye sorusu yanına Kıbrısın siyasal gerçeklik ile konuşturulan uzun derin çelişkiği de göstermektedir. Unutmamamız gereken net ilkesel genel durumlar vardır. Buna isterseniz kuram ile yaşanan çelişkisini de katmak size brakıldı.
Sistem Kapitalist sistemdir. İşletilen kurallar ve siyasal hedefler sistemle uyumludur. Onun sınırları çenberinde kalınmaktadır. Kıbrıs bu sistemde sömürgesel kurallarla oluşturulup depğişik amaçlarla da şekilendirilmektedirr. Hukuk ile siyasetin pratikte görünümde uymayan adadır. EN öenmlisi KIbrısta bağımsızlık süreci yaşanmadı. Brakın yaşanmasını, talepte dahi siyasal talep olmadı. Tam aksine oradaki yaşayanlar yazılan siyasal oynun hem de yedek oyuncu rolunda oynadılar. Onun için konulara bakarken sistemsel ve yerel koşulları, siyasal gerçeklikten kopmamamız art. Oysa brakın genel uzun uzun anlatıyı, K. Kıbrısta yaşayan bizler şunu hep tekrar tekrar yaşamamıza rağmen, sırf oluşan yapıyla özdeşlenip fayda sağlama adına, resmen bağımsızmış gibi ve burada kendine yerel hukukmuş gibi davranışlar hep siyasal merkezde oturtuldu. Oysa sömürgesel yeni sömürgecilik ile ilhaklaşmanın net göstergeleri de net. K. Kıbrısın sosyolojik yapısı, nifus defaktoları ve Türkiye gerçekleri her olguyu anlatmaya yetip artıyor.
Ayrıca, zaten ta baştan kırksekiz yılında İngiltere dışişşleri bakanı mecliste, artık sömürgesel açık işkalerin sürdürülemeyeceğini aaçıkladı. Dikat ediniz, bu yeni sömürge stratejisi sonucu yeniden üretilen Yeni sömrgeci ülkelerde hep sorunlarla tekrardan ayarlara açık şekilde yapılandırldılar. Kıbrıs da bunlardan biridir. Bölgemiz ülkelerin eski İngiltere sömürgelerinde hep kriz ve sorunlarla hayata devam ediyor. İstisna ise Maltayı göstermek yeterlidir.
Nitekim Kıbrıs yakın tarihine baktığımızda hep değişimler hep dış müdaalelerle oldu. Planlar sunuldu. Ayarlar yapıldı. Ö emli çelişki de şu burada söyletilen ve hesapta görüşmelerle de konulan siyaset ile uygulamaların tamamen ters olmasıdır. Sanırım Yetmişdört sonrası bunun net kanıtıı. Üstelik Güvenlik konseği kararları veya iki liderin uzlaşmasına rağmen tersten kurumsallaşmalar yapıldı. Bu alanların bazısı da sistemle direk hukuki ilişkisi vardır.
Mülkiyet bunlardan biridir. Kapitalizmin temel mülkiyet anlayışı hukuku bireysel kutsalık temelindedir. Hat da alınan birçok uluslararası yargı kararları da var. Kıbrısla alakalı dahil. AİHM kararlarından görüşmeler tutanaklarına dek hep mevcut. Ama, pratikte de hep tersi uygulandı, hat da Annan planı sonrası Kuzeydeki mülkiyet yapısının zorlanması için de Tazmin komisyonu adıyla kurumsallaşma yapıldı. Temel ilke ise mülk değişiminin taks veya tazminatla çözülme önceliği idi. Buna dahi uyulmadı. Ama, dünya birinci ve ikinci ganimet paylaşımına ses çıkarmadı. Üstelik masaya yeni sorun olarak gelmesine karşın da yine ayni teraneyi okudu. Çünkü, KIbrıstan tavır gelmiyordu. Kınbrısta hukuk ve anlaşmalar işletilmiyordu. Tam aksine İngiltere sömürgecilik sıçrma ayarındaki siyasal hedeflerle hareket edildi. Düşün ce temelde Kıbrısın batı blokunda kalması ve ağımsız olmasını dahi engeleme adına garantörlerle yetkilerinin alınmasıydı. Buda oldu. Zaten, yukarda da belirtiğim gibi KIbrısta siyasal orak bağımsızlık ortak ada konusunda hareketler olmadı. Buda sömürgecilikteki böl ve yönet kuralının gayet basit uygulanmasını da gerçekleştirdi.
Son mülkiyet konusunun alevlenmesindeki iki önemli nokta var. İkinci ganimet paylaşımı daki yağmacılığın artık ayuku da geçmesi. Mülk sahiplerinin adeta koçanının değersiz kalıp çare araması. İkincisi de Kıbrıs konusunda eskisinden de daha kötü artık birleşme siyasal geleceğin sıfıra doğru gelmesidir. Üstelik tazmin komisyonuna rağmen mülk sahibine ne satma nede takas hakı dahi uygulanmamaktadır. Üstelik bu yağma adeta önemli yeni sermaye birikimi de getirdi. Açıkca uluslararası hukuk veya mülkiyet hak denen olgu gündemden düştü.. Elbet daha da sağa kayış, sınırlardaki şimdilik gündeme gelmeyen zorlamalar da çaresizlik içinde durumu yeniden güncelleştirdi.
Bu arada tarihi ibretliği de gördüm. Üstelik gerçekleri de konuşamayacak derecede yalan hamasileşip güçlü yapılaraa da geldi. Bu yanlışlıklardan güçlenen siyasal koşulalr da epey yol aldı. Ama, yine tıpkı koçan verirken, ikinci ganimet döneminde dışa mülkiyet satışı yapılırken ki gibi CTP simgesi sırıtı. Kalyıoncunun ve Mehmedalinin tapu vermedeki duruşu, Ferdinin sarımsak atışlı Geri Ropsla satış sözleri şimdi de sistemin yeni Küliğe yolculuğuna hazırlanan Tufan krevatını takıp kendince sistemi savunma hukukçuluğu oynadı. Tarih ne yazık ki tekrarlanınca, demek ki gereken dersleri de hiç alınmadığını kanıtlamaktadır.
Sorun burda yatıyor: ya sıkışmışlığın bir arayışıdır, ya artık aşmazdaki bir debelenmedir veya konu gerçekten gündeme taşınması gerektiğini bazı çevreler inanmaktadır. En Kötü koşul, ne uluslararası hukuka dikat edilen nede siyasal netliğin olmadığı dönemde olmasıdır. Onun için gelişmeleri dikatle izlemeliyiz. Konuşa bilmek mi, o biraz sancılı. Hele de K. Kıbrısta yaşıyorsanız. Üstelik pek de hesaplanmayan Türkiye gerçeği de var.