Sol dünya görüşünü savunmak ulusal değil sınıfsal bir düşünceyi savunmaktır. Daha açık anlatmak gerekirse dünyanın neresinde, sömürü ve haksızlık varsa orada yaşarmış gibi bu haksızlığa ve sömürüye karşı dik durmak gerekir. Sol dünya görüşü budur ve evrenseldir. Aynı etnik kimliğe sahip olsak da sömürü ve haksızlık için haklının yanında sömürenin karşısında olmak demektir.
Ben olaylara bu pencereden bakarım ve solcu isem böyle bakmalıyım.
Yarım yüzyıldan fazla bir süredir küçücük adamızda huzurlu ve geleceğimizden endişe etmeden bir hayat sürmek çok zor. İşin en kötü tarafı ise bize bunları yaşatanlar bu topraklar üzerinde kendi emelleri olan yabancılar.
BM Genel Sekreterleri bugüne kadar Kıbrıs sorununu çözmek için çok uğraş verdiler. Benim hatırladığım Genel sekreterlerden ilki Birmanya’nın BM temsilcisi U Thant’dır. 1962 Yılında Genel Sekreterlik görevine başlamıştı. Aradan geçen birçok Genel sekreter geçti. Hâlâ Kıbrıs Sorununa bir çözüm bulunamadı. Bunun tek sebebi sorunun parçası olanlar ile çözüm arama yanlışlığında yatıyor.
Şimdiki BM Genel Sekreter António Guterres de çözüm arayışında. Daha önceki girişimleri sonuçsuz kalmıştı. Tekrar görüşmelerin başlayıp başlamamasına karar vermesi için özel temsilcisi olarak María Ángela Holguín Cuéllar Adamıza gelerek bir dizi görüşme yapmaya başladı. Bu görüşmelerden çıkacak sonuca göre karar verilecek.
Kıbrıslı Türkler olarak bizim görüşlerimizden çok Türkiye’nin tutumu her zaman belirleyici olmuştur. Buradaki Türkiye’nin atadığı yönetimin tavrı da bu zeminde gerçekleşecek. Türkiye’nin iki devletli çözüm önerisi savunulacak. Bu tezi desteklemek için de Israil ve Filistin için önerilen iki devletli çözüm vurgulanacak.
Türkiye’de yönetimde olan Erdoğan ve çevresindekiler Kıbrıs için karar merci durumundadır. Bu yönetim yaptığı uygulamalarla hukuk devleti olmadığını her kararı Erdoğan’ın verdiğini, meclisi , anayasayı ve yasaları hiçe saydığını açıkça göstermektedir. Durum böyle olunca Kıbrıslı Türklerin karar vermesi Erdoğan tarafından engellenmektedir.
María Ángela Holguín Cuéllar’ın sadece siyasi partilerle değil demokratik kitle örgütlerle görüşme yapması olumludur. Buna rağmen ABD ve NATO ülkelerinin Türkiye ile olan çıkar ilişkileri tutum belirlemede önemli rol oynayacaktır. İsveç’in NATO üyeliğine karşılık ABD ve Erdoğan arasındaki olumlu ilişkileri hemen berhava etmeyecekleri kesindir. Bu da Erdoğan’ı daha da cesaretlendirecektir.
Erdoğan bugüne kadar dış dünyaya verdiği tüm olumsuz mesajları kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerle olumluya çevirmiş ve başta ABD emperyalizmi olmak üzere NATO ülkelerinin emirlerini yetine getirmiştir. Bu anlamda NATO ülkelerinin Erdoğan’ın anti demokratik ve hukuksuzluğunu görmezden gelmektedirler.
Aslında Türkiye’nin başında tek adam Erdoğan’ın olması onların işlerini hayli kolaylaştırmaktadır. Erdoğan’ı değişlik yöntemlerle baskı altına alıp kontrol ederlerse her istediklerini daha kolay yaptıracaklarını onlar da biliyor.
Erdoğan yıllar önce Türkiye’yi bir şirket gibi yönetmek istediğini açıkça söylemişti. Şimdi muradına erdi. Şirketin sahibi, yönetim kurulu başkanı olarak her kararı kendisi veriyor. Can Atalay için “terörist” yakıştırması yaptı. Milletvekilininim düşürülmesi için Meclis Başkanlığına emir verdi. Meclis başkanı Numan Kurtulmuş bundan sıyrılmayı başardı. Yurt dışına çıktı. Bu görev de her zaman Erdoğan’ın emir eri olan Bekir Bozdağ’a kaldı.
Ortaçağdaki ruhban sınıfından oluşturulan Engizisyon mahkemesinin görevini bu kez TBMM’deki AKP ve MHP oyları yaptı. Parmak hesabıyla Can Atalay’ın Milletvekilliği düşürüldü. Bu Atalay’ın mücadelesini elbette ki durduramayacak.
Bu olay karşısında hakkı, adaleti ve hukukun üstünlüğünü savunan sol düşünce sahipleri, siyasi partilere gerekli tepkiyi vermelidir. Hiçbir zaman böyle olaylar devletlerin içişlerine müdahale olarak algılanmamalı.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan ve AKP’nin atadığı kişilerce yönetilen bizler de geleceğimizi Türkiye’deki yönetimlerin keyfine bırakmamalıyız. Bunu María Ángela Holguín Cuéllar,a an açık ve anlaşılır biçimde anlatmalıyız.