Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis aylar önce duyurusunu yaptığı ve hazırlıklarını tamamladığı Kıbrıslı Türklere yönelik paketi açıkladı.
Paketin hazırlık aşamasında bir grup aydın Kıbrıslı Türk ile Cumhurbaşkanlığı sarayında görüşme yapıldığını biliyorum. Bu görüşmede Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi için Türklere güven verecek adımlar atılması amaçlanıyordu.
Paket açıklandıktan sonra Kıbrıs’ın kuzeyindeki birçok siyasi parti: “Beklentilerini karşılamadı” diye burun kıvırdı. Onların tek odaklandıkları nokta karma evliliklerden doğan çocukların hemen vatandaş yapılmasıydı. Beklentileri bu yöndeydi.
Ortaçağ zihniyeti ile İslam hukukunu birleştirince ortaya böyle gariplikler çıkar. Ortaçağ’da kanla alınan her şey zafer kazananın mülkiyetine geçerdi. Kıbrıs’ta 1974 ‘ten sonra yaşananlar tam da böyleydi. Yer değiştirmek zorunda bırakılan Kıbrıs Cumhuriyeti Rumlarının tüm nallarına el konulmuştu. İslam hukukuna göre ise bu ganimet sayılırdı ve bunları elde etmek haktı. Ganimet bölüştürülmüştü.
21. Yüzyılda Türkiye’yi yönetimlerinin ve buradaki Kıbrıslı Türklerin yaklaşımı ne yazık ki budur. “Kan döktük aldık. Bizimdir”
Paketi beğenmeyip eleştirenlerin bakışı da böyledir. En büyük dayanakları Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmalarıdır. Bunu bir hak olarak görmektedirler. Karma evlikte de bu hakkın kullanılmasını ve doğan çocukların da Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı yapılmalarını istiyorlar.
Uluslararası hukukta bu tür uygulamalar elbette vardır. Her ülke kendi vatandaşlık haklarını kanunla düzenler. Kendi yurttaşlarının haklarını korumak birinci görevleridir.
Unutulmamalı ki içinde bulunduğumuz ateşkes koşullarıdır. Bir anlaşmaya varılamamıştır. Tıpkı 1964 sonrası gibi BM Güvenlik Konseyi’nin 186 No’lu kararı geçerlidir. Bunun anlamı Kıbrıs adası üzerinde kurulmuş ve uluslararası tanınmışlığı olan Kıbrıs Cumhuriyeti vardır.
Eğri oturup doğru konuşalım:
Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının bir bölümünü işgal ediliyor. Burada Türkiye’nin kontrolünde bir yapı oluşturuluyor. Rumların bıraktığı tüm taşınmazlara el konuluyor. Bu mallar Türkiye’den nüfus taşımayla adaya getirilen Türkiyelilere dağıtılıyor. Yerli olanlara da önce tahsis, sonra kılıfına uydurularak mallar dağıtılıyor. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi Kıbrıs Cumhuriyetinden hak istiyorlar. Neymiş efendim Kıbrıs çevresinde bulunan enerji yataklarından haklarımız varmış. Hastanelerden yararlanma hakkımız varmış. Vatandaşlık hakkımız varmış.
Biraz insaf yahu! Kıbrıs cumhuriyetine bir kuruş vergi ödemiyoruz. Buna rağmen tüm haklardan yararlanmak istiyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden hak isterken ona katkımız her zaman sıfır. Rum vatandaşların vergileri ile oluşturulan bütçeden hak istiyoruz. Hep bana rap bana.
Kıbrıslı Türkler hak talep ederken karşılığında ne veriyorlar. Hiç. Buna ekmeği bütün köpeği tok tutmak denir.
İşin özüne gelince:
Açıklanan paket bir çözüm anlaşmasında verilen tavizler değildir. Bu açılımlar Kıbrıslı Türklerin gelecekte kurulması hedeflenen ortak cumhuriyete güven oluşturma hedefindedir. Takdir edersiniz ki bu açılımlar bir karşılık beklemeden insan odaklıdır. Kıbrıslı Türkler olarak bir ortaklık devletinde neler elde edebileceğimizin mesajları verilmektedir. Elbette ki ortak bir vatan ve ortak bir devlette uluslararası seviyede birçok hakkımız olacaktır.
Olayları doğru ve objektif değerlendirmek isterseniz kendinizi karşı tarafın yerine koyup onların duygularını öğrenmeye çalışacaksınız. Yani empati yapacaksınız.
Benim bu tür paketlerden beklentim daha farklıdır. İki toplum da birinci öncelik olarak karşı toplumun ve insanlarının haklarını kabul etmeli.
Nikos Hristodulidis bu maddelerin en başında: “İki toplumun yeniden ortak vatan , ortak devlet kurmalarına zemin hazırlamak ve güven artırmak için ilk aşamada böyle bir açılım yapıyoruz” demeliydi. Kişisel haklar verilerek toplumsal hakları gizlemek barış için umut vermez. Buna rağmen açılımların bir başlangıç olarak olumlu buluyorum.