Cuma günü 18 yaşındaki Tal Mitnick dünyaya seslendi. Democracy Now kanalında yayımlanan söyleşide milyonlarca insanın görmekte zorlandığı veya görmek istemediği gerçekleri tane tane dile getirdi. Titizlikle seçtiği kavramlar ve sözcüklerle, kurduğu her cümleyle karanlığı deldi ve bir umut ışığı yaktı.
Söyleşi boyunca ekranda, Gazze’de yaşananların ağırlığını bilen ve anlayan, böbürlenmek yerine ağırlığı olan sözler söylemesi gerektiğini bilen bir genç vardı. Tal, katılmayı reddettiği savaşın bir “intikam savaşı” olduğunu bir kez daha vurguladı. Tıpkı diğer barış yanlısı İsrailliler gibi Tal da, ısrarla sürdürülen Batı Şeria ve Gazze Şeridi işgallerinin sona ermesi gerektiğine inanıyor. 7 Ekim’de yaşananların İsrail’i sarstığını ve milyonlarca Filistinli işgal altında yaşarken İsraillilerin hiçbir sorun yokmuş gibi yaşayabilecekleri yanılgısını yıktığını düşünüyor. “Adil bir gelecek için mücadeleye devam etmeliyiz,” diyen Tal, söyleşi biterken gençleri barış mücadelesine çağırdı: “Gelecek biziz ve değişimi biz getirebiliriz.”
Tal, İsrail ordusunun Gazze’ye saldırısına ve gerçekleştireceği kırıma katılmayı reddeden ilk İsrailli genç. Tal, öç ve nefrete kapılmış, sürekli kışkırtılan kitlelere, Filistinlilerin yok edilmesinin vicdani açıdan kabul edilemeyeceğini açıkça söylediği ve askere gitmeyi reddettiği için 30 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Tal, ceza süresini tamamladığı için söyleşiye katılabildi. Ama pazartesi günü orduya katılması isteniyor. Katılmaması durumunda yeniden askeri cezaevine gönderilecek. Bu İsrail’e özgü bir uygulama değil. Orduya katılmayı reddeden gençlere neler yapıldığını Türkiye’deki uygulamalardan çok iyi biliyoruz. Cezaevinden yeni çıkmış olmasına karşın Tal kararlı: Ordu ona muafiyet verene dek askerliği reddedeceğini söylüyor.
Tal pırıl pırıl bir genç ama tek değil. Savaşı ve öldürmeyi reddeden başka gençler de var. Mesarvot (anlamı “reddediyoruz”) ağı içerisinde örgütleniyorlar. Bu oluşum, vicdani retçilere hakları ve mahkeme süreçleri hakkında destek sağlıyor ve dayanışmayı güçlendiriyor.
Iddo Elam da Mesarvot’a katılanlardan: “Vicdani ret süreci kolay bir süreç değil,” diyor. “Kendinizi çok dışlanmış hissedebilirsiniz. Bu ağ temelde reddetmeye karar veren insanlara bir yuva sağlıyor. Bir sonraki cezalarından önce hapishaneden dönen ve örneğin iki hafta boyunca hapishanede nasıl vakit geçirdiklerini konuşan retçilerle yaptığım pek çok konuşmayı hatırlıyorum. Bu onların tekrar hapse gitmek ve pes etmemek için morallerini yükseltiyor.”
Iddo, işgal altındaki Batı Şeria’yı gördüğü ve Filistinlilerle temas kurabildiği için ciddi bir değişim yaşadığını söylüyor. Batı Şeria’daki askerlerin, Filistinlilerle yan yana olduğunu gördüklerinde ona “bir hain” gibi baktıklarını anlamış; işgalin aslında İsrail’i çürüttüğünü o zaman fark etmiş. Iddo, askerlerin taşıdığı zihniyetin nereden geldiğini biliyor: “Anaokulundan itibaren bize önceki savaşları, savaş kahramanlarını öğreten bir toplum olan İsrail toplumunda doğdukları için böyle düşünüyorlar,” diyor.
Tal, daha önce verdiği bir demeçte, “Baskının ve kan dökme döngüsünün devamında değil, bizzat çözüm bulma çabasının içinde yer almak istiyorum,” demişti. Iddo da onun gibi düşünüyor: “Askerliği reddetmemiz, daha fazla insanın bunu yapmasını sağlamak için bu konuyu sürekli gündeme getirmemiz gerekiyor,” diyor.
Tal gösterdiği cesaret nedeniyle dünyada, hatta Türkiye’de bile tanınıyor. Rejimin bir propaganda aracına çevirdiği Anadolu Ajansı (AA) bile onun sözlerine yer verdi. 1 Kasım tarihli AA haberinin başlığı, “İsrail’de askerlik yapmayı reddeden Yahudi gençler, işgale ve Gazze’nin bombalanmasına karşı.” Türkiye’deki vicdani retçilere ve askerlik karşıtlarına kesinlikle kulak vermeyen AA, söz konusu Gazze olunca birden barışsever oluverdi!
Rejim yanlısı medya, her gün nefret ve öç propagandası yapıyor. Atılan başlıklardan örnekler: “Sınırda teröristan kurdurmayız!” “Kalleş pusuda… Hesap mahşere kalmasın!” “Yüreği şehit ateşiyle yananlar ‘hainlerin kökü kazınsın’ diyor!” “Taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmasın!” Bu başlıklar, İsrail’de aylardır her gün yankılanan savaş çağrılarından hiç farklı değil. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanında sunduğu soykırım iddianamesinde yer alan sözlerden hiç farkları yok. Militarizm aynı mantıkla üretiliyor. Filistinleri düşman gösterenler ile Kürtleri veya Hrant Dink’i düşman belletmeye çalışanlar arasında hiçbir fark yok.
Şimdi Tal, Iddo ve diğer gençlere, Kıbrıs’ta mücadelesini sürdüren Mustafa Hürben’e, Türkiyeli vicdani retçilere, savaş karşıtlarına kulak verelim: Öldürmemek cesaret ister!