Yeniden fayız artışı açıklaması, Türkiye merkez bankası tarafından açıklandı. Eskisi gibi olmsa da yine de ilgi çekti. Çünkü en azından alışılsa da döviz konusuyla olay yorumlanmaya başlandı. Fayiz artışıyla da eflasyonun önleneceği bilgisi hep ponpalandı. Daha kötüsü, sanki tek sorun eflasyonmuş ve eflasyonla mücadele de fayizlerin artışıyla olan inanç algılaştırıldı. Böylelikle, ekonomik krizden de çıkılacağı inancı aşılatılıyor. Bunlar genel veya özdeki ekonomik sorunların tekleştirilip tek eksenle doğruymuş gibi savunulmasını da düşünce olarak yerleştirdi. Sanki uygulanacak olanla tüm ekonomideki durumlar düzelecekmiş algısı yayılıyor.
Bu durum epey kabul gördü. Normaleştikçe ve algılaştırılan kararlar alınınca, sabırla birlikte ekonominin refaha ulaşacağı savunuluyor. Halbuki basit bir düşünceyle, resmen ilgili proje Neoliberal süreçte hep uygulandı. Uygulandı da ister genelde ister se özde sorunları çözmedi. Krizlere girmeği engeleyemedi. Fayiz yükselterek dünyada eflasyon sorunları çözülme yerine yeri geldikçe tekrarlanan hale geldi. Daha kötüsü,, yaşanan siyasal tutumların genelde herkes için algısı da kabul gördü. Sol seçeneksizlik nedeniyle en basit gerçek dahi unutuldu. Kapitalizmin temelinde kar olduğju karın da sermaye sınıfı temelinde ölçüldüğü hep akıldan sildirtildi.
Gelelim konumuzun daha somut durumuna: genelikle seksenlerden beri her ekonomik tetbirde şu reçeteleri okuyoruz: mali disiplin, özeleştirme, kamusal alanların piyasaya açılması, eflasyonla mücadelede fayizlerin yükseltilmesi, kamusal haklarınhap işlet modeline çevrilmesi, serbes piyasa gibi durmadan konuya göre reçeteler okuyoruz. Bunların sorunları çözeceğine ve refahı artıracağına dayir probagandalar alır başını gider. Ama, özellikle doksanlarla birlikte yapılan tüm araştırmalarda, bu politik esrumanların daha derin eşitsizlik ve haklardan mahrum kitleler yaratığı da net. Sömürge gelişen veya ezen ezilen sınıfsal uçurumun daha da artığı da anlaşılıyordu.
Bu konuda pek konuşulmayan önemli bir konu daha var. Bu, resmen statik bakışla sorunlarda nasıl tahribat yaratığı da ortada. Neoliebralizim yetmişler ortasında kurumsalaşmaya geçerken, şu direk İMF ve Dünya Bankası reçetelri olarak sunuluyordu: özelleştirme, yabancı sermay girişine esneklik, kamusal alanların metalaştırılması yani özeleştirilmesi mali disiplin ve kemer sıkmalar temel ilkeler olarak konuluyordu. Buna ek olarak da ticari alanda ihracat artışının temel işleğiş olmasıdır. Kemer sıkılırak eldeki ürünün dışa satılmasıydı. Daha dar anlamda, eflasyonla mücadelede fayizlerin de yükseltilmesi, mali disiplinde kamu harcamalarının kısılması ile eldeki yapıların satılması öneriliyordu. Desteklerin kaldırılarak hakların yok edilerek borçlanma kuralıyla boşluğun doldurulması gibi birçok ilaç öneriliyordu. Bunlar demokratik şartlarda uygulanamadığı için de otoriter rejimlere geçiliyordu. Askeri darbelerden demir yumruklu Taçerizim bu uygulamaların isimleriydi…
Dikat ediniz, yukarda sıraladığımız uygulamalar Kapitalist yapının kriz sonrası Neoliberalizme geçiş reçeteleridir. Şimdi gelelim dananın kuyruğunun kopması anına! Günümüzde Neoliberal yapı krizlerle boğuşuyor. Tıkanıp yenisini de hala üretemedi. Birçok sistemsel kirz her an kapıda. Fakat, krizlere karşı önerilen reçeteler aynen Neoliebral döneme geçerken ki ilaçlarla dolu. Oysa tekrar edelim: ön erilen görevler Kapitalizmin neoliebral geçiş dönemiydi. Fakat, şimdi tesadüfe bakın ki önerip geçilen sistemin tıkanıp tükendiği dönemde dahi ayni reçeteler öneriliyor. Oysa şimdi Neoliberal yapılaşma değil, tıkanan sistemin aşılma ihdiyacı vardır. Neoliberal dışındaki reçete sunma ihdiyacı hasıl oldu. Ama, hala neoliebraleşme dönemiyle kamusal alanın yok edilme ilacı şimdi krizdeki serbes piyasada çözüm bulma aşısına çevrildi. Bir insan değişimle daha iyi olmak için içtiği hapı, şimdi hasta olup ölüm döşeğinde ayni ilaçla iyleşme beklemektedir. Önemli ekonomşik siyasal aşmazın da merkezinde bu var. Nitekim de çözümler veya yeniden üretim sağlanamıyor. Daha da derinlere giden gelişmeler oluyor.
Bu nokta pek konuşulmaz. Öyle ki daha da daraltarak salt bir olguyu ortaya koyup hepsinin de çözüleceği aşmazına dek gidiliyor. Sanırım Yunanistan veya Türkiye krizlerinde bunu gayet iyi yakalamak mümkündür. Finansman krizi ekseninde oynanırken, borçlarla yeni krize sıçrama veya eflasyonla derken fayizi düşürtüp işsizliği kontrol ederek nefes alma uygulamaları bize önemli hatırlatmalar yapmamız gerektiğini de işaret ediyor. Ayrıca, yanılgımız da şu: sanki hiçbir şey bilmiyorlar konumuyla konuşan çok. Oysa bilmeme değil de siyasal ihdiyaçla öncelik önemlidir. Naz suresi konusunda yanıltığımız gibi. Erdoğanın dini olguyla süslediği prokramda, olay işsizliği kontrol ederek bir zaman kazanma aşamasıydı. Bu sonradan anlaşıldı.
Kısaca, şu basit yanılgıya düşürtüldük: baştaki neoliberal geçişteki ilaçları, şimdi sistemin çürüyüp aşmazda yine önerilerle çözüm görme durumuna gelindi. Bu çok tehlikeli. Hele K. Kıbrıs için inanılmaz yıkım. Şu aldatmaya da düşmeyelim: en kötü krizde dahi sermaye büyük karlar kazanır. Günümüzde de böyle oluyor. Sermaye ölçekli düşünmenin ve statikleşme durumu sonucu kolayca kulanılıp aldatılan insan şekline bürünürüz. Onun için eflasuyon ile fayiz denklemi teklidir. Sistemsel krize yanıt değildir. Zaten bu kuram da Neoliebral başlangıcında ABD uygulamasıyla gündeme geldi. Orada da birçok başka sorunu çözmesine gibilikle konu kabullendirildi. Fakat, tüm Neoliebral süreçte bu reçeteler halka hiçbir başarı getirmedi. Boşuna değil iyi dönemde dahi sabır dilenmiyordu. İşte Marksis iktisatçıların buradaki önemli gerçeği yeniden ortaya çıktı.