Artık kaçınılmaz gerçeği vurgulayalım: Yemenden Akdenize, Sudandan irana geniş coğrafyada değişik iekilerde savaş ve şidet tırmanıyor. Yetmedi, ta uzakdan Amerika ve İngiltere bölgenin ateşini alevlendirmek için resmen yoğun benzin döküyor. Karışık denecek olayın net şekli ise resmen sömürgeciliğin devamı ve hegemonya mücadelesidir. Ezilen halklara da bedel ödenmektedir. En moderin teknoloji, katliyam için açıkça kulanılıyor. İnsanlar ise füzeler ve açlıkla birlikte katledilmektedir. Bu olaylar sürerken de Uluslararası Adalet divanında bölge ülkeleri değil, Güney Afrikanın baş vurmasıyla da israilin soykırım davası başladı…
Daha ayni kafayla devam edelim: bunlar bizi ilgilendirmez diyelim. Ama, arada şu haber de geldi. Kıbrıstan Ağrotur üstünden kalkan uçaklar Yemeni vurdu. Kıbrıstan kalkan uçaklar ilerdeki bizimle hiç sınırı olmayan, brakın duymayı resmen ordaki vurulan örgütün adını dahi bilmeyen yoğun insanımız var. Ama, Kıbrıstan kalkan uçaklar Yemeni vuruyor. Dünyanın en yoksul ve durmadan saldırıya uğrayan ülke Yemeni.***
Bunların çoğu haber dahi olmuyor. Hat da katledilmelerinde coğrafyamız katgı yaparken dahi niçin vurulup neden burası seçildiğini dahi duymak istemiyoruz. Bizde böyle bir hale geldik. Ama, Kıbrısın Ortadoğu ülkesi olduğunu ve bölge gelişmelerinden direk etkilendiği gerçeği de artık önemsenmiyor.
Burada da ayni duruma uygun gelişmeler oluyor. Ortadoğudaki gercileşme ve sömürgeleşme parçalama politikaları da gelmektedir. Açılan kocaman onbinlik caminin siyasal anlamı net. Yapılan konuşmalarla zaten siyasal gerçek açıkça vurgulandı. Bu pek öne çıkarılmadı. Başka sözler duyulmak istendi. Camilerin kocamanı, ilahiyat kolejleri, tarikatların cirit atıp öğrenci yurtlarından kuran kurslarında olanların yanına bir de bitirilmek üzere olan Küliyeğe de bakmak yeterlidir. Ama, susmak ve gerektiğinde bunları överek karşılama derslerini gayet güzel öğrenip uygulamaktayız.
Derken bir haber şöylesine geçti. Tam da Cami şovları devam ederken, Cevdet beyin bazı net mesajları akarken, bir Bakanlar kurulu kakrarı resi kararı yazıldı. K. Kıbrısta terör örgütleri listesi. İnanın, bu kararın altında imzası olanlar dahi çoğu örgüt adını duymadı. Bilmeği brakın, resmen duymadı. Ama, yasak kondu. Buradaki varlığı veya tehlikeleri falan daha sonraki açılımdır. Ama, sonuçta epey örgüt ismi yasaklanmakla kalınmadı, filamaları dahi yasak. Örgüt adı bilinmeeyen yerde elbet flama veya öteki simgelerden haber falan da başka hikaye. Net olacak olan, bu örgüt adıyla resmen artık muhaliflerin artık kolayca suçlanarak ötelenmesi yolu da daha da netleştirildi. Garip olanı dün Fetoyu övenler eğer koltuktaysa şimdi karşıtını Fetoculukla kolayca suçlayacaktır.
Bu haber yayılmadan gündemden düşerken, başka bir hava alanı hikayesi gündeme geldi. Yusuf Alkım hava alanında göz altına alındı. Oda suçlandı. Belki de Yusuf bu örgütü ilk defa duymuştur. Hele de K. KIbrısla alakalı ilintisi artık pes dedirtecek noktada. Ama TC savcısı hemen onu suçladı. Yayınlanan yazısı nedeniyle hemen suç isna edildi. Boşuna demiyordum: türkiye gerçeklerini gözden kaçırmayın. Hele de son hukuk durumlarını..
Sonuçta atli denetimle Yusuf Alkım serbes brakıldı. Tabi atli kontrolün nasıl uygulanacağı da başka soru işareti. Nedense ne yasaklamaları nede Yusufun başına gelenleri bizim medya pek önemsemedi. Yine klasik birkaç kesimle sınırlı kaldı. İlginç paradoksa da deyinmeden olmaz: ayni anda şanlı meclis ana muhalefet lideri Türkiyede martaval kesiyordu. Kıbrıs sorununu anlatıyordu. Klasik ezberle geleceğinin kapısını aralıyordu. Orada Türkiye kamuoyu önünde en azından Türkiyeye girerken ki gelişen tutumlara hiç deyinmedi. Basit lafları sıraladı. Sanki herşey yolunda. Hele de B.M. parametreleriyle Türkiye kamuoyuna gayet istenen mesajı verdi. Ozaman şundan şikayhet etmeyelim: neden araya en azından Türkiyeye sokulmama veya son Yusuf Alkım konusunu da babsına veya konuşurken ki ilişki hikayesine koymadı? Herkes bilir ki Tufan bey ilişkileriyle gözünü işdahla Küliyeğe çevirdi. Teslimieytin bildik masalını Türkiye kamuoyuna tekrarlayıp sanki K. Kıbrısta hiçbir şey yokmuşçasına coşuyor. En azından kendi vekiline neden diplomatik pasaport verilmediği serzenişini dahi yapmadı. Resmi Kıbrıs görüşünün muhalif ama ayni temeli laflarını sıraladı.
Ne dedik girişte: “susmak, ilgisizlik ve bilgisizliğe devam”. Ozaman da iş sadece sıra kimde sorusuyla oyalanmak kaldı. Ama, işler yürüyor. Öyle yürüyor ki demeyin gitsin. Ayni koşullarda koltuk kapmanın da tadı bir başkadır.