Günümüz dünyasında, sürdürülebilir gelişme, barış, demokrasi, insan hakları, kentli hakları, çevre, iklim krizi, kent planlaması ve toplumsal cinsiyet gibi konular birbirinden ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.
Sürdürülebilir gelişme nedir?
Bu sorunun cevabını biliyoruz diye düşünüyorum: Ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla, bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin olanaklarını tehlikeye atmadan karşılayan bir gelişme biçimidir.
Sadece teknik veya mali bir konu değil, aynı zamanda siyasi, etik ve kültürel bir konudur.
Sürdürülebilir gelişme, barış, demokrasi, çevre, insan hakları, kentli hakları gibi birçok değer ve ilke ile yakından ilişkilidir.
Barış ve demokrasi, çevresel sorunları ele almak için gerekli olan özgürlük ve kaynakları sağlar. Barışçıl bir ortam, çevresel koruma çabalarını desteklerken, demokratik süreçler, çevresel politikaların oluşturulması ve uygulanması için gerekli olan katılımcı bir zemin de sağlar.
Sürdürülebilir bir gelecek, tüm bu unsurların bir arada var olmasını gerektirir.
Barış, sürdürülebilir gelişmenin ön koşulu ve sonucudur. Barış olmadan, kaynakların adil ve verimli bir şekilde dağıtılması, çevrenin korunması, insanların refahı ve mutluluğu mümkün değildir.
Barış, sadece savaşın veya şiddetin olmaması değil, aynı zamanda adaletin, eşitliğin, katılımın ve diyalogun olduğu bir ortam demektir.
Demokrasi, sürdürülebilir gelişmenin temel unsuru ve aracıdır. Demokrasi, sadece seçimlerden ibaret değildir.
Gerçek bir demokrasi, her bireyin sesinin duyulduğu ve saygı gördüğü, halkın iradesinin egemen olduğu, farklı görüş ve çıkarlara saygı duyulduğu, karar alma süreçlerine katılımın sağlandığı, hesap verilebilirlik ve şeffaflığın olduğu bir yönetim biçimidir.
Demokrasi, çevreye saygılı ve insan haklarına dayalı bir gelişme olanağı sağlar.
Çevre, sürdürülebilir gelişmenin kaynağı ve hedefidir. Çevre, yaşamın devam etmesi için gerekli olan temiz havayı, temiz suyu, verimli ve sağlıklı toprakları, doğal kaynakları, ekosistemleri, biyolojik çeşitliliği içerir. Çevre, insanların sağlığı, güvenliği, kültürü, kimliği ile bağlantılıdır.
Bunların tümü yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Yazık ki, insanlık çevreyi hoyratça ve bencilce kullanmakta, tüketmektedir. Öyle ki, ormanları yok ediyoruz, verimli tarım toprakları tüketiyoruz, su ortamlarının, denizleri kirletiyoruz ve hava kalitesini düşürüyoruz……
Çevrenin korunması sadece doğaseverlerin işi değildir. Çünkü çevre, insan haklarıyla da doğrudan ilişkilidir. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, temel bir insan hakkıdır.
Çevre, Kentli Hakları ve İnsan Hakları: Birbirine Bağlı Üçlü
Çevre, kentli hakları ve insan hakları arasındaki ilişki, modern toplumların karşılaştığı önemli bir konudur. Bu üçlü, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve birinin durumu diğerlerini doğrudan etkiler.
İnsan hakları, sürdürülebilir gelişmenin temeli, özü ve ölçütüdür. İnsan hakları, her insanın doğuştan sahip olduğu, vazgeçilmez, evrensel, bölünmez, birbirine bağlı haklar ve özgürlüklerdir. İnsan hakları, insan onurunu, eşitliği, özgürlüğü, dayanışmayı, çeşitliliği temel alır.
Ancak, yazık ki dünya genelinde birçok kişi, cinsiyet, ırk, din veya cinsel yönelim nedeniyle ayrımcılığa uğramaktadır.
Unutulmamalıdır ki her bireyin, toplumun her alanında eşit haklara sahip olması gerektik.
İnsan haklarından ayrı düşünülemeyecek bir diğer hak ise kentli haklarıdır.
Kentli hakları, kent mekânında yaşayanların, kentlerde yaşayan insanların, kentin fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik olanaklardan adil ve eşit bir şekilde yararlanma, kentin yönetimine katılma, kentin geleceğini belirleme haklarıdır. Kentli hakları, insan haklarından ayrı değildir, bir parçasıdır.
Çevre, insan hakları ve kentli hakları ile korunabilir ve geliştirilebilir. Bu yüzden de sürdürülebilir gelişme, barış, demokrasi, çevre, insan hakları, kentli hakları arasındaki bağlantıyı göz ardı edilemeyeceğini, bir arada ele alınması gerektiğini savunuyorum.
Bu bağlantı, bize sürdürülebilir gelişmenin sadece bir kavram veya hedef değil, aynı zamanda bir değer ve bir yaşam biçimi olduğunu hatırlatır. İşte bu nedenledir ki, sürdürülebilir gelişme sadece bir bireyin veya bir grup insanın sorumluluğu değil, hepimizin ortak sorumluluğu ve hakkıdır.
Sürdürülebilir bir gelecek için, hepimiz bu sorumluluğu üstlenmeli ve harekete geçmeliyiz.