Yazının başlığını Mustafa Atalay’dan ödünç aldım. TİP Hatay Milletvekili oğlu Can Atalay’ın, TBMM’de Başkanvekili Bekir Bozdağ tarafından okunan Yargıtay kararı ile vekilliği düşürüldükten sonra Sözcü TV’ye konuşan Mustafa Bey, “Türkiye demokrasisine geçmiş olsun” dedi. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iki ihlal kararına da uyulmamasının ülke adına daha kötü şeylerin habercisi olduğundan ve Anayasa’nın yok sayıldığı yerde hepimizin can güvenliğinden endişe duyuyor. Anne Şükran Atalay ise, hak ihlaline uğrayanların avukatlı olan oğlunun halktan koparıldığını söylüyor ve uyarıyor “hukuk bir gün herkese lazım olacak.”
***
Gezi Davası’nda “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Can Atalay, Çorlu tren kazası, Süleymancılara ait Aladağ yurt yangını, Soma maden katliamı, Hendek havai fişek patlaması davalarında hak arayan ailelerin avukatlığını yapmış ve depremzede Hataylıların oylarıyla milletvekili seçilmişti. Bir mahkeme Çorlu tren kazasında kamu görevlilerine takipsizlik kararı verirken bir diğer mahkeme Atalay’ın cezasını onamıştı. Kayıpları için mahkeme kapılarında adalet arayan aileler, Atalay’a verilen bu cezayı kendilerine de kesilmiş saydı. Artık daha yalnızdırlar, öyle hissettirildiler.
***
Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürüldüğü gün, kararın okunması konusunda çekimser olduğu iddia edilen Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yurt dışındaydı. Hakkındaki eleştirileri “biz burada, milletimizin verdiği yetkiyle, milletimizi temsilen, ülkeler arasında diplomatik ilişkileri artırmak ve parlamenter diplomasinin imkanlarından istifade etmek için görüşmeler yaparken…” diyerek reddetti. Kurtulmuş, yurt dışında parlamenter diplomasinin imkanlarını değerlendirirken, yurt içinde, halkın meclisinde, halkın iradesiyle seçilmiş bir vekilin temsil hakkı, Anayasa Mahkemesi’nin kararları yok sayılarak ortadan kaldırıldı. AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, ki kendisi de bir avukat, yargı kararı kesinleştiği için, Yargıtay’ın Atalay kararının Meclis’te okunmasının Anayasa’ya uygun bir eylem olduğunu söyledi. Anayasa’nın 153. Maddesi: “Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir. (…) yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
***
Evet, bu karar bir utançtır ama Ahmet Davutoğlu’nun “iktidarı tanıyamıyorum, her türlü yasağa karşı birlikte mücadele ettiğimiz insanlar o koltuklarda oturanlar olamaz” dediği kadar da şaşırmış olamayız. Ne de olsa her şey adım adım gözümüzün önünde gerçekleşti. Meral Akşener’in dediği gibi Anayasasız bir devlet tehlikesine doğru da sürüklenmiyoruz, vardık o kıyıya çoktan. Özgür Özel “bu darbe girişiminin karşısında Anayasa’yı korumak her vatandaşın görevidir, direneceğiz” demiş, doğru demiş. Ali Babacan hukuk normu yapmakla mükellef olan kurumun, var olan bir Anayasa Mahkemesi’ne açıkça aykırı bir adım attığını hatırlatmış, iyi yapmış.
***
Ama bütün bu şikayetlere sebep süreç dünden bugüne yaşanmadı ki. 2017’de, bıçak sırtı bir sonuçla biten ve üstelik Yüksek Seçim Kurulu’nun mühürsüz oyları kabul ettiği bir referandumla ülkenin rejimi değişti, parlamento işlevsizleştirildi. “Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır” yazan kanun maddesine açıkça aykırı olmasına rağmen yaşandı bu. YSK’nin mühürsüz oy kullanma kararına ilişkin Kemal Kılıçdaroğlu, hiçbir kurum kendini parlamentonun üzerinde göremez demişti. Ama gördü ve sonraki bütün seçimlere bu şaibe altında gidildi.
***
Sonunda Can Atalay’ın vekilliği parlamentoda düşürüldü ve böylece halkın oyuyla seçilen iktidar vekilleri, yine halkın oylarıyla Meclis’e taşıdığı bir diğer vekilin hakkını, Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu iki ihlal kararına da karşı gelerek gasp etti. “…Adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarına ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakattan ayrılmayacağı” üzerine yemin edenler, Anayasa ile birlikte Meclis’i ve kendi görev amaçlarını da inkâr etmiş oldular. Hukukun üstünlüğünü tanımadılar. Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini korumadılar.
***
Baskıya tepki göstermek, adaletsizliğe ve haksızlığa karşı direniş hattı kurmak meşru bir haktır. Bu, Anayasa’da “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” olarak yer alır. Artık mesele devletin bir Anayasası’nın olup olmadığının tartışıldığı bir seviyeye geldiği için, TİP ve CHP’nin Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi üzerine eylem ve Anayasa mitingi çağrısı iktidarın ittifak ortaklarından Mustafa Destici tarafından sert bir dille eleştirildi. Destici, eylem çağrısı yapanların her alanda bedelini ödeyeceklerini söyledi ve demokratik bir Anayasa’nın hazırlanması gerektiğini ekledi. Gözdağı ve özgürlük gibi çelişkili anlamlar içeren bu açıklamada, hiçbir şey normal değilken, kısmen çaresizlikten kısmen rahatlıktan, öyleymiş gibi davrananların mecburi uyanışına dair bir tedirginlik seziliyor. Mustafa Atalay’ın dediği gibi, “Türkiye demokrasisine geçmiş olsun.” Doğru bir başlangıç için biteni kabul etmek hepimize iyi gelir.