yazılarKıbrıs iktibasKıbrıs’ta bir Toplumlararası Yeniden Uzlaşma Komisyonu kurulmalı, suçluları Özel Mahkeme'ye teslim etmelidir......

Kıbrıs’ta bir Toplumlararası Yeniden Uzlaşma Komisyonu kurulmalı, suçluları Özel Mahkeme’ye teslim etmelidir… – George Kumullis

alıntı yapılan kaynakyeniduzen.com
Orjinal yazının kaynağıpolitis.com.cy
diğer yazılar:

“Çok değerli arkadaşımız George Kumullis’in 17 Şubat 2024 tarihinde POLİTİS gazetesinde Rumca olarak yayımlanmış olan yazısını İngilizce’ye çevirmesini rica ettik. O da bizi kırmayarak yazısını İngilizce’ye çevirip bize gönderdi. Biz de bu değerli yazıyı, okurlarımız için Türkçeleştirdik. Değerli arkadaşımız Kumullis’e çok teşekkürler… Sevgül Uludağ”

İki veya daha fazla devlet ya da yönetim bir federasyon ya da (örneğin AB gibi) bir tür konfederasyon kurmak maksadıyla bir araya gelmeye karar verdiklerinde, mutlaka birleşme için paylaştıkları bir istekleri vardır. Bir başka deyişle, böylesi bir eylem, o devletlerin halkının iradesine rağmen yapılmaz. Örneğin 2004 yılında AB’ye katılım neredeyse herkesin desteğine sahipti – tüm siyasi partiler, AB’ye girişimize destek veriyordu.

GÜÇLÜ ÖRNEKLER YOKTUR…

Kıbrıs’ta tanık olduğumuz şey ise iki toplumun Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesini gerçekte istemedikleridir ve bu da Tatar’ın “KKTC” Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinden bellidir. Yeniden birleşme için güçlü örnekler yoktur, küçük örnekler vardır. Takdire şayan bir grup Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk ve Maronit her Cumartesi sabahı, Osmanlı devrinin Lefkoşa’daki en önemli hanlarından biri olan Büyükhan’da kahve içmek için buluşuyorlar. Yalnızca havadan sudan bahsetmek bile, güven yaratıcı en önemli önlemlerden biri olan dostluğu geliştirmektedir. Bazan düşünürüm de keşke hepsimiz de Büyükhan ekibinin isteği ve modunda olsaydık, Kıbrıs ne kadar farklı, ne kadar dostane ve ne kadar barışçıl bir yer olurdu.

OKULLARDA ENOSİS VE TAKSİM’E ÖVGÜLER DÜZÜLÜYOR…

Oysa okullarımızda ve stadyumlarımızda gördüğümüz bunun tam tersidir – bir taraf ENOSİS’i göklere çıkarırken, öteki taraf da taksime övgüler düzmektedir.

Toplumlardan biri EOKA’nın kuruluş yıldönümünü kutlarken, diğeri de TMT’nin kuruluş yıldönümünü kutlamaktadır.

Toplumlardan birinin gençleri “Kıbrıs Yunandır” diye sloganlar atarken, öteki toplumda “Kıbrıs Türktür” diye sloganlar kullanılıyor. Nihayetinde her iki taraf da Kıbrıs bayrağından nefret etmekte ve geçmişten ders çıkarmayarak bunu çarpıtarak yeniden kaleme almaktadır. İki taraf da tarihle değil, mitlerle beslenmektedir.

Milliyetçiler efsanevi kahramanları onore etmeyi, yıldönümlerini kutlamayı, fantazilerini sağlamlaştıran kiliselerde ya da camilerde anma toplantıları yapmaktadırlar. Bu eğilim nereden gelmektedir? Ben, yaşadığım ortamdan söz etmek istiyorum.

sayfa-17-ressam-george-gavrielin-sarayi-elestiren-bir-resim-calismasi.jpg

Ressam George Gavriel’in sarayı eleştiren bir resim çalışması…

MİLLİYETÇİ DEMAGOJİNİN KURBANI GENÇLER…

Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla bir tür işbirliği ima eden herhangi bir federal çözüme düşman olan tüm o genç insanlar, milliyetçi demagojinin kurbanlarıdır – bu da dini fanatizm, ikiyüzlü ahlakçılık, şovenizm, bağnazlık ve tolerans yoksunluğunun bir karmasıdır. Eğitim ve askeri çevrelerimiz daha ne kadar süreyle kendi yurttaşımız olan büyük bir gruba karşı nefret tohumları ekerek onlara “ezeli düşmanlarımız” olarak muamele edecektir?

FRANSA VE İNGİLTERE’Yİ ÖRNEK ALALIM…

Fransa ve İngiltere’yi (sonradan Britanya) örnek alalım – onlar birbirleriyle tam 41 kez savaştılar, ilk Anglo-Fransız savaşı 1109 yılındaydı, 1815’te ise Yüz Gün savaşlarına giriştiler. Ortalama olarak her 17.3 senede bir savaşmaktaydılar ve inanılmaz derecede zulüm ve insanlık dışı kırımlar yaşanmaktaydı. Ancak yine de bu iki ülke nihayetinde uzlaştılar ve son ikiyüzyıldan beridir barış içerisinde yaşıyorlar.

FRANSA VE ALMANYA’YI ÖRNEK ALALIM…

Fransa ve Almanya’yı kendimize örnek alalım: İki ülkenin birbirine düşmanlığına karşın ve herşeyden önemlisi Fransa’nın İkinci Dünya Savaşı’nda yaşadığı acılara karşın – toplu mezarlar, tecavüzler, asmalar, işkence görmüş bedenler – yine de bu iki ülke savaşın sona ermesinden 12 sene sonra, 1957’de Roma Anlaşması’nı imzalayarak Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kurdular ki bundan da daha sonra Avrupa Birliği doğacaktı. Bunu söylerken elbette Türk askerlerinin varlığına tolerans gösterelim manası çıkmasın…

İKİ TARAF DA KENDİ İŞLEDİĞİ SUÇLARI GÖRMEZDEN GELİYOR…

Her Ağustos ayında iki toplum ayrı ayrı törenler düzenleyerek 1974’te zalimce öldürülmüş olan kendi insanlarını anıyorlar ve her bir toplum da öteki toplumun üyelerini zalimlikle damgalıyor – kendi toplumlarından insanların da üstün iyiliklerini, yurtseverliklerini ve ahlaki üstünlüklerini göklere çıkarıyorlar. Bir yandan Kıbrıslıtürk kitleler Aşşa, Voni ve Palekitire gibi köylerde sivillerin öldürülmesini ve tecavüze uğramalarını görmezden gelirken, Kıbrıslırum kitleler de Dohni, Muratağa-Atlılar-Sandallar gibi köylerdeki Kıbrıslıtürk sivillerin soğukkanlılıkla öldürülmelerini ve tecavüze uğramalarını ya görmezden geliyor ya da “bunlar abartıdır” diyerek reddediyor.

Bu anma toplantıları yapıldığında, nefreti körüklüyorlar, tutkuları yeniden ateşe veriyorlar, milliyetçilikleri besliyorlar ve birlikte yaşamayı engelleyip bir çözüm bulunmasını da zorlaştırıyorlar.

TOPLUMLARARASI YENİDEN UZLAŞMA KOMİSYONU KURULMALI…

Eğer gerçekten güven yaratıcı önemli bir önlem isteseydik, çoktan bir Toplumlararası Yeniden Uzlaşma Komisyonu kurardık… Böylesi bir komisyonun görev tanımı ise şöyle olurdu:

  1.  Birbirine karşı işlenmiş olan suçlardan ötürü her bir toplumun liderliğinin yazılı bir itirafını ve özür dilemesini talep edip bunu duyurmak
  2.  İşlenmiş olan bu suçların çok iyi bilinen faillerini yakalamak ve onları Nurenberg Mahkemeleri modeline dayalı olarak oluşturulacak yeni bir Özel Mahkeme’ye vermek. Bunun için asla geç değildir. İkinci Dünya Savaşı esnasında suç işlemiş olan çok yaşlı insanlar yakın geçmişe kadar bulunup Avrupa’da mahkeme önüne çıkarılıp kendilerine dava okunmuştur. Bilinen canilerin aramızda dolaşıp hatta hasatlıklı zulümleri hakkında övünmeleri kabul edilmezdir ve aşağılayıcı birşeydir bu.
  3.  Her Ağustos ayında Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum TÜM kurbanlar (ayrı ayrı değil), her iki toplumun liderliklerince Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın da katılımıyla anılmalıdır.
  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin