Dünyaca ünlü Fransız mizah dehası Molière’in tüm dünyada en fazla konuşulan ve tartışılan oyunlarından biri olan “Tartuffe” ü 1664 yılında (17.yy’da) yazmış. Tartuffe’ün kelime anlamı “yüzsüz/ikiyüzlü” demek. Bu kelime bizim konuşma dilimizde pek bilinen ve kullanılan bir kelime değildi şu ana kadar. Ama sanırım Tartüf 24’ü izleyenler arasında sıkça kullanılacağa benziyor.
Molière’in “Tartuffe”ü yazdığı dönem (17.yy) Fransa’da saray otoritesinin güçlendiği zamanlardı. Yani Fransız ihtilalinden önce, monarşinin henüz yıkılmadığı, hatta sarayın ekonomik açıdan oldukça iyi durumda olduğu zamanlar. Tarım ve sömürge ticareti bu refahın iki önemli ayağıydı. Tiyatro, bu dönemde refahı ve bununla birlikte otoriteyi sağlamış olan sarayın desteğini alımış. Moliere de Fransa kralı tarafından 1662 senesinde yıllık 1.000 livre maaşa bağlanmış. Ayrıca Kral, Moliere’in oğlunun vaftiz babası olduktan sonra bağladığı yıllık maaşı 7.000 livreye çıkarmış.
Dolayısıyla tiyatro yazarlarının ilk görevi düzeni korumak ve yüceltmekmiş. Bu tavır size eminim tanıdık gelmiştir. Ancak tiyatronun diğer görevleri de toplumun değer yargılarını, eğitici olmayı ve toplumsal yararı gözetmeyi de esas almakmış.
O yy ‘da “Klasizm” akımı vardı bu akımın oldukça katı kurallar vardı. Bu kurallar Antik Yunan yazarlarının oyunları, Aristoteles ve Horatius gibi kuramcıların görüşleri esas alınarak oluşturulmuştu.
Moliere kendisi her ne kadar Klasik dönem Fransa’sında yaşasa, hatta Kraldan maaş alsa da ne Klasizm akımının katı kurallarına, ne de sistemden yana oyunlar yazmamıştır. Özellikle düzene karşı yaptığı hiciv ve biçim konusundaki esnekliği onu dönemin klasik yazarlarından ayıran özelliklerindendir. Ancak bu durum hem onu hem de kumpanyasını zor duruma sokmuştur. Tıpkı Yaşar Ersoy, Erol Refikoğlu, Işın Cem ve Osman Alkaş’ın Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrolarındaki işlerine, Lefkoşa’da düzenlenen bir kültür sanat festivalinde sergiledikleri oyun gerekçe gösterilerek son verilmesi gibi. Bu durum O dönemin Lefkoşa Türk Belediye başkanı Mustafa Akıncı tarafından belediyenin sınırlı imkânlarına rağmen Lefkoşa Belediye Tiyatrosunun kurulmasına vesile olur. İyi ki.
İlk olarak 1664 yılında yazılıp Versailles Sarayı’nda izleyiciyle buluşuyor Tartuffe ve dini, din adamlarını ve kiliseyi olumsuz bir şekilde yansıttığı gerekçesiyle 5 yıl boyunca yasaklanıyor. Molière ise, bu yasak karşısında duruşundan ödün vermiyor ve komedi türünün, doğası ve görevi gereği, insanları eğlendirmenin yanı sıra; topluma ve sisteme eleştiri getirmek olduğunu vurguluyor. Ancak Moliere, oyunu tekrar sahneleyebilmek için oyunda revizeye gitmiş ve oyunun finaline sarayı, krallığı ‘öven’ birtakım eklemeler yapmak zorunda kalmış. Bu sayede oyun tekrardan sahnelenebilmiş.
Oyun, “Tartuffe” adlı şehvet düşkünü, aklı dünya malında olan, sahte bir sofuyu konu edinmektedir. Tartuffe, öteki dünyadaki yerini hazırlama kaygısına kapılmış Orgon’un evine yerleşmiş, yavaş yavaş her şeyi; Orgon’un karısını, kızını, parasını, evini, hatta özgürlüğünü bile ele geçirmeye başlamıştır. Giderek daralan bir baskı çemberinin içinde sıkışan aile (Orgon’un annesi dışında) Tartuffe’e direnmektedir. Neredeyse tapındığı din adamına kendini kaptırmış olan Orgon, bir süre ailesiyle çatışsa da sonunda gerçeği görür ve “kralın devreye girmesiyle” (sonradan eklenen bölümdür) maddi ve manevi olarak yıkılmaktan kurtulur.
Molière’in Tartuffe’den (1664) neredeyse 300 yıl sonra Nazım Hikmet’in uyarlaması ile Tartüf 59 (1959) adıyla Türkiye’de oynanır. 50’li yıllar Türkiye’si, Cumhuriyet Halk Partisinin yerine Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle hatırlanır. Demokrat Parti ile birlikte Türkiye Amerika ve dolayısıyla kapitalizmle ilişkilerini geliştirir, SSCB ile Montrö Anlaşması konusunda gerginlik yaşar ve ardından NATO’ya girer. Ülkede kapitalist sermaye etkin olur ve birtakım siyasi karışıklıkların yaşandığı dönemdir. Demokrat partinin iktidara gelmesiyle laik anlayışa ters, din işleri ile devlet işlerinin karıştığı, cemaatlere, tarikatlara yolun açıldığı zamanlar başlar. O dönemler Nazım Hikmet SSCB’dedir ve Tartüf 59 oyununu dönemin Türkiye’sine göndermeler yaparak oyunu uyarlar.
Tartuffe: “Tanrıya inanma her zaman inanmamadan daha kârlıdır. Eğer tanrı varsa ve sen ona inanmıyorsan doğruca cehennemi boylarsın ama eğer tanrı da cehennem de yoksa ve sen var diyorsan bu yüzden başına kötü bir şey gelmez.” (Nazım HİKMET, 1987)
Tartuffe ve Tartüf 59 adlı karakterlerin her ikisi de çıkarcılıkları, zekaları ve insanları manipüle etmeyi iyi bilen karakterlerdir. Fakat Tartuffe sadece dini söylemleri kullanırken, Nazım Hikmet’in Tartüf 59’unda eski Tartüf ve yeni Tartüf olmak üzere iki Tartüf vardır ve Tartüfler yeni yöntemlerden, teknolojik aletlerden, şantaj yapmaktan, politik söylemlerden yararlanır. Yani Tartüfler döneme göre çeşitlilik gösterir. Tartüfler bitmez ama zamana ayak uydururlar.
Tartuffe’ün konusuna gelecek olursak; Tam bir sistem eleştirisi. Varlıklı Pernelle Ailesi ve dışarıdan dünyanın en dindar, en muhafazakar ve ahlaklı insanı gibi görünen Tartuffe arasında geçen olayları konu alıyor. Oysa Tartuffe hiç de göründüğü gibi değil; tek düşündüğü, ailenin babası Orgon’un sahip olduğu tüm malı, mülkü sömürebilmektir. Ve başarıyor da.
Nazım Hikmet’in Tartüf 59’u yani 50’li yılların Tartüf’leri devleti ve yozlaşmış dini kurumları arkasına alan, kapitalizmin araçlarını kullanan insanlardan oluşuyor. Ve bu çarkın dişlisini kıracak olanların da işçi sınıfı olduğunun üzerinde duruyor. Ancak ne yazık ki 50’lerde başlayan ve halen günümüze kadar uzanan neredeyse 74 yıllık süreçte pek bir şey değişmediğini hatta hiçbir ilerleme olmadığı gibi bilakis gerileyerek dindar, anti-laik bir Türkiye ve maalesef halen yavruluktan çıkamayan, “Türkiye’de ne varsa KKTC de olacak” mentalitesi ile bizi de peşlerinden sürüklendiklerini söyleyebiliriz.
Gelelim 2024 Kıbrıs Tartüf’üne. Yaşar Ersoy’un yönetmenliğinde KKTC’ye uyarladığı Tartüfü ne 1664 yılında Molière’in Tartuffe’ünden ne de Nazım Hikmet’in 1959 yılında Türkiye’ye uyarladığı Tartüf 59’dan farklı değildir ne yazık ki. Tartüf 24 oyunun ilk oynandığı 1664 yılın üstünden 365 yıl geçmesine rağmen oyunun güncelliğini koruması ne acı değil mi?
Şu an Tartüf 24’ün oyununu tam da zamanıydı bana göre. Yaşar Ersoy ve elbette Lefkoşa Belediye Tiyatrosu dönemin sorunlarına dikkat çekmek, sürüklendiğimiz bu ortaçağ zihniyetini gözler önüne sermek, ülkenin içinde bulunduğu durumun sanat yoluyla farkına varmak için seçtikleri Tartüf oyunu bence tam yerinde bir seçimdi. Son yıllarda ülkede artan din baskısı, atanan müftülerin söylemleri, yönetimdeki politikacıların dindarmış gibi yapmaları, yobazların ülkemize dadanmaları ve Kıbrıslıları dindarlaştırma çabalarının artığı bu dönemde tam da oynanması gereken bir oyundu. Büyük ustalar Molière ve Nazım Hikmet’in yüzyıllar önce yazdığı/uyarladığı oyunun Yaşar Ersoy imzasıyla izledik. Lefkoşa Belediyesi oyuncuları da oyunun hakkını vererek oynadılar. Oyun boyunca kahkahalar atarak güldük aslında ağlanacak halimize.
Tartüf 24 oyununun yönetmeni Yaşar Ersoy ve tüm oyuncuları cesaretlerinden dolayı kutlamak isterim yine yeniden. Elbette Lefkoşa Belediyesi Başkanını da. Eminim dindar, yobazların saldırısına uğrayacaklardır. Hata yasaklanabilme ihtimali bile olabilir. Son yıllarda o kadar çoğaldı ki Tartüfler ve Tartüflere inananlar bu ada yarısında sanırım Tartüf 30- Tartüf 40’lar da oynanmaya devam edecek önümüzdeki yıllarda.
Tartüf’lerin deyim yerinde ise “nabza göre şerbet” verme konusunda ustalıkları da konu ediliyor oyunda, gerçekte de olduğu gibi. Kimi mevki ile, kimi para ile, kimi koltuk ile, kimi iş ile kandırılmıyor mu? Dindar olmadıkları halde dindarmış gibi yapanlara ne çok tanıklık ediyoruz son yıllarda. İnanmadıkları halde sırf oy uğruna yapılanlara. Demokratikmişiz gibi yapılan seçimlere, seçilmiş gibi yapanlara. Bir oy uğruna taklalar atan Milletvekili adaylarına, seçildikten sonra bambaşka insanlara dönüşen tanıdıklara.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosunun Tartüf 24’ü sergiledikleri prömiyer gecesinde oyuncuları ayakta alkışladık prömiyer gecesi her oyunlarında olduğu gibi. Her biri çok değerli olan oyuncuların neredeyse hepsini sahnede görmek inanılmaz heyecan vericiydi. Hepsi inanılmaz oynadılar rollerini. Oyunculuklarını anlatmama gerek yok hiç birinin. Çünkü dünya çapında birer oyuncu her biri. Hayranlıkla izliyorum her defasında hepsini. Salon tıklım tıklımdı ilk gecesinde ve eminim her oyunda da öyle olacaktır.
Tartüf 24 oyununun yönetmeni Yaşar Ersoy’u. Dramaturg Aliye Ummanel’i. Oyuncular; Kıymet Karabiber, Özgür Oktay, Döndü Özata, Hatice Tezcan, Asu Demircioğlu, Melek Erdil, Açelya Bükülmez, Osman Ateş, Kurtuluş Altaylı, Fuat Zorali, Ekin Karaböcek, Cem Aykut, Aytunç Şabanlı ve Umut Ersoy’u. O şahane kostümleri yapan Özlem Deniz Yetkili’yi, Sahne, ışık, müzikleri yapanları ve oyunda emeği geçen herkesi çok ama çok kutlarım.
Oyunun her dakikasından büyük keyif aldık. Çok güldük, eğlendik ama acı gerçekler tokat gibi bir kez daha vurdu yüzümüze. Ülkemize üzüldük. Ne yapılabiliriz? Nasıl kurtulabiliriz bu Tartüflerden? En mühimi de Tartüflere inananları nasıl azaltabiliriz? Esas buna kafa yormalıyız toplum olarak. Yüzümüze batıya dönmeliyiz hep birlikte. Aydınlığa, ileriye, çağdaş modern, demokratik bir ülke için, çocuklarımız için, gelecek nesiller için hep birlikte çalışıp çabalamalıyız.
Yazımı Molière’in sözüyle bitirmek isterim “Susan bir biIgin tek bir keIime konuşamayan aptaIIardan farksızdır “ (Molière)…..