Kıbrıs’ın kuzeyinde, siyaset sahnesi vicdani ret konusunda trajikomik bir çıkmaza girilen bir oyun alanına dönüştü. Vicdani ret kavramının içsel derinliği, etik değerlere dayanan bir iç pusula olma özelliğini taşısa da bu pusulanın siyasette çizdiği çizginin zaman zaman demokratik değerlerle çatıştığı görülüyor.
Muhaliflerin “Vicdani Ret” diyenlere destek verirken; aynı zamanda stratejik öneme sahip askeri üsse onay vermesi, emperyalist savaş politikası olan silahlanmayı onaylaması toplumun gözünde siyaset sahnesinin çelişkilerini somut bir hale büründürüyor.
Bu çelişkinin özeti, silah tutmak istemek ve istememek arasındaki insanî değerlere ışık tutuyor. Silah tutmak istememek; barışa duyulan özlem, güvenin inşası ve yaşamın kutsallığına vurgu yapar.
Bu reddetme direnci; empati ile birleştiğinde, çatışma çözümü yerine barış yanlısı insancıl yöntemlere odaklanma arzusunu ve hedefini de yansıtır. Empati ile birlikte, diğer insanların duygularını anlamak ve saygı göstermek yoluyla, silahsız ve savaşsız bir dünyaya katkıda bulunmanın bir aracı haline gelir.
Silah tutmak istemek ise genellikle benmerkezci nedenlere dayanırken; bireysel güvenlik, savunma ve kontrol arzusuyla gelişir. Ancak bu tercih ile empati birleşmediğinde, diğerlerinin benzer endişelere sahip olduğunu anlamak ve kavramak konusunu zorlaştırabilir.
Silah tutmak isteyen bir kişi, benmerkezci kontrol arzularının çevresinde yarattığı güvensizlik ve korku iklimini anlamaya çalışmalıdır.
Halil Karapaşaoğlu ve Mustafa Hürben gibi vicdani retti savunan isimler, bu konudaki cesaret ve kararlılığın önemli örnekleridir. Ancak, muhalefetin vicdani retti bir hak olarak savunurken, aynı muhalefetin bölgesel silahlanmanın arttığı ve savaşların egemen olduğu ortamda stratejik öneme sahip askeri üsse onay vermesiyle birlikte silahlanmaya onay verme çelişkisi sadece politik bir sorun değil, aynı zamanda toplumun güvenini ve demokratik değerlerini sarsıyor.
Geçitkale’deki askeri üs konusu toplumun savaş korkularını nüksettirirken, güven bunalımına neden oluyor. Bu durum, toplumun muhalefete duyduğu güvenin zedelenmesine yol açtığı gibi vicdani ret konusundaki çelişkiyle, toplum genelinde sarsılmış güveni artırırken demokratik değerlerin ve mücadelenin temelini de sarsıyor.
Muhalefet, vicdani ret meselelerinde samimi ve tutarlı bir duruş sergilemeli, toplumsal güveni yeniden tesis etmelidir. İşgal altında antidemokratik koşullar içerisinde büyük bir cesaret ve kararlılıkla vicdani ret savunucusu Halil Karapaşaoğlu ve Mustafa Hürben’in mücadelesine karşılık muhalefetin tutarsızlığı ve çelişkisi; verilen mücadeleyi zayıflatırken, barış ve yeniden birleşme mücadelesinin önünü tıkayan bir engel haline de geliyor.
Barışa olan gerçek bağlılığın sorumlulukları yerine getirilmeli, iki toplumla diyalog kurarak çözüm odaklı politikalar geliştirilerek demokratik değerlere bağlılıklar net bir şekilde ortaya koyulmalıdır.
Silah tutmak istememekte ve istemek arasındaki insanî değerlere vurgu yaparak, empati ve anlayışla dolu bir yaklaşım benimsemek, sadece bireyin içsel pusulasını güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun birlikte daha insancıl bir gelecek inşa etme mücadelesine katkı sağlar.
Tüm bu faktörler, Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyaset sahnesindeki çatışma ve çelişkileri aşmak adına önemli bir rehberlik sunabilir.