1998 yılında, 7 kişinin öldüğü Mısır Çarşısı patlamasına dair hazırlanan bilirkişi raporları patlamanın bomba değil, gaz kaçağı kaynaklı olduğunu ortaya koymuştu. Buna rağmen sosyolog Pınar Selek suçlandı ve ‘yasa dışı silahlı örgüt üyeliği’ ile yargılandı. Aleyhindeki deliller birer birer çürütüldü ancak dosya bir türlü kapanmadı, daha doğrusu kapatılmadı. Tam dört kez verilen beraat kararı her seferinde Yargıtay’dan geri döndü. Yargıtay, olay yeri inceleme raporlarında aksi iddia edildiği halde, Selek’in ‘sosyolojik araştırma yapma’ adı altında ‘silahlı terör örgütü üyesi olarak’ çarşıya ‘bomba yerleştirdiği’ konusunda ısrarcıydı. Davanın 26’ncı yılında Pınar Selek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle yargılanmaya devam ediyor. Bir sonraki duruşma 28 Haziran 2024’te.
Pınar Selek araştırmalarında sokak çocukları, travestiler gibi toplum dışına itilmiş kişiler ve toplumsal cinsiyet kodları ile birlikte, Kürt sorunu, savaş koşulları ve barışın olanakları üzerine eğilmiş şiddet karşıtı, anti-militarist bir sosyolog. Bu alanda dikkat çeken çalışmalarından birini 2008 yılında “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” başlığı altında kitaplaştırdı. (İletişim Yayınları) Türkiye’de erkek kimliğinin inşasında etkili olan askerlik sürecini ele alan Selek araştırmasında şu soruların cevabını aradı. “Askerlik hizmeti, erkekliğin kuruluşunda nasıl bir rol oynuyor? Erkekler dünyasında nasıl bir yere konuluyor, nasıl anlamlandırılıyor? Toplumun askerliğe biçtiği anlamlar ve zorunlu hizmet süreci erkeklerde nasıl bir etkiye yol açıyor?”
Selek, toplumda anlatılması çok yaygın olan askerlik anılarının bir araştırma konusu haline geldiğinde, erkeklerin deneyimlerini aktarma konusunda çekimser davrandığına dikkat çekiyor. “Genellikle erkekler, ‘erkeklik’ mitinin ağırlığı altında sessizleşiyorlar; kendi hayatlarının önemli bir kesimini kolay anlatamıyorlar; özellikle duygularından açıkça bahsedemiyorlar.” Oysa ki bu zorunlu görev, ilk günden son güne kadar içinde çeşitli psikolojik, fiziksel zorluk, baskı ve şiddetin yaşanabildiği travmatik süreçler. Araştırma kapsamında 1950 Kore, 1974 Kıbrıs, 1990 Somali Savaşı ve 90’lı yıllarda Türkiye’deki çatışmalara katılan erkeklerle konuştuklarını söyleyen Selek, bir kısmının korktuğunu ya da savaşa karşı olduğunu belirtse de büyük çoğunluğun, belki de seçme şansları olmadığı için, savaş ortamına ‘korkusuzca’ gittiklerini aktarıyor. Bu noktada dini ve milli değerlerin erkekler üzerinde önemli motivasyon kaynağı olduğu tespiti yapılıyor. Ancak, içine girilen şiddet ortamının yarattığı kalıcı tahribata dair çarpıcı örneklerden birini, Kıbrıs savaşına katılmış olan görüşmecilerden biri veriyor. Selek’in ifadesiyle, “kimi talan ve tecavüz hikayelerine girse de ayrıntıları anlatmaktan çekiniyor ama vicdan azabını gizlemiyor.” Selahattin Ç. “Asabi oldum. Çok şey zorumuza gitti. Hala da… İnsan düşündüğünde vicdan azabı duyuyor. Ya biz neye gittik?”
Türkiye’de askerlik hizmeti zorunlu. Yalnız parası olan er için daha az yani bir ay, parası olmayan er için daha çok yani altı ay zorunlu. 2024 yılı itibariyle bedelli askerlik ücreti 182 bin 600 lira olarak belirlendi. Türkiye’de vicdani ret hakkıyla ilgili yasal bir düzenleme yok dolayısıyla zorunlu askerliği reddetmek, birliğe teslim olmamak kaçak durumuna düşmek anlamına geliyor. Yakalananlar hakkında davalar açılabiliyor, idari para cezaları verilebiliyor. Diğer yandan askerlik görevini tamamlamamış olmak, erkeğin evlenmesi ya da işe girmesinin önünde bir engel ve kriter olarak duruyor. TCK’nin 318. maddesine göre de “askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik veya telkinde bulunanlara, kısaca ‘halkı askerlikten soğutma suçu’ işleyenlere altı aydan iki yıla kadar hapis cezası veriliyor.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından dini, etik, ahlaki, insani ve felsefi açıdan askerlik görevinden muaf tutulma hakkı olarak tanımlanan vicdani ret ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhine verdiği ilk ihlal kararı, 2011 yılında, Yunus Erçep’in başvurusu sonucu gerçekleşti. Mahkeme, dini inancı gereği askerlik yapamayacağı ve savaşa katılamayacağı için vicdani ret hakkı talep eden Erçep’i haklı buldu ve Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) düşünce, vicdan ve inanç hürriyetini düzenleyen 9. maddesini ihlal ettiğine karar vererek Erçep’e manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Vicdani ret hakkının ihlaline ilişkin Türkiye aleyhine açılan bir diğer dava da önceki gün AİHM tarafından karara bağlandı. Kıbrıslı vicdani retçi, Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) Genel Sekreteri Murat Kanatlı, bir yıllık askerlik hizmetini tamamladıktan sonra çağrıldığı ek seferberlik görevine gitmeyi reddetmiş ve hakkında açılan dava sonucu 10 gün hapse mahkûm olmuştu. Kıbrıs sorununa ilişkin barışçıl çözümden yana olan, şiddet ve savaş karşıtı Kanatlı, vicdani ret hakkının engellendiği gerekçesiyle 2015 yılında avukatı Öncel Polili aracılığıyla AİHM’e başvurdu. Mahkeme, zorunlu askerlik uygulamasına karşı vicdani retçiler için alternatif sivil bir hizmet öngörülmemesini hak ihlali sayarak, Türkiye’yi 9 bin Euro para cezasına mahkûm etti. Kıbrıs’ın kuzeyi bağımsız bir devlet olarak kabul edilmediği için, AİHM kararlarında ‘yerel alt yönetimi’ olarak Türkiye’yi sorumlu tutuyor.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 72. maddesinde, “vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir” deniyor ancak bu hizmetin silahlı kuvvetler veya kamuda ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının düzenlenmesini meclise bırakıyor. Dolayısıyla askeri hizmete alternatif bir kamu hizmeti getirilmesinin önünde Anayasal bir engel yok. Türkiye dışında, AKPM üye devletlerin tamamında vicdani ret hakkı tanınıyor. Türkiye’de ise bugüne kadar hiçbir iktidar Anayasa’da vurgulanan düzenleme yetkisini vicdani retten yana kullanmadı. Askerlik Kanunu’na göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her erkek askerlik yapmaya mecbur. TCK 318. madde gereği de vicdani retçiler, ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçlamasıyla karşı karşıya. Askerlikten kaçmanın sebep olduğu maddi manevi sınırlamalar ise hayatı oldukça zorlaştırıyor.
Türkiye’de kadınlar için annelik neyse erkekler için de askerlik öyle. İkisine de kutsallık atfediliyor ve bunlar toplumsal cinsiyet kimliklerini, yaşadıkları topluluk içindeki ayrıcalıklarını, ne kadar ‘adam’ ve ‘kadın’ olduklarını belirleyen iki önemli mertebeyi adresliyor. Ve düzen adına, her ‘zorunlu’ kılınan gibi, tartışmaya açılması istenmiyor. Pınar Selek kitabında, sürekli bir iktidar kışkırtmasıyla zorlanan erkeklerin toplumsal hayatta, yedikleri her şamara karşılık veremediklerini ve şiddete boyun eğdiklerinde kendilerini muhtemelen parçalanmış hissettiklerini söyleyerek George Eliot’tan çarpıcı bir alıntı yapıyor. “İktidar karşısında ‘maske’ takma gerekliliğinin, gerçek olmayışın yarattığı gerilim yüzünden, sonsuza kadar denetim altında tutulamayacak karşı bir basınç oluşuyor. Böylece hınç duygusunun yarattığı aşırı alınganlık ve gurur büyürken eğretilikten bir türlü kurtulamayan erkeklik, hayatın çeşitli alanlarında, her an patlayacak bir dinamite dönüşüyor.”