Ülkemizde üretilen ürünler, bazen ürün dışında değişik konumların da rolunda yer alır. Ürün bazen politikleşir, bazen mizahi alanda yer bulur haldedir. Son gelişmeler ise başka olguyu da kulanıma alanına getirdi. Basdiş.. basdiş, ddüyün veya doğum günleri gibi dönemlerde, gelene ikram edilmek için yapılan tatlı üründür. Basdiş özellikle doğum sonrası, düyun anındakai teprilerde veya doğum günü kutlamalarında ikram amaçlı hazırlanan madedir. Oldukça ödeğişken basdişler de yapılır. Bu kültürel yaşama da katıldı. Olmazsa olmazdır. Genel satışdan çok belirli günler için ikram ürünü halinde yapılır. İşte bu basdiş ifadesi bu defa önemli yolsuzluk sürecinde de mavzeme haline geldi. Üstelik iki önemli eski bakan ilişkisinde, Türkiyenin bir dönem parlak işbirlikçi yıldızlarının yaşadığı örnek oldu. Buda basdişi adeta ikram edilirken, kural dışı olması, sahte diploma ve yolsuzluk ekseninde kendini bulmasını da oluşturdu. Artık basdişnifadesi sadece düyün veya doğum sonrası ikram edilen ürünle sınırlı kalmayarak, şimdi de yolsuzluk ilişkili made alinde de yerini aldı.
Gerçekten bazen ürünler istemediıleri yerde rollerini alacaklarını kötü örnekle kanıtladı. Ünüversite yolsuzluk yolunda ansızın eski makamcı başka bir eski makamcı, şimdilik ünüversite yöneticisi ve YÖDAK başkanını buluşturan bağ oldu. Hediye edilen veya ünüversite bütçesinden ödeen basdiş, soruşturmada adeta sorgu emaresi olarak şimdiden tarihe yazıldı. Ne tesadüf değil mi, en iyi Türkiye işbirlikçilik rolunu yapanlar, dün dokunulmaz diye her türlü yanlışı çekinmeden yapan iki eski makamcı yeni yönetim rolundaki Avcı ve Dürüs şimdi ünüversite cenderesinde basdişle konu oluyor.
Kimileri şaşırır gibi yapsa da, bazısı da konuşmaya devam etsede, değişmeyen gerçek K. Kıbrıs gerçeğidir. Daha net olanı, bu olay ne ilk nede sondur. Üstelik mahkeme yoluna girip girmeyeceği de net değil. Nice benzer konu çaktırılmadan kapatıldı.
Bir ufak tarihi örnek verelim: Ahmet Derya sağdır. Zamanında makamınnsonuna gelirken, füze gibi bir haber açıkladı. Altı lise sahte diploması verildi. Devamı sadece biraz konuşuldu. Oysa bu sahte diplomayı veren ve alan dışında, önemli mevkielre de ilgili sahte diplomalarla oturtulanlar da oldu. Ama ilerisi gelmedi. Bu akılda kalmadı. Devamında birçok sahte diploma verme türleri de açıklandı. Hat da şu anda makamlarda oturanların zamanında ünüversite müteveli heyetlerindeyken, ayni idiyalar olup soruşturmalar da hafızadan sildirtildi…
Geleim tıp fakültesi hikayesine. Aslında ülkemizde fakülte veya ünüversite kurulurken, en çok tartıştırılan alan tıp idi. Özellikle mesleki oda Tabipler Birliği veya bazı bilim kesimlerinin, tıp fakültesi kurmanın, ekmek peynir dağıtma olmadığını açıkladılar. Yanıt hep ayni idi: para gelecek, daha fazla öğretmen olacak, kiracılar ve bakalar kazanacak oldu.
Tıp fakülteleri ve ender örneğin diş faakülteleri hep sorgulandı. Ama kimse takmadı. En son STB ünüversitesindeki soruşturma yolunda tıp ve Dİşçlik fakülte hikayelri duymasak olmazdı. Önce diş fakülte sorgusu duyuldu. Sonra ünüversite kordinatoru ve YÖDAK başkanı ilişkisinden gelişleyerek bir tıp fakülte kurulma adına onbin dolar rüştei karşımıza geldi. Kimi şaşırdı, kimi konuşur gibi yaptı kimisi de acaba korkusuyla veya umursamama sonucu hiç konuşmadı. Medyada ağırlıkn ne yazık hep üçüncü konumda yayın ercih edildi..
Dikat etiniz mi; son krizde de gördük ki işbirlikçilerin gerçeği karşımızda. Üstelik daha önce de sicileri aynendi. Fakat onlar hep korundu. Korundukça da istenilenleri yaptılar. Yaparken de öğrendikleri ile ceplerini iyice şişirdiler. Dokunulmuyordu. Omorfodan geçenler şu paradoksu hep yaşardı: ünüversitenin müşteeri katgıları adına canlandırma ve oradan gelen pis kokular arasında herkes kendi dünyasında dolaştı. Zaten günümüzde konu olan kişiler makamlardayken ki durumları da ortada. Örneğin ünüversite yetkilisinin makamdayken yaptıkları ordada. Ama iyi işbirlikçiydi. Her adımında besmele ejiyor, abilerine uygun olsun diye hep ezan bayrak diyordu. İlgili ünüversite dahi açılırken daha arizi tahsisinde pis kolkular yayıldı. Ama işbirlikçilerin korkunç bir zafiyeti vardı. Ustalarına güveniyor ve birçok işi de açıktan yapıyorlardı. Aynen YÖDAK başkanı gibi. Sadece size ÖRP kuruluşunu hatırlatsam yeter ve artar.
Elbet bu yolda kendi işlerinde de çelişkiler oldu. Dürüstün en önemli kırılmasının Eroğlu ile olan paylaşımı olduğu idiyaları yaygındır. Ama Türkiye arkasında oldukça kimse dokunamadı. Şimdi bu bilgileri bilirken elbet neden şimdi sorusunu da dahan kolay yanıtlama olasılıklarına da ulaşırız.
Türkiyedeki mafya ve öteki k,rli işlerin rekabetinin artık tasfiyelerle geliştirip alan açılma süreci, K. Kıbrısta yeniden sermaye el değiştirme olasılığı, kendi işelrindeki çelişkilerin ayuka çıkıp oynanmaası gibi olguların bu süreçte direk katgıları olduğu kesin. Nereye kadar sorusu da bu hangisinin olduğu önceliği belirleyecektir.
Kuzey Kıbrıs Türkiye ilişkilerini gerçekleriyle yorumlamadıkça biz sadece lakırtı çizgisinde kalırız. İşbirlikçilikle gayet serbes olduklarını zannedenlere ise Türkiye gerçeği ile iç dinamikler gerçeğini yeniden hatırlatıldı. Önemli olan, böylesi durumlarda konuşulan kadar konuşturulmayanlarla yorum yapma cesaretidir. Şimdiden bilinmeyen kişiler denilince, örneklerle kaçının sayıldığı gerçeğini yaşamamızdır. Sınır STB ile kalacak, soruşturma yargıya dek taşınacak mı soruları canlıdır. Ama tetiği çeken buradan değil de TC ülkücü kesim olması da akla daha nice numaraların olduğu akla gelir. Ama, kimse ben tahmin etmiordum diyemiyor. Yarın Ünalı bazı konularda Jetden başlayıp Adapas ve ihalesiz yakıtla gündemleştrme soruşturmasına ekerse, kim şaşırdım diyecek: çünkü bunlar dosyalar halinde mevcut. İşte size K. Kıbrıs gerçeği. Basdişle tıp fakülteli renkli mafyatip sayfa.