yaklaşımlarÖzkan YıkıcıBugün 30 yarın 31 Mart - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Bugün 30 yarın 31 Mart – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bugün Otuz Mark. Kızıldere katliyamının üzerinden tam 52 yıl geçti. Kızıldere Türkiye devrimci tarihinde önemli bir yeri vardır. Küçük bir köyde katledilen önemli devrimci liderlerin yaşantısının anısına gerçekleşen tarihi andı. Kızıldere, devrimci tarihte Türkiye devletinin resmen anlayışının yaşama yansıyan olaylarından biridir. Öldürülen on devrimci adeta tarihsel önemli yeriyle yerlerini aldı. Bu katliyam sonrası ise yok olma değil, devamında yeni sol dalgalarla Türkiyede roler devam etti. Günümüzde birçok önemli aydın ve akademisyeni katledilen Kısıldere siyasal anlayışın hala taşınan önemli deyerleridir. Marksis dünyada ki yeri elbet önemlidir. Dayanışma ve mücadelenin son noktası denccek ken devamı da önemlidir.

Kızıldere, tarhi dönemde olması gereken yerde olmanın ve direnerek sonlansa da sonuçta bu buluşma bağlamı Kızıldereği tarihi aşamaya taşıdı. Katledilenlerin görüşlerinin savunulması, son dönemde siyasal mücadelede fazla etkili olmasa da görüşlerin akademik alanda dahi doğrulanarak önemli kılınması bir anlamda bir dünya görüşünün önemini de anlatmaktadır. Mücadele ve görüşlerin ortaklaşarak oluşturduğu dönüşüm devrimci çizgiler elbet resmi idoloji ekseninde kabul görülmez. Devlet şideti kulanırken, katliyam yaparken, eşitsizliğin her türünü yaygınlaştırırken, ikilemleri yaşama sokarken, ayrıcalık ve bölgeği uygularken, sanki kendileri değil de bunu kaldırmak isteyen sola kondurtarak resmen b algı operasyonları yapmaktadır.

Kızıl dere üzerinde hala bazı tartışmalar elbet vardır. Ama, yaşandı ve yaşanmanın sonucu da günümüze dek sosyalist devrimci görüşler oldukça, mücadele derinleştirilirken, akla hep gelecektir. Elbet karşıt devlet olduğu, o dönem faşist rejim oluşu, Amerikaya dek uzanan yeni yeşil kuşak gibi deneğimlerin ilerletildiği ortamda yapılanlar sorgulana bilinir. Ama gerçek olan Kızılderenin türkiye devrimci döneinin önemli simgeleşen siyasal gerçeğidir.***

Yarın: 31 Mart… bu defa Türkiyede adı yerel fakat yaşananla çok ötede olan seçim yapılacak. Belli ki tıpkı öteki seçimler gibi, probaganda dönemin in nasl yapıldığı koşullar, sayısal sonuçlarla birlikte çoktan unutulacak. Alınacak rakamsal sayısalıklarla başarı başarısızlık sıralanacak. Ama daha seçime bir gün kalmasına karşın, olanlar bize bildik basit ezberli yerel seçim koşullarıyla sürecin işlemediği kesinliği var.

Öylesine yanıglı probagandaları yapılıp değerlendirmelerle devam ediliyor ki, kavram fetişizmi klişeleriyle açıklamalar yaptırılıyor. Erdoğanın P popilizmi veya çıkacak sonuçla sayışa kazanan kaybeden ikilemleri aldı başını gidiyor. İsim yerel, ama bir tarafta devletin tüm güçleri taraf. Bakanından Cumhuruna hepsi meydanda. Oy isterken de gelecek rejim hesapları  söyleniyor. Madalyonun iki yüzüyle değil de salt tek yüzün bir bölümüyle seçimler konuşturuluyor. Ağırlık seçimler denip sandık imgesi konulurken, öte yandan da sandık daha başlarken, taşınan oy, devlet baskısı ve sandıkta güvensizlik olgularıyla içi çoktan dolduruldu.

Nisan ayının birinde de çoğu yaşanan gelişmeler unutulup resmen sayılarla kim kazandı kaybeti veya tam tersi sorularla gündem oluşacak. Oysa şimdien seçim sonrası Kayum atama kuşkuları başladı. Seçim hileleri havada uçuşuyor. Yine de adı yerel seçim. Seçilecek olan belediyelerdir. Ama gördük ki muhalif belediye kazanınca tıpkı İstanbul gibi tüm yetkiler alınıyor, borçlanma dahi engeleniyor. Açıkça meydanlarda “bizden olmayana hizimet yok” deildi. Acıdır, örnek de Hatay gösterildi. Yine de seçim süreci devam edip sonuna gelindi.

Şu başarı sağlandı, nasıl ki demokrasi salt seçim ile daraltıırken, yine sandıkla da tüm sorunların ekseni noktasına konuldu. Yapılış şekli, siyasal özgürleşmeler hat da YSK yapısı dahi artık konuşulmaz. BBC yayınındaki dünya medya bilgilerini okudum. Batılı medya adeta Erdoğan geleceği ile yerel seçim ikileminde konu özetleniyor. Popilizim, popiliterlik kavramlarıyla seçimlerdeki tüm antidemokratiklikleri örtmeğe çalışıyorlar. Oysa Türkiyenin seçim koşulları başka ülkelerde olsa kıyamet kopardı. Yeni seçilenlere baskı kararları dahi çıkardı. Çok çarpıcı örnek verecem: iranda son seçimlerde Hamani taraftı. Ama kent kent gezip arabanın üstünde bir parti lehinde probaganda yapmadı. İran medyası, tüm sıırlamalara karşın, partilere yer veriyor, parti kesimleri birlikte ekranlarda tartışıyordu. Dünya batısı bu seçimlere antidemokratik dedi. Peki siz Türkiye medyasında tüm kabine ve sarayı medanda görürken, tartışmalara katılırken, ekranda örneğin İstanbul belediye başkanlarının tartıştırılmasına tanık oldunuz mu?

Bu basit ayraç dahi nerelere gelindiğini de bir Nisanda nasıl yarına başlanacağının mesajı olarak kulağınızın bir yerine kohun.

Kısaca, deletin tüm olanakları, muhalefetin özellikle ana muhalefetin sosyal muhalefet çizgisine gelememesi gibi gerçeklre rağmen eğer yoğun muhalif oy çıkıyorsa, buda başka sorgulanması gereken konudur. En önemlisi sol bakımından beni düşündürüyor: özetle anltığım koşullar ve karşıt oya karşın sosyalist kesim hala bir ivme alamadı. Hala bildik yanlışlarla olan kesime sol adına takılmaya devam ediyor. Mahir Çayanın “Kemalizim ve devrimci sosyalizim arasında ayrı iki dünya gibidir” Kemalist başlatılan analiz şimdilerde birçok sosyalistin hem de sol adına devlet partilerini destekleme  aşamasına gelindi. Buda sanırım Kızıldereden günümüze devrimci çizgiden nerelere gelindiğinin de acı kıhasıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
352AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin