ABD Hava Kuvvetleri’nde görevli Aaron Bushnell, bedenini tutuşturmadan az önce bu uç protesto eyleminin Filistinlilerin yaşadıklarının yanında aşırı sayılmayacağını söylüyordu. Egemenlerin belirlediği normal buydu.
Yanmanın en acı verici ölüm şekillerinden olduğu söyleniyor. Çok hızlı ama çok yavaş bir ölüm.
*
Arama motorlarında İsrail’in kuruluşu öncesi Filistin’e dair görsel kayıt çok az. “Filistin’de günlük hayat” diye aradığınızda en fazla bombalanmış harabelerin yanında top oynayan çocuklar, barikatlarda bekleyenler, dikenli teller, duvarlar çıkıyor. En baştaki “işgal”in İsrail devleti ve destekçileri tarafından dünyaya unutturulduğu, mülksüzleşme, ebedi sürgünleşme ve aşağılama üzerine kurulu bir Filistin normali. Yolların bile ayrıldığı, hastaneye erişim, elektrik, su gibi ihtiyaçların askıya alındığı, sokağa çıkma yasaklarıyla, barikatlarla keyfi militer şiddet üzerine kurulu bir gündelik hayat.
Edward Said “yavaş ölüm” diyordu buna, aç bırakarak, yıldırarak, diz çöktürerek cezalandırma. İsrail liderlerinin açıkça dile getirdiği nihai hedeften bahsediyordu: “Filistin hayatından kalanları temizlemek, ya yavaş ölümle göç ettirmek, topraklarından kaçırmak ya da etnik temizlikle ortadan kaldırmak.” 7 Ekim’den beri yaşanan ikincisi. Bushnell’in külleri kaldırımdan temizlenirken Gazze’de sağ kalanlar, havadan atılan yardım paketlerine erişmeye çalışırken vuruluyorlar. Buna meşru müdafaa deniyor. Hakkettiler diyorlar.
Egemenler nereye bakılmasını istediklerini de işaret eder. Bu neden oldu, bunun olmasına yol açan neydi? En başa dönüp işgalin adını koymadan, bugünü oralardan düşünmeye başlamadan Filistin’in hakikatini anlamak mümkün değil.
*
Bir salondayız, Türkiye’de yaşayan Filistinliler de var. Suriyeli yazar Majd Hamsho, Mahmud Derviş’in 1988’de yazdığı, 2014’te İsrail meclisinde günlerce tartışılan şiirini okuyor. İsrail’e yönelik tehdit içerdiği gerekçesiyle o dönem seçim malzemesi haline getirilen dizeler.
Ey geçici kelimeler arasından geçip gidenler/ Yüklenin isimlerinizi ve gidin/ Çekin saatlerinizi vaktimizden ve gidin/ Alın denizin maviliğinden ve hafızanın kumundan dilediğiniz kadar/ Dilediğiniz kadar fotoğrafını çekin, böylece anlayın/ Asla anlayamayacağınızı/ Nasıl inşa ettiğini göğün çatısını, toprağımızdan bir taşın.
Şiir okunurken içeriden bir bebek sesi geliyor. Çok küçük olmalı. Ağlar gibi değil, yeni keşfettiği sesli harfleri ilk kez kendi sesiyle deniyor gibi.
Derviş’in şiirinin farklı çevirileri var ama o gün aralarından bebek sesi geçen kelimeler bunlardı.
*
Hannah Arendt’in Nazi Adolf Eichmann’ın yargılanışı sırasında kullandığı “kötülüğün sıradanlığı”, sıradan insanların ne kadar kötü olabileceği üzerine, kimi zaman gündelik bir yakınma olarak geldi bugüne. Eichman’da gördüğü sığlığa, sadece gerekeni sorgulamadan yapmaktan ibaret bu akıla dair Arendt’in öncelikli vurgusu kötülüğün üretimine dair bir tespitti. Düşüncenin askıya alınışıyla kötülüğün yüzeyleri saran mantar gibi, küf gibi hızla yayıldığının altını çiziyordu. Sorgulayan olmadıkça egemenlerin normali, böyle bir hızla çoğalıyordu.
*
Aaron Bushnell’in ruh sağlığı bozuk bir asker olduğuna dair cümleler kuruluyor. Askerliğin normali hastaneleri bombalamak, ev yıkıntıları arasında kadın kıyafetleri yahut oyuncak Miki Fareler bulup birlikte fotoğraf çektirmek, aynalara yazılar yazmak. Egemenlerin dayattığı ruh sağlığı bu.
18 yaşındaki Sofia Orr geçen hafta “Askere gitmeyi reddediyorum çünkü Ürdün Nehri ile deniz arasındaki tüm çocukların kafesler olmadan hayal kurabileceği bir gerçeklik yaratmak istiyorum” diyerek vicdani reddini açıkladı. O da üçüncü kez reddini açıklayan Tal Mitnick gibi cezaevinde şu an.
*
Ankara’da yaşayan Filistinli gazeteci Hasan Tahrawi, Gazze’yi anlatıyor, bir gün geri dönmek hayaliyle yanlarında hep Filistin haritası ve bir anahtarla gezen Filistinlileri. Verilebilecek en güçlü desteğin İsrail devletini yalnızlaştırmak, diplomatik, askeri, ekonomik tüm ilişkilerin kesilmesi için çaba sarf etmek olduğunu söylüyor.
*
Tayyip Erdoğan’ın mitinginde açılan “İsrail ile ticaret utancı sonlandırılsın” pankartı bir an kameralara görünüp hızla indiriliyor. İsrail limanlarına Türkiye’den kalkan gemilerin arkası kesilmiyor, İsrail Tarım Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye İsrail’e en fazla sebze ve meyve ihracatı yapan ülkelerden.
İkiyüzlülük de egemenlerin normali.
*
Tahrawi, konuşmasının bir yerinde “içimiz yırtılıyor” diye bir cümle kuruyor. İnsanların içi yırtılır mı? Burada Türkçe’nin anadili olmamasından kaynaklanan bir sorun yok. Anadilinde de içi yırtılıyordur.
Not:
* Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Hareketi- BDS Türkiye (Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi) hakkında bilgi edinmek, yan yana durmak için: http://bdsturkiye.org
* İstanbul’da olanlar Depo ve Documentarist’in düzenlediği, Mayıs’a kadar Filistin üzerine filmlerin gösterileceği SaturDox Belgesel Günleri’ni www.depoistanbul.net/event/saturdox-2024/ adresinden takip edebilir. Bazı filmlerin öncesinde ve sonrasında Filistin üzerine söyleşiler, edebiyat okumaları da yer alıyor. Majd Hamsho ve Hasan Tahrawi bu buluşmaların ilkinde konuştu.