Son günlerde gerek Türkiye gerekse K. Kıbrısta epey sarsıcı olaylar yaşanıyor. Yaşanan gelişmeler ve gösterilen tutumlar ise bize siyasal aynada yansıma şekli de geliyor. Bundan önceki yazılarımda ele aldığıö konunun değişik bir durumuyla daha karşılaşıyoruz. Hatırlarsanız özellikle Türkiyedeki deprem ve maden faciyalarını yazarken, en basit kulandığımız kavram yanlışına deyindim. Kaza ile doğal farkı ele aldım. Normal ile direk yaşanan yansıma ikilemine dokundum. Çoğu zaman yaşanan olayı deyerl-sizleştirme, içerikten koparma adına nasıl kelime fetişizmi yapıldığına deyindim. Sanırım “mış gibi” olma yanında yanlış kelime seçkiyle konunun gerçekten koparılmasında önemli rol vardır. Nitekim, son K. Kıbrısta gündemleştirilen, ama zaten normal konuşulup da resmi alanda konuşturulmayan yaşananlar, imdada yine ilk yetişen olgulardan biri de kelimesel yumuşatma ifadeleridir. Konuyu kulanılan bir anlamla açalım:
Gerçekerde kaçtıkça, bunları örtükçe durum daha da vahimleşir. Artık kaçınılmazlık olunca da hemen ifade kelimelri yanlış kulandırılıp resmen konu yine kurtarılmaya girişime sokulur. Böylece bazen abartı bazen hiçeleştirme ile gerçeklerden kaçışın gündemde de yaratılır.
Son ünüversite sgandaları aslında bilinip de konuşulan ama resmi alada değişik çıkar nedeniyle konuşturulmayan ikilemin, bilinen lehine dışa vurulmasıdır. Sanki ile ilkler oyunu hep oynanır.üstelik bu işin içinde direk işbirlikçi ile Türkiye gerçeğinin de olduğu kesinleşmesine rağmen. Kulaım alanının tek tip veya yanlışlıkla değil, sistemin işleyiş şekli olmasıdır.
Bize bu konuda şu yumuşatma ifadesi kulandırılır: hata yapıldı. Hata yapanların cezaladırılması gibidir. Hata bilinmeden yapılan ve işleyiş içinde dikkatsizlik veya bilgisizlikten dolayı alan aksamadır. Hatanın da alanı dardır. Yanlışlık yapmak da bir gelişme içinde doğal olanın dışında birşeyler yapmakla alakalıdır. Bilgisizlik, çıkar veya farkında olmayan dikaatsizlikten dolayı kaynaklanmaktadır. Oysa doğal işleyiş olup kurumsallaşıp sistemleşince, burada ortaya çıkma birbaşka genel sorgulamaya gitmek de gerekli. Hatadan dolayı olan alanın çok ötesinde sistemin aynasıdır.
Bunu son gelişmelerle tamamlayalım: son ünüversite konusu önce sahtekarlıkla başladı. Sahtekarlıkta olacak hataların alanı kısırlıdır. Oysa burda daha dışa vururken, brakın ünüversiteyi, Türkiye K. Kıbrıs ilişkileri, işbirlikçi birçok yönetici ve birokrat birden işin içind e kendilerini buldu. Daha baştan konu resmen geniş alana yayıldı. Ama çelişkiler de havada uçuştu. Diploma konuşmaları birbirini kovaladı. Giderek resmi alanda olmasa da konuşulanlarda ünüversite sorgulaması da başladı. Ama paradoksalaşıyordu: yanlışlar yapısal olsa da ayni şekilde bu köhnemiş rant ilişkisinden epey kazanan kitlesel potansiyel de vardı. Diplomadan ranta epey kazanan da vardı.
Omorfoya Lefkoşadan sonra en çok gidip geldiğim bölgeydi. Daha konu ortaya çıkmadan ünüversite üzerinden dönen ilişkiler bolca konuşuluyordu. Fakat tıkanış şurda: ünüversite bölgeye de kazanç getiriyordu. Bu ikilemelr hep K. Kıbrısın daha baştan yapılanırken ki gerçeği idi.
Böylesi yapılar da bir gün gelir çatlar. Ortayanserilince de başlangılta epey konuşulur. Bunun süvabı yargıda ilk adımda yaşanır. Giderek de hafıza kaybında kaybolur. Bu konuda epey silimiz kaarıktır. Ama son STB krizinde öyle gerçeklre saçıldı ki onları konuanlar geride kaldı. Medya önemli canlı bilgilere uzakmdurarak sıra kendine gelmesim korkusu çenberine takıldı. Açıklanan hem de yönetim içi bloktan olan kesimler pek de habere konulmuyordu. Ama tutuklamalar ve konuşmalar havada uçuşuyor.
Hatırlayın kısa zaman öncesini, sağlık alanında tutuklamalar oldu. Ama tek bir üst yetkili veya kurumu yürüten makamdan hiç sorgu haberi gelmedi. Daha öncesi elelektrik kurumu ihalesiz yakıt mahkeme kararı da çıktı. Yine makamlardan kıpırtı dahi olmadı. Sadece yurtaşa zam olarak ödetildi. Daha fazla örnek de var. Gelelim sahte diploma hikayesine, sadece doksanaltıdaki Ahmet Deryanın makamdyken açıkladığı altı sahte lise diplomasını eklemek yeter ve artar. On un için Hasgülerin sahte diplomalarla makam almanın şimdiki veya ünvesite hikayesiyle başlamadığını anımsamak yeter ve artar.
Önemli nokta şu: bazı konulara dokunmadan direk kim neden başlatı sorusuyla yetinemeyiz. Hele konuyu tekileştirmek zaten sistemi korumak demektir. Nitekim şimdiden konuşanların çoğu sisteme devam ekseninden öneri sunmaktadır. Önemli olgu şu: kim ne amaçla başlatırsa başlatsın, sonunda konu gündeme düştü. İçinde olanların daha başlangıçtaki resmiyle, olayların salt tekil değil her kurumda görmek kolaylığı da kesin. Onun için doğru olmasına rrağmen kim başlatı sorusunda kalmamak gerekir. Oluşan kabusta neyin yapılması gerektiği seçeneği konuşulmasıdır. İşi sistemin kurumlarına brakılmayacak derecede önemlidir. Sömürgecilikteki kurumsallaşma ve işbirlikçiliğinin yeniden üretimidir olan. Ozaman, konu şu, ne yapmalı: gelecek ayni zeminde kalırsa hata değil sistemsel işleyişle ayni sonuçlara ulaşacağımız kesin. Yaşanan neden değil sonuçtur. Yaşatılan başlangıç değil oluşan birikimle ortaya saçılan gerçeklerdir. İster burdaki çelişkiler, ister TürkiyenK. Kıbrısta ayarlama hedefli isterse Türkiyedeki mafya mücadelesi ile devletin bazı hamlelerinin uzantısı diyelim, sonuçta buranın direk kendi sisteminin geldiği aşamada bulunuyoruz. Birikimle böylesi olaylar yaşanıyorsa, devamını değil tümden değiştirilmesini konuşup seçenekleştirmemiz şart.
Kısaca, son ünüversit krizi resmen sistemin kendi çirkef yapısını taşıyamama sonucudur. Şüpesiz tarihi gerçek vardır: kim başlatırsa başlatsın, eğer bu yapıda fırsatlar değerlendirilip değiştirilmez se sistem yine kendini kurtaracak esrumanları da bulur. Gerekirse bazı bedeleri öder gibi davranıp sistem devam eder. Yaşanan hata veya yanlış değil, sistemin kurumsalaşan yapısının siyasal, kültürel ve ekonomik çöküşünün çirkefleriyle karşılaşmaktayız. Hala gerçeklerden uzan istenilenle yetinirsek, yapı devam eder, kendi kültürünü sürdürüp gerçeklerden uzakda lafazanlıktan öte gidemeyiz.ne azıdır hala K. Kıbrıs gerçeğini, ünüversiteler yayılması durumlarını hala genel ile birlikte hiç sorgulamıyoruz.
Boşuna değil bazı isimler seslendirilmesine rağmen hala tetbir dahi alınmıyor.