8 Mart’ın hemen ertesinde olduğumuza göre gerekenler yaşanmış olmalı. Çiçekli hisli manzumelerle kadınlar gününü kutlamıştır şirketler. Al sana karanfil, şimdi erkeklerden daha az kazandığın işinin başına geç; mesai sonrası da aile fabrikasında akşam vardiyası. Uzatma, huysuz ve tatlı kadın, al bu da sana cilt bariyerini onarıcı kremlerde yüzde on indirim. Numunelik kadın adaylarıyla, vekilleriyle siyasi partilerden içli kutlamalar yayınlanmıştır, bazı erkek kişiler analı kuzulu, cennetli gül bahçeli mesajlar atmıştır. Kadınlar sonra umutsuzluğa düştükçe hatırlayacakları kalabalıklarla meydanlara çıkmıştır.
*
19. yüzyılın fabrikalarında ter dökerek ve dahi yana yakıla 8 Mart’ı kazanan kadınlar, şirketler için memnun edilmesi gereken bir tüketici kitlesi tabii ki. Sermayenin kadın temalı ekonomik teşviklerden yararlanıp sendikalı kadınları işten atması da buraya dahil. Kendi içinde tutarlı olan bu bakış devletlerin, ilişkilerin piyasalaştığı bir dünyada genele de sızıyor, kadın mücadelesi bir markayı tercih etmek, bir takımı tutmak gibi algılanıyor bazen. Kadınların bu mücadelenin her nevi meydanına kişisel tarihleriyle ve geleceğe dair bir tasavvurla çıktıkları yok sayılıyor. Varlıklarıyla birer pankart olduklarını görmezden gelen siyasetsiz bir görme biçimi bu.
Devlet, tabii siyasetin kokusunu alır, TOMA’lar, gaz bombaları bunun içindir. Haydi 8 Mart diye bir şey kutlanacak, neden söz mesela cezaevleri koşullarına, diyelim Filistin’e, depreme ya da yolsuzluklara gelir? Bu kadınlar konuyu neden dağıtıyordur?
Konu kadınlara yönelik şiddet, ekonomik eşitsizlik, toplumsal cinsiyet rolleri, özgürlük olduğu kadar her bir kadını çevreleyen atmosfer kadar geniştir oysa. Havada dolanan ırkçılıktır, milliyetçiliktir, militarizmdir; göçmen düşmanı, türcü, LGBTİ+’lara dair büyütülen düşmanlığı görmeyen, transfobik dünya tasavvurudur. Tahakküm mekanizmalarını aralarındaki bağla birlikte ele almayan, konuyu buralara “dağıtmayan” kadın mücadelesine, sessizce devlet aklı, piyasa aklı ve dünyanın sağdan esen rüzgârları sızar.
*
Arjantin’de Ni Una Menas (bir kadın daha eksilmeden) Hareketi, 2017’den beri yakıtını 8 Mart’lardan alan feminist bir grev için meydanları dolduruyor, bunun feminist bir enternasyonale dönmesinin yollarını arıyor. Bu anlamıyla “grev”, kadın kırımı, LGBTİ+’lara yönelik şiddet, kürtajın yasallaştırılması gibi taleplerle başka ülkelerde de hayata geçti.
Feminist enternasyonal fikrini siyasal bir teori, feminist bir iktisat modeli olarak çalışan akademisyenlerden Veronica Gago, “her şeyi değiştirme arzusunu” açıklamaya İspanyolca “potencia” ile başlıyor. Kudret diye açıklayabileceğimiz potencia, “potansiyel” gibi mümkün olanın sınırlarında dolanmayan, dinamik bir güç. Değiştirmeye yeltenene kadar neler yapabileceğimizin sınırının belirsiz olduğunu içeren, başkalarını da dönüştürme etkisi haiz bir kudret.
*
Gültan Kışanak, DEM Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adaylığını şöyle açıklıyor: “Kürdün Diyarbakır 5 Nolu’dan Kandıra 1 Nolu F Tipi’ne devam eden mücadelesinin; siyasi kumpas davalarının, kayyımların, tanığı, sanığı, davacısıyım. Etraflarına örülen duvarları bir bir aşarak politik sahaya çıkan kadınların yoldaşı; kadın özgürlük mücadelesini engellemek isteyenlerin sanığı, davacısıyım.”
Ortasına düştüğümüz tarihin tanığı, bununla yetinmeyince sanığı ama aynı zamanda davacısı da olmak. Hukuk devletinin titrek hayali teşbihi bir noktada tıkıyor; mesele davanın öyle görülmesinden de davacı olmak, sanıkken yargılamak. Kışanak, bir feminist olarak özetliyor mücadelesini; haksız tutukluluğu sürerken seçim kampanyasını dışarıda başka kadınlar yürütüyor.
*
Urfa’da, bağımsız Birtek-Sen’e üye oldukları için işten çıkarılan Özak Tekstil işçilerinden biriydi Funda Bakış. Meramlarını İstanbul’da anlattıkları toplantıda şehrinin koşullarında çalışan genç bir kadın olmayı çok güzel anlatmıştı. 85 günlük eylem sonrası Funda kendine yeni bir yol açtı, “üreten bizsek neden yaşadığımız yeri yönetmeyelim” diyerek Urfa’nın Haliliye ilçesinde Emek Partisi’nin belediye başkan adayı oldu.
İşverenden önce, eskiden dışarı bile yollamayan ailesiyle, çevresiyle mücadele etti Funda. Direnişin korkularını üzerinden attığını söylüyor: “Urfa gibi bir yerde ben dahil kadınların böyle bir mücadele verebileceğini tahmin etmezdim. Ne kadar mücadeleci, güçlü bir yanımız olduğunu biliyorum artık. Bu direniş aile içindeki yerimi, onların fikirlerini de değiştirdi. Onlar da kimin haklının yanında olduğunu gördüler.”
Genç bir kadın aday olarak evlerin kapılarını çalıyor şimdi, kadınlara ve de erkeklere bunları anlatıyor.
*
Gültan Kışanak, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı’yken makam odasının balkonunda bizzat ilgilendiği bir dolu saksı bitkisi vardı. Bir yandan gözünüzün içine bakarak konuşur, bir yandan kuru yaprakları, çiçekleri toplardı.
Not:
Veronica Gago’nun “Feminist Enternasyonel”i Dicle Paşa çevirisiyle SolKültür Yayınları tarafından yayınlandı.