Crans Montana’da Türkiye ile Kıbrıs Rum liderliği arasında yaşanan anlaşmazlık sonunda, görüşme sureci akamete uğramış, Türkiye “istirdat planı” çerçevesinde ayrılıkçı hedeflerine yönelik olarak “iki ayrı egemen devlet” tezinin ortaya atarak görüşme surecini tıkamıştır.
Dönemin Kıbrıslı Türk toplumu lideri Mustafa Akıncı’nın ve ekibinin görüşme surecini sürdürmekle ilgili girişimlerini önlemek için 2020 yılı Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan-AKP hükümetinin taleplerini bir memur gibi yerine getirmeye gönüllü Ersin Tatar piyasaya sürülmüştür.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğrudan müdahale eden Türkiye, Ersin Tatar’ı Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtarak, Kıbrıs Türk toplumu liderliğini tasfiye etmiştir.
Türkiye’nin, imzaladığı uluslararası antlaşmalara aykırı olarak, ortaya attığı “iki ayrı egemen devlet” tezi ile görüşme masasını tıkamış, 2019 yılından sonra 28 bin yeni vatandaş yapılması projesi ileriye taşınarak Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesi çiğnenmeye devam etmiş, Maraş açılımı adı altında Kıbrıs sorunu Türkiye’de iç siyaset malzemesi yapılmış, Türkiye sermayesine adamızın en güzel alanları peşkeş çekilmiş, insan kaçakçılığı yolu ile güney Kıbrıs’a her yıl on binlerce kacak göçmen gönderilerek baskı unsuru olunması projesi hayata geçmiş ve kara paranın kuzey Kıbrıs’ta aklanmasına fırsat yaratan emlak sektörü teşvik edilerek, Kıbrıslı Rumlara ait binlerce dönüm arazi el değiştirerek taşınmaz mal sorunu kördüğüme döndürülmüştür.
Görüleceği üzere Türkiye’nin kuzey Kıbrıs’ı kalıcı bir sömürgeye dönüştürme girişimleri sistematik bir şekilde devam ederken, askeri faaliyetlerle de “mavi vatan” dedikleri Doğu Akdeniz de tüm hükümranlığı ele geçirme girişimleri de bir bir hayata geçirilmektedir.
Kıbrıs Türk toplumunun haklarını koruma gerekçesi ile yürütülen tüm faaliyetlerde Kıbrıs Türk toplumu “siyasi rehine” durumuna düşürülmüştür.
Bugünkü siyasi durum, Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının 4 Mart 1964’te Türkiye’nin de onay verdiği Birleşmiş Milletler kararı ile elinde tutan Kıbrıs Rum tarafını etkilememektedir.
Ekonomisi güçlü, Avrupa Birliği üyesi ve dünyaca tanınan bir devlet, Makarios’un 1970’li yıllarda söylediği “Adanın yüzde 25’ini Türklere vermektense, varsın yüzde 37’si işgal altında kalsın” siyaseti izlenmektedir.
Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile Kıbrıslı Rumlar arasında sıkışmış durumdadır.
BM Genel sekreterini atadığı özel temsilci, görüşme sürecinin başlatılmasını başaramaz ise Birleşmiş Milletler’in ‘iyi niyet misyonu’ sona ereme tehlikesini doğuracaktır.
Bundan tek zararlı çıkacak olan Kıbrıs Türk toplumu olacaktır.
Bu senaryo gerçekleşirse, Kıbrıs Türk toplumunun iç dinamikleri bunu şimdiden düşünmelidirler. Çünkü bizi kurtardığını iddia edenler, kendi çıkarlarını Kıbrıs Türk toplumundan önce düşünmektedirler.