Alper Gezeravcı uzay yorgunluğunu üzerinden attı, yurt içinde ve dışında geze geze tecrübesini anlatıyor şu ara. Hakkıdır. Bir yandan gerçekleştirdiği on üç deneyle ilgili gelişmeler oluyor. Örneğin kan örnekleri ilgili laboratuvara ulaşmış.
Bu seyahatin maliyetini, gerekliliğini tartışanların karşısına bu çağda var olmanın kaçınılmaz yolunun bu olduğu argümanı ya da yerli ve milli gurur teması çıkarıldı. Gezeravcı’nın uzaydayken Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüntülü görüşmede bir diğer vurgu da bu misyonun çocuklar ve gençler üzerindeki etkisiydi, hevesleniyorlardı.
Deneyler bu görüşmede ağırlıklı olarak savunma sanayine katkı ya da olası ekonomik getiri üzerinden anıldı ama elbette biyoloji alanında da deneyler yapılacaktı. Gezeravcı, o gün ekranın sağ üst köşesine yükselip yerçekimsizlikte yok olurken aşağıda ise Türkçe ders kitaplarında kalan “Evrim”ler temizleniyordu. O çocuklar ikinci bir soru sorsa, bu nasıl oluyor dese, yerli ve milli gurur olarak sunulan o biyoloji deneylerini dahi Evrim Kuramı olmaksızın açıklamak mümkün değildi oysa.
*
Biyoloji alanında uzman birine, mesela şu konuyu “evrimsiz” açıklayabilir miyiz diye sorduğunuz anda bir yorgunluk seziyorsunuz. Hayır, açıklayamayız!
Buffalo Üniversitesi’nde Biyolojik Bilimler Bölümü’nde çalışmalarını yürüten, antropolojik ve evrimsel genetik konularına yoğunlaşan Prof. Ömer Gökçümen de biyolojik olgu içeren hiçbir deneyi “evrimsiz” düşünemeyeceğimizi söylüyor; tıpkı kimya deneylerinin periyodik tablosuz düşünülememesi gibi. “Bu konunun hâlâ tartışma konusu olması gerçekten enteresan” diyor. Kırmadı, Gezeravcı’nın deneylerini de bu gözle ele aldı.
“Detaylı baktığımızda evrimsel düşüncenin zaten biyoloji veya tıpla ilgili deneylerin hepsinde ‘implicit’ (örtük) olarak kullanıldığını görüyoruz. Karşılaştırılmalı birçok çalışma yer almış, örneğin mikro-organizmaların veya alglerin yerçekimine nasıl tepki verdikleri, temelinde evrimsel bir sorudur. Yine kanserlerin farklılaşması ve vücudun savunmalarına karşı yeni taktikler geliştirmesi sürecini ‘evrimsiz’ düşünmek mümkün değil. En azından bilimsel bağlam içinde ele alacaksak, kanser genomlarının uzaylılar veya cinler tarafından planlı bir şekilde değiştirildiğini düşünmezsek böyle. Son olarak bazı deneylerde kullanılan CRISPR teknolojisinin temeli de, bakterilerin virüslere karşı geliştirdiği bir savunma sisteminin evrimleşmesi üzerine çalışan gruplar tarafından karakterize edildi.”Gökçümen, Evrim’i “görmek” isteyenlere bir video gönderdi. Buradaki açık mutasyonu doğaüstü bir güçle ilişkilendirmeyeceksek manzara net.
*
Adnan Oktar ve ekibinin Evrim Kuramı karşıtı yayını Yaratılış Atlası 2000’lerin başında Harun Yahya imzasıyla çıktığında tüm medya kuruluşlarına adeta yağdırılmıştı. Çok faydalı oldu; şöyle ki, kitap o kadar ağır ve kalındı ki alçak bilgisayar ekranlarının altına bir-iki tane konduğunda eser istemeden evrimsel bir değişimin önünü almasa da en azından birçok gazeteciyi boyun fıtığından kurtarmıştı.
*
Evin uzayında karşıma çıkan bir sahaf kitabı: Uzay ve Psikoloji. SSCB’nin uzay çalışmaları üzerine, birden Lenin alıntılarıyla kesilebilen ilginç bir derleme. Astronotların (“kozmonot” kullanılmamış) hazırlık süreçleri, haletiruhiye, bu alandaki deneyler… Astronotların nasıl besleneceklerinin aslında zaman içinde gelişen bir dert olduğunu görüyorsunuz. Tek hücreli alglerin astronotların beslenmesinde kullanımına yönelik deneyler 1950’lerde başlamış. Gezeravcı’nın ilerideki uzay misyonlarını hesaba katan deneylerinden biri de muhtelif mikroalg türlerinin dayanıklılığı üzerineydi.
*
Alper Gezeravcı’nın yolculuğu yeme içme temasında daha ziyade fazlaca özlediği “güveç” ile hafızalara nakşoldu. Dönünce yemiştir herhalde doyasıya. Bir de nasıl bir dram olarak düşünülüyorsa şöyle haber başlıkları atıldı o yokken: “Uzayda 18 gündür ekmek yemedi!”
Yörük kökenlerini sıkça anan Gezeravcı’nın soyadının da bu göçer köklerin izini taşıdığı söyleniyor. Bir yandan “gezeravcı” insanlığın avcı toplayıcı dönemini çağrıştıran nadir Türkçe soyadlardan olabilir.
Hayatta kalmayı başarmış son insan türü olarak, akraba türlerimizden izler taşıyan beslenme biçimimiz de bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesine dayanan bir Evrim hikâyesi aslında. Hele ekmeği, bugünün ekmeklik buğdayına uzanan bir melezlenme ve evrimleşme serüvenine borçluyuz. Üstelik bu serüvenin en eski kayıtları bu topraklarda.
*
Ramazan ayı hudutlarına olduğumuzdan zihinde buraya bir Umut Sarıkaya karikatürü bağlanıyor. “Ateizm ve pide” başlıklı bir panel ve karar: “yiyen yesin”.
Not:
1984’te Süreç Yayınları’nın bastığı Uzay ve Psikoloji kitabını üstelik Sibel Özbudun çevirmiş. Ekmek ve daha fazlasının yer aldığı, Jonathan Silvertown’ın Darwin’le Akşam Yemeği kitabı Can Evren Topaktaş çevirisiyle Kolektif Kitap’tan.
Kadim ve güncel evrim tartışmaları için Açık Radyo’nun Açık Bilinç programı, ayrıca evrimagaci.org tavsiyedir.