Birkaç gün önce Yusuf Gürsucu’nun JES’lerle ilgili şirketlerin yeni hedefini aktaran yazısında tarım alanlarını, yaşamı yok eden yenilenebilir enerji yatırım sömürü sürecine yeraltı katmanlarındaki elementlerin eldesinin de eklenmekte olduğu aktarıldı
Ekoloji Politik grubunun Aralık 2023 tarihli COP28 zirvesinden sonra aktardığı süreç değerlendirmesinde kapitalist sistemin yeşil makyajı ile kendini yeniden ürettiği süreçlere işaret edilmiş ve bu süreçlerin kronolojisi ve hedefleri aktarılmıştı. Paris İklim Anlaşması’nın ardından AB Komisyonu tarafından 2019’da Avrupa Yeşil Mutabakatı açıklanması, “2050 yılında net sıfır sera gazı emisyonları hedefi ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı, modern, kaynak-verimli ve rekabetçi bir ekonomiye sahip, AB’yi adil ve müreffeh bir topluma dönüştürmeyi amaçlayan yeni bir büyüme stratejisidir” belirlemesi, mutabakatın temel amacının Paris İklim Anlaşması hedeflerine ulaşılması ve ekonomik ve sosyal anlamda büyük çaplı bir dönüşümün başlatılması olarak özetlendiği, 2 Şubat 2022’de de AB Komisyonu tarafından nükleer enerji üretiminin düşük karbonlu üretim olduğu kabulü, nükleer üretimler ve doğalgaza dayalı enerji üretimleri sürdürülebilir üretim kapsamına sokulduğu, atmosfere karbon emisyonu salmayan üretimlerin kapsamının genişletildiği hatırlatılmıştı.
2023 yılı Aralık ayı başında ise Avrupa Parlamentosu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından kritik ham maddeler bildirgesi/düzenlemesi ile Yeşil ve dijital geleceğin kritik ham madde düzenlemesinin gerekli olduğu eklendiği belirtilmişti. Kritik elementlerin AB’nin iklim hedeflerine ulaşılmasını sağlayacak anahtar önemde teknolojiler -rüzgâr santralleri vb. yenilenebilir enerji üretimleri, hidrojen depolama veya aküler/bataryalar gibi anahtar üretim teknolojileri- için gerekli ve zorunlu olduğu vurgulandığı bu hatırlatmaya sürecin nasıl işletildiği ve yok oluşun nasıl yenilenebilir, yinelenebilir boyuta sokulduğu belirlemesi yapılmıştı.
Uluslararası enerji ajansı 2050 yılına kadar net sıfır sera etkisine ulaşılması için çıkarılması gereken bu “kritik” hammaddenin miktarlarını ve hangi üretimler için olduğunu tüm açıklığı ile vermekte. Örneğin lityum 2020 yılına oranla 42 kat daha fazla 2040’a kadar çıkarılmalı. Uluslararası enerji ajansı 2020 yılında toplamda yaklaşık 8 milyon ton yenilenebilir enerji üretimleri için kullanılan metallerin (çelik ve alüminyum hariç) 2050 yılında 40 milyon tonu geçmesini öngörüyor. Bu üretimlerin başında elektrikli işletim sistemleri var (akıllandırılmış yapılar, elektrikle çalışan araçlar, depolama sistemleri/bataryalar). Örneğin elektrikli bir araç için yaklaşık 70 kg lityum, 55 kg bakır, 140 kg kobalt, 130 kg mangan, 100 kg nikel kullanılması gerekiyor. Yeşil mavi fonlarla teşviklendirilen yeşil ekonomi projeksiyonuna göre dünyadaki katmanların içinden bugüne değin çıkarılan tüm “kritik ve çıkarılması zorunlu ham maddelerin”/ metallerin 42 kat fazlasının çıkarılması hedefleniyor.
1MW RES üretimi için yaklaşık 10.000 kg çinko, 5000 kg grafit, 5000 kg krom, 4000 kg mangan, 3000 kg nikel, 3500 kg bakır vd. elementlerin çıkarılması gerekiyor. 1 MW GES için 7000 kg silikon, 5500 kg bakır vd.leri gerekiyor.
Türkiye bir yandan yeşil, mavi fonlara talip olurken diğer yandan “yenilenebilir” yatırımlar için gereken yeşil ekonominin “kritik” ham madde olarak tanımladığı, lityum, grafit, kobalt, nikel, bakır, krom, çinko vd. Metal ve yarı metallerin çıkarılması ülke genelinde hızlanmakta.
Sadece Aydın’da tarım alanlarını yaşamı yok etmekte olan, “yenilenebilir enerji üretimi” tanımlamasındaki JES’lere GES’lere ve RES’lere ocak ayı içinde eklenenlere bir bakalım, hepimiz – yanımızda olun, yaşamımıza saldırıyorlar- diyen Bozdoğanlıların, Buharkentlilerin, Karpuzluların, Kuyucaklıların çığlığı bu stratejilerin nasıl hızla yaşama geçtiğinin yakıcılığını açığa çıkarıyor.
Aydın Bozdoğan’da tarım alanlarına yapılmak üzere ÇED süreci başlatılan 19 Şubat 2024’te 10 MW’e GES (Depower şirketi tarafından), 13 Şubat’ta (Zorlu enerji) 50 MW’e JES, 29 Ocak’ta Kuyucak’ta (Zorlu enerji) 50 MW’e JES, 28 Aralık 2023’te (Ülpaş İnşaat) 2.23 MW’e GES,
5 Şubat’ta ÇED gerekli değil kararı ile izin verilen; Buharkent’te MRT Maden şirketi tarafından 2.5 MW’elik GES, Köşk’te 30 Ocak’ta (Menderes enerji şirketi) JES.
Sadece Aydın da ve sadece son iki ayda hızlanan JES, GES, RES saldırılarına bu enerji yatırımları için kullanılacak kendi deyimleri ile “kritik” madenleri de eklediğimizde sizce daha kaç İliç katliamını yaşayacağız ya da daha kaç kez yenilenebilir enerjiye yaşadığımız krizlerin çözümüdür diye düşünüp saldırı mekanizmasına teşvik verme eğilimi daha kaç yıl sürer? Daha kaç kez aklımızı ve yaşamı hiçe saymalarına kayıtsız sessiz kalırız?
Kısaca siyasi iktidar genel seçimlerden kazanımla çıkmanın zaferini yerel seçimlere doğru giderken hızlandırarak doğal alanları, tarım alanlarını hızla sermaye birikimine açmaya devam ederek sürdürüyor. Egemen siyaset bir yandan doğal alanları sermayeye açarken, kapitalizmle yol yürüyüşünü sürdürüyor.
Bu saldırgan kapitalist süreçlere karşı tek güç bu sistemi değiştirme iradesine sahip olan, özgür sömürüsüz bir yaşamın mümkün olduğunu düşünen ve eyleyenlerdir. Yaşamı, doğal alanları egemen sistemin sömürüsüne, yıkımına karşı koruma iradesine sahip olan halklar olduğu ve değiştirme gücünün bu iradede saklı olduğunu biliyoruz. Sömürüsüz şiddetsiz bir yaşamı kurmaktan vazgeçmeyenler olarak, seçimlerin sonuçları ne olursa olsun yaşamdan yana tutum almaktan vazgeçmeyeceğiz.