Türkiyede yerel seçimlere günler kaldı. Önceki makalemde de olduğu gibi, konuya kısaca da olsa deyindim. Yine de yeri geldikçe deyinecem. Olayı ele alırken, Türkiye içinde yaşayan biri değil, K. Kıbrısta yaşayan biyer olarak dokunduğumu da mutlaka göz önünde tutun. Elbet içinde olma veya oy kulanmamama durumuna rağmen her yönüyle netkilenen sömürgesel ilhak alanından baktığımı da bilmek önemlidir. Bu yüzden bazen değişik nedenlerle konuşturulmayan veya konuşulmayanları da yazmam normaldır. Hat da tarafların çıkarı nedeni öne çıkarmadıkalrını da belirtmem de olasıdır. Bir de direk bizim ders alma veya etkilenme derecelerimiz de vardır. Bunlar zaman zaman farklılaşılması da doğaldır. Kısaca, değişik yöneliryle Türkiyeleşsek de konum nedeniyle bazen farklı yorumlama gerekçeleri de olur. Tabi ki K. Kırısın gidişatına konulan politikaları da damıtmak zorunludur.
İlgili bakışla iki olguya dokunacam. Birincisi direk K. Kıbrıs tartışmalarına yönelik olanıdır. Ötekisi ise salt yerel seçimlerle gündemleştirilen, öteki zamanda yok saydırtılıp başka alana sokulan konu olacaktır.****
Sanırım en başta takkeci gazetecielri dinleyerek gerçeğe ulaştığını inanlara yönelik derstir. Konuları dar K. Kıbrısa sıkıştıran, Tüürkiyeyi hala buradaki yaşam için “iyilik” isteyen algısyla sığıntı yaratanlara uyarı gelmesi gerekir. Başta belirtiğim gibi şanlı takkeci gazetecilerin de arada bağırdıkları gerçekler vardı. K. Kıbrısın sömürgesel veya TC yönelik ilhaklaşma politik gelişmeler yerine hep iç politik temel hatalarla olguyu anlatanlara olacak. Bazen cıyak cıyak sesleriyle tüm suçu parlementer rejime yükleyenler vardır. Öyle ki çarenin başkanlık sistemi olduğu seçeneğini de sesleri cıyaklaştıkça bağırmaktadırlar. Başkanlık ve teknokrat kabine sorunuyla rüşvetin dahi durdurulacağını ilan ediyorlar. Hemen kritik tehlike olmadığı iin kimi ahali de gayet güzel memleketin kurtuluşunun “başkanlık rejimi” olduğunu anlatıyorlar. Tabi takkeci gazetecilerden birinin de başkan olmasını söyleyen de cabasıdır. Hindi gibi kabaran takkeci gazeteci de seçenek bulmuş gibi de hayıflanır.
Fakat son TC yerel seçimlerinde de görüldüğü gibi bu kocaman ciyaklı haykırış da masal dahi olamadı. Tabi Türkiyeyen dokunulmaması gerekçesi nedeniyle onlar “tarafsız demokrat medyalarında” bunları koymazlar. Son Türkiye ekranlarına bakın. Tüm bakanlar meydanda. Arabaların üstüne çıkıp AKP adayı ile birlikte probaganda yapıorlar. Bazı yerlerde ordu mensupları dahi propagandaya katılıyor. Aklıma hemen kendini şaheser demokrat sendikacı ve şimdi yayıncı gelir: şanlı önerisi şu: bakanlar vekil değil de teknokrat olursa, memlekete düzelir” önerisi gelir. Takkeci gazetecinin ısrarla başkanlık rejimine geçilsin denip herşeyin kalkalcağı lafları sıralanır. Ama örnekleştirdikleri ve her koşulda bize yardımcı olduğunu belirtikleri Türkiyede olanları hiç söylemezler. Türkiyede hem de yerel seçimler sürecinde teknokrat atanmış adı bakan ama başkanlık gücüyle atanan memur olan makamcılar, arabaların başında, esnaf kapısında parti adayı ile gezip probaganda yapıyor. Hele övülen içişleri bakanı da istanbulda dolaşınca, kimileri şaşırdı. Çünkü sistemi yorumlama veya kurumsal oluşumları hiç gözetmeden lafazanlıkla siyaset demorkasiciliği oynanıyor.
Bu yaşanan gerçek dahi burada hele de tek adamlı işbirlikçilik olunca nelerin olacağı da kesin. Buranın efendisi Türkiyede bunlar olurken, TC elçisinin hat da Türkiyeden gelen birokrat uygulaması ortadayken, sistemi başkanlıkla sınırlayıp seçenekleştirmenin teslimieytin daha da tekleşip kolaylaşan akışını sağlayacağı da kesin. Ama ahali hemen gayet münasip övgülerle “ne güzel söylüyor, sizin dediğiniz gibi” denip başkanlık önerilerine destek yağdırılıyor. Son yerel seçimler başkanlık sisteminin de yeniden hayata geçen baskı devlet sisteminin nasıl olacağının kanıtlarıyla doludur.
****
Gelelim ikinci konuya: sık sık konuşturulan, çoğu bilinmeden tek taraflı probaganda kullanımlı Kürt sorununa. Her seçim dönemi, özellikle de son seçimler akışında Kürtler olayı oy hesaplamasında önemli hale geldi. Oy hesabına gelince de Kürt konusu daha bir seçim havasıyla gündemleştirildi. Oy alma adına destek istenilme politik hamleleri oluyor. Olunca da Kürt konsu da konuşulur elbet. Konuşulunca da kısgaç başlar: hem oy isteği var, hem de devlet politikası nedeniyle ret edilme koşulu tabudur. Bu arada bir derede iki sıkışma halidir. Fakat, seçim var ve oy ihdiyacı oluyor. Hem destek istenir, hem de yanında görünmeme paradoksu daha ilk adımla başlar. Kürtlerin açık desteği ama görüşme dahi tehlikeli olan ikilem hemen gündemi sarsar. Sarsınca da karşıt için de probagand başlar. Yalan bilgiler, sahte videyolar havada uçuşur. Bunlar devlet eksenli gerçeğin ta kendisidir. Görülür ki Türkiyenin devlet politikasının nedenli Kürtlerle kopuk olduğunu anlatmaya yetip artıyor.
Tabi Türkiyede devlet bakışlı ve sınırlı olunca salt kime destekle sınırlı. Ondansonra olay unutulur. Devlet politikasının geçerliği yeniden başlar. Bir öneki seçimi hatırlayın: Kürtlerden batıda destek istenirken, Kürtler de özellikle HDP destek verirken, doğu coğraflyalarında ayni partiler HDP gibi partilere destek vermediler. Hat da Iğdır gibi yerleşimlerde resmen bazı muhalif partiler MHP veya AKP partilerine destek verdiler. Böylesi iki yüzlülük de var.
Unutulan başka gerçek de Kürt sorunu artık salt tek ülke değil Ortadoğulaşmasıdır. Nitekim, son dönemde bir yandan Türkiye yerel seçim için kürt oylar istenirken, ayni anda başta Suriye ve Iraktaki Kürtlere karşı operasyon için bölgesel itifaklar aranmaktadır. Dahası, Amerika ve Rusyanın ikna edilmesine de çalışılınıyor. Ama bölgede operasyon yapılacak Kürt kesimlerin Türkiyedeki yakın taraftarlarından da oy avına çıkılıyor. Türkiyedeki devlet partielri genelde anti Kürt bölgesel politikaları destekliyor. Aslında zamanında türkiye içi katılyamlara da onay verdiler. Ama şimdi seçin; nedense kürt oylarına ihtiyaç var. hem Kürt oylar isteniyor, ama kendilerine yaklaşmayınca da inanılmaz saldırılar geliyor.
Kabullenmelidir ki bu kısgaçta, hem güncel seçimler hem tüm süreç içinde, dış politik Kürt bakışlarındaki çelişkili ama hala anti ürt devlet güvenlik politikası nedeniyle oluşan Kürt partielrinde de dalgalanmalar veya zamana göre tavır koymada çelişkiler çıkması da normaldır. unutmayalım. Artık kürt kartı Türkiye sınırlarını çoktan aştı. Hat da Türkiye devleti bu konuda kararlı. Suriye ve ırakta yerleşmek için kürtlere karşı güvenlik kartını hep kulandı. Kulanırken de örneğin Suriyede cihatçılarla nasıl tanpon bölge kurduğu da kesin. Ama yine de devlet partileri ısrarla Kürtlerin oylarını kendilerine verip karşıtlarını yenme taktiğine sarılıyor. Tabi ki ayni tutumu öreğin Kars, Iğdır veya Siyirti kendileri yapmak istemiyorlar. DEM destekler olmak istemiyorlar. Fakat, kendilerini desteklesin denilmektedir.
Bu döngü elbet Nisan başında bitecek. Yine bildik devlet politikasıyla batı tüm tartışmaları ve destekleri unutacak. Yarın Kuzay Doğu Suriye veya ıraktaki Kürtlere yönelik hamlelerde hepsi güvenlik adına yeniden oldukları yerde duracak. Kürt seçmeninin bir kısmı da “niye oy verdik” sorularını kendilerine sunacak. Hele de öncesi olduğu gibi kayumlar gelip batı sesizleşip izlediği zaman da yeniden kağos döngüsü işlemeye devam edecek. Sonrası mı: anayasa değişimindeki oy veya seçim süreçlerinde yeniden kürt konusunda oy ihdiyacı olunca işler başlayacak. Unutmadan; kürtlerin dört coğrafyaya dağıtıldığı, kendi aralarında da farklı örgütler olduğunu, geniş kürt yerleşim yerleri için hesaplar yapıldığı da akılda olarak konu anlaşılmaya çalışılınması şart. Boşuna Türkiye çevrelerinin devlet eksenlisi Kürt koridoru ve güvenlik derken, yeni tanpon bölge ile toprak kazanmayı da siyasallaştırmadı. Amerikaya dek varan kürt görüşmeleri yapılmadı.
Bilmem; K. Kıbrısta kaçı bu deyerlendirmeği yapıyor.