Cumhurbaşkanı Erdoğan oldukça kalabalık bir heyetle Irak’taydı. Bağdat’ın ardından Erbil’i de ziyaret eden Erdoğan ve beraberindeki heyetin ziyareti aylar süren ön hazırlığın ardından geldi. Geçtiğimiz aylarda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Müsteşarı İbrahim Kalın ve Savunma Bakanı Yaşar Güler de hem Bağdat’a hem de Erbil’e gitmişti.
Ziyaret çerçevesinde çok sayıda anlaşma ve anlaşma niyeti olarak değerlendirebileceğimiz MOU imzalandı, karşılıklı iyi niyet ve iş birliği niyetlerini belirten açıklamalar yapıldı. Ancak aylardır altyapısı hazırlanan bu ziyaretin 3 önemli sebebi var.
İlk iki sebep Kalkınma Yolu Projesi ve PKK’ya karşı mücadelede iş birliği ki bu iki sebebi madalyonun iki yüzü olarak tanımlamak yanlış olmaz. Çünkü geçtiğimiz haftalarda bu köşede detaylı bir şekilde aktardığım gibi Kalkınma Yolu Projesi ve PKK’ya karşı mücadelede iş birliği başlıkları birbirlerine bağlı.
Bağdat Basra’dan başlayıp Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşması öngörülen Kalkınma Yolu Projesi konusunda çok heyecanlı.
Ankara da elbette Kalkınma Yolu Projesi’ni çok ciddiye alıyor ancak Ankara’nın muradı Bağdat’ı ve Erbil’i PKK’ya karşı mücadelede ortak olarak görmek.
Bu iki başlığı birbirine bağlayan tek sebep bu değil elbette. Kalkınma Yolu Projesi’nin önündeki en büyük engel Irak topraklarındaki güvenlik meselesi ve bu çerçevede özellikle hattın geçeceği güzergahtaki PKK varlığı.
Yani güvenlik sağlanmadan proje hayata geçirilemez, güvenliğin sağlanabilmesi için PKK’nın tehdit olmaktan çıkarılması lazım, bunu da Türkiye tek başına yapamaz ve Bağdat ile Erbil’in tam desteği şart.
Ancak PKK meselesini Türkiye’nin sorunu olarak gören ve bu konuda mesai harcamayan Bağdat’ın bu konuda ne yapacağı hâlâ muamma. Gerçi Bağdat PKK’yı ne olduğu hâlâ meçhul yasaklı örgütler listesine aldığını duyurmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden kısa süre önce de Iraklı üst düzey bir yetkili Irak topraklarındaki PKK’lıları siyasi sığınmacı sayacaklarını ve silah taşımalarının yasaklanacağı gibi bir açıklama yaptı. Bu açıklama Ankara’yı mutlu etse de ortada cevapsız birçok soru var. Mesela PKK’nın Irak içinde sadece Kandil’de olmadığı Kerkük’ten Süleymaniye’ye ve Sincar’a kadar geniş bir alana yayıldığı biliniyor. Dolayısıyla bu bölgelerdeki PKK’lıları silah taşımamaya kim, nasıl ikna edecek ve en önemlisi de Kandil Bağdat’ın bu kararına ne diyor?
Bağdat-Kandil arasında bu yönde görüşmeler var mı yok mu, bilinmez ancak PKK ile iyi ilişkileri olan Bağdat’ın Türkiye’nin baskıları doğrultusunda ne yapacağı, nasıl yapacağı velhasıl PKK konusunda nasıl bir politika belirleyip pratiğe dökeceği meçhul.
Madalyonun diğer yüzündeki mesele olan Kalkınma Yolu Projesi’nin önündeki bir diğer güvenlik sorunu elbette IŞİD ama onu kimse konuşmuyor nedense. Özellikle hattın geçmesi öngörülen Musul ve çevresi dahil geniş bir bölgede örgütün hücre tipi yapıları hâlâ var ve kanlı eylemler gerçekleştirebilecek kadar organize ve güçlü.
Projenin finansmanından Bağdat’ta böylesi bir projeyi gerçekleştirecek irade olup olmadığına kadar birçok soru işareti ve tedirginlik de hâlâ geçerliliğini koruyor.
Türkiye-Irak ilişkilerinde öne çıkan üçüncü sebep ise, Kerkük-Ceyhan boru hattının tekrar faaliyete geçip geçmeyeceği meselesi. Türkiye bu hatta ilişkin anlaşmaları IKBY ile yapmış ve Bağdat buna karşı çıkarak konuyu Uluslararası Tahkim Mahkemesine taşımıştı. Mahkeme IKBY’nin böyle bir anlaşma yapamayacağına karar vermiş ve Türkiye’yi Bağdat’a tazminat ödemeye mahkum etmişti. Velhasıl hat 1 yıldan uzun süredir kapalı ancak Bağdat, bu hatta petrol akışının durmasından kaynaklanan zararın giderek büyüdüğünü fark edip Ankara ile temaslarının gündemine bu konuyu da eklemişti. Son olarak uzun süredir kapalı olan hattın bakımı yapılıp testlerine başlanmıştı. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyaretinde bu hattın tekrar açılmasını ve petrol sevkiyatının başlamasını bekliyordum ancak görünen o ki, bu konuda da iki tarafın istediği ölçüde ilerleme sağlanamamış.
Bu sıraladıklarım Türkiye-Irak arasındaki somut projeler ve konular. Bu konuları önümüzdeki süreçte çok konuşacağız muhtemelen. Ancak Erdoğan’ın Bağdat ziyaretinde öne çıkan bir değişeme de değinmeden geçmemek lazım. O da Türkiye’nin değişen politikası.
Malum Irak zor bir coğrafya. Amerikan işgali sırasında kurumsal yapının çöktüğü ve bir daha da kendine gelemediği çok başlı; devlet içinde devletten güçlü kliklerin olduğu, resmi ordudan güçlü milis güçlerin kol gezdiği bir ülke. Her daim dış etkiye açık hatta, ABD ve İran gibi ülkelerin açıktan birbirlerine gövde gösterileri yaptığı bir saha… Irak’ta hâlâ çeşitli ülkeler kendilerine yakın gruplarla, isimlerle, hareketlerle iş tutuyor. Türkiye de öyle yapıyordu ancak Erdoğan’ın ziyaretinde koltukta oturan kim olursa olsun Bağdat hükümetini muhatap alması, ülkenin çok parçalı yapısını göz önüne alarak Irak gerçeği olan bütün taraflarla görüşmesi önemli.
Irak’taki yerel, bölgesel ve uluslararası aktörlerin, isimlerin hatta şirketlerin Amerika’nın çekilmesi ihtimaline göre pozisyon aldığı bugünlerde Türkiye’nin Irak’taki çok parçalı yapının her parçası ile temas kurarak manevra alanını geniş tutması iki ülke ilişkileri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.