Bir önceki yazımızda “Kendi evimizi süpürelimcilerle*” ilgili bir yazı yazmıştık ( https://www.ykp.org.cy/2024/03/talihsiz-tekerrur-burak-kurtcebe/ ) yazıya buradan ulaşılabilir…
Buradaki temel noktanın ister Avrupalı tarzda bir Sivil Toplumculukla* ya da siyasal partilerle herhangi bir sorunu ön plana çıkaran bireysel ya da kurumsal bir kurum ,
İsterseniz bu kadar politik olmayan bir yerden ülkenin durumuna yalnızca üzülen bir endişeli bir kimse,
İsterseniz mevcutların içerisinde “alternatif” arayan ama bulamayan ve bunun nedenini sorgulayan bir kimse vatandaş olun , kuzeyde ortaya çıkarmış olduğunuz her eleştiri, mücadele biçimi, talep,
Her düşünce ve ifade özgürlüğü,
Her demokratik yenilikçi fikir,
Kendini gerçekleştirememiş her devrimci düşünce,
Kamuda ya da özel sektördeki “radikal” reform talepleriniz,
Yaptığınız büyük ya da küçük çaplı kitlesel eylemler,
İstatistik bilimi ile ilgili olarak ortaya çıkarmaya çalıştığınız veriler*
Sağlık ve eğitimde yapmaya çalıştığınız planlama
Hep bir duvara çarpmışçasına bir yerde tıkanıyor gibi bir his vermektedir…
***
Yakın ya da uzak zamanda kitlesel bir mitinge giden bir vatandaş,
Kendini kuzeydeki yapıda tanımlamaya çalışan LGBT+ bir birey,
Kamudaki eşitsizliklerle alakalı derdi olan ve Göç Yasası dediğimiz yasayla 2011 sonrası ve öncesi çalışanlar arasında yaratılan uçurumu engellemeye çalışan bir sendikacı,
Sağlık alanında elinizdeki verilerle ilaç ve hap ayarlaması yapmaya çalışan bir yönetici,
Sınıfınızda dönem başı olduğu düşünülen sayıda öğrenci için plan yapan bir okul müdürü ya da belediye başkanı
İstatistik kurumunda bir çalışan,
Kamudaki yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışan bir gazeteci,
Ya da bir muhalefet partisi mensubu olabilirsiniz…
Hepiniz görünmez bir duvara toslamış, uçurumun kenarında ya da sınırlarda yaşıyor hissine kapılırsınız ilgili sorunları çözmek için derine indiğinizde …
Peki neden böyle hissediyoruz?
***
Çocukluğumuzdan hatırladığım bir ürün reklamında heyecanla koşarak “ tamam şimdi buldum” ve “hemen onun adı gelir” diyerek popüler olan bir cevap aklıma geldi. Biraz değiştirirsek bulmacayı:
Soldan sağa yedi harf baş harfi T, Yukarıdan aşağıya beş harfli ilk harfi İ…
Peki şu soruyu da ben sorayım : “Cevabı gerçekten bilip anlatırsak ne değişir?”
***
Belirli kişi ve partiler bu sorunun cevabını mümkün olduğu kadar uzağa ertelemektedir. Zira sorunun cevabıyla karşılaşmak Kıbrıs’taki ulusal sorunun çözümü için, barış için, Kıbrıslı Türklerin demokratik ya da siyasal haklarının geri verilmesini istemeye kadar giden uzun ve yalnız kalacaklarını düşündükleri bir yolun kapılarını açabilir haşa!
Nüfusa, dinsel gericiliğe, KKTC hükümetlerinin almış olduğu emek düşmanı yasalara, asgari ücret rezilliğine, sıkıntılara, ilericilere karşı getirilmeye çalışan anti-demokratik uygulamalara en sert tepkiyi göstermeli ve karşısında durmalıyız. Hatta itiraz da etmeliyiz. Çünkü beğenelim ya da beğenmeyelim Kuzeydeki devletsi yapının almış olduğu karar ve uygulamalar yaşamımızı etkilemektedir! Ve solun en az bunlarla birlikte Kıbrıs Sorunu da hayati bir mesele olarak karşısında durmaktadır.
Ama ister kabul edelim, istersek etmeyelim, gündelik taleplerle ilgilenelim deyip Kıbrıslı Türklerin dünyalı olması için, bir kimlikleri olması için, dünyada yer edinmesi için, ticaret yapabilmesi için, emeğinin değeri olması için, tüketici haklarının olması için, bozuk da olsa uluslararası bir hukukun parçası olabilmek için, gerçek tapulara, diplomalara, ilaçlara sahip olabilmek için , yeni iş alanlarına sahip olarak devlet kapılarında herhangi bir partinin yalakası olmamak için bu düzende nereye kadar ilerleyebileceğimizle ilgili soru işaretleri bakidir!
Ekonomik sorunlar için birbirlerinden farklı çözüm önerileri de yoktur meclistekilerin…
Kuzey’de yaratılan yapıyla ve kendi kavramlarıyla buradan Dikilitaş’a kadar ilgilenerek aslında dünyada da düşüncelerinin çok bir karşılığı olmadığıyla yüzleşemiyorlar belki de…
Belki de Kıbrıs Sorunu çözülünce yeni konjonktürde kendilerine bir yer kalmayacağından korkuyorlardır…
****
Notlar *- Kendi evimizi süpürelim sloganı DP-UG tarafından kullanılan bir siyasal argümandı. Parti o dönem bulunduğu konum itibarıyla Kıbrıs Konusunda katı bir evet ya da hayır diyemeyeceğinden Kıbrıs Sorununu konjonktür ya da hükümet ortağının kim olacağına göre çözüp çözmeme durumunun ortaya çıkacağı gerçeğinden hareketle bir argüman geliştirmiştir. HP’nin ilk dönem tavrı da bu şekildedir. Dörtlü hükümet döneminde Kıbrıs Sorununun çözümüne karşılık katı bir tavır al(a)mayan HP daha sonra UBP ile hükümet kurunca “iki ayrı devlet tezini” yeniden gündeme getirdi. Zeki Çeler’in TDP başkanı olmasıyla birlikte yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere TDP’de gündelik taleplere ağırlık verecek ( https://www.yeniduzen.com/celerin-bos-sayfalari-21684yy.htm ). BY ise zaman zaman solu “Kıbrıs Sorununa odaklanarak gündelik hayattan koptuğuyla” ilgili tarzda eleştirilerde bulunmaktadır. (https://www.kibrispostasi.com/c35-KIBRIS_HABERLERI/n505587-munur-rahvancioglu-kibris-cumhuriyeti-egemenlerinden-kibrisli-turklerin-hayrina-bir-sey-beklemiyoruz https://www.ozgurgazetekibris.com/kose-yazarlarimiz/137168-kibris-sorunu-nasil-cozulur.html )
** 80’ler ve 90’larda muhalif tabanlı, sistemle sorunu olan gençler sol-sosyalist partilere üye olup mücadele ederken bugünkü durumda AB tarafından fonlanan STÖ görünümlü yapılarda fon kovalamaktadır ve bu sol için ciddi bir meseledir…*** Diren İstatistik !