Günümüz sanatını anlatmak mı, güncel sanat konularını tartışmak mı?
Özgür Gazete okuyucuları ile düşüncelerimi paylaşmaya başladığım günden beridir kendime en çok sorduğum sorudur bu.
Bir yanım, ilk yazımda bahsettiğim “geniş bir yelpazede sanat ve kültür üzerine” dünyada tartışılan konular üzerine sohbet etmek isterken, diğer yanım kavramsal işlerle ilgili daha fazla tartışma alanına girilmesine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Sanat algısı dediğimiz yere dönüyoruz her seferinde. Bu benim de çıkmazım diyebilirim aslında. Çünkü konu hep yaşadığımız yere geliyor sonuç olarak.
Bu coğrafya çerçevesinde düşünmek ya da bunun dışına çıkmak. Buranın ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmek ve ona cevap vermeye çalışmak ya da kendi düşünsel yaşam alanını yaratmak ve oralarda kalmak.
Kıbrıs’ta yaşayıp da ikinci alanda kalabilmek çok zor. Politika içimize işlemiş durumda çünkü. Kıbrıs sorunu hayatımızın her yerinde. Ve artık bunun ötesinde –hatta çok ötesinde– bir durum söz konusu.
Kolonileştirilme ve bununla beraber siyasi ve ahlaki çürüme hat safhada artık. Hal böyle iken gel de anthropocene konuş. Bazen olamıyor işte. Çıkmıyor.
“Politik olmayan şiirler yazmak için kuşları işitmeliyim önce, kuşları işitebilmem içinse savaş jetleri susmalı” demiş Marwan Makhoul.
Filistinli bir baba ile Lübnanlı bir annenin oğlu olarak Filistin’in bir köyünde dünyaya gelmiş. Simge Çerkezoğlu da harika bir röportaj yapmış onunla. (Yenidüzen, 7 Nisan 2024, Özel Röportaj)
Bu şiiri 2015 yılında yazmış ama Gazze’nin şu anki durumunu nasıl da etkileyici biçimde anlatıyor. Makhoul bunu doğrudan kendi sanatı üzerinden anlatmış.
Benim yaşadığım ikilemse devam ediyor. Bir yandan işlerimi yapmaya ve bambaşka şeyler okumaya ve düşünmeye devam ediyorum, diğer yandan ise sanat üzerine tartışalım diyorum.
Ama sıra buraya gelene kadar bu yaşam alanından ve düşünme biçiminden çok uzak olduğumuzu görmek de üzüyor beni doğrusu.
İşte tam da bu Kıbrıs sorunu dediğimiz şey.
Ömür törpüsü resmen. En mutlu anlarında bile denizlerdeki göz gibi gelip seni alıp içine çekebiliyor.
Bu hissiyattan çıkmanın en güzel yolu ne dersiniz?
Benim için kafamın içindeki karışıklığı anlatacak malzemelere dalma ve üretime geçme.
Peki ya sizin çıkış noktanız ne?