Daha önceki makalelerimde de uyardım: mutlaka Annan planını gerçekleriyle birlikte değerlendirmek önemlidir. Bu boşluk brakıldıkça, giderek bazı durumlar yok saydırtılarak, güncel çıkara göre tartıştırılan Annan planıyla başbaşa kalacağız. Nitekim referandumun yirminci yılında bunu da yaşadık. Bazı hesaplarla birlikte CTP Annan planını gündemleştirdi. Yıl dönümüne doğru panelden konsere varan etkinlikler zinciri yapıldı. Öyle yapıldı ki Annan planı panelerinde CTP kesimi dışında Serdarı saymazsak kimseye yer vermedi. Güneyden de Akel eksenli kesimlerle tam bir tek tip yörüngeli tartışmalı paneller gerçekleştirildi. Elbet bu durum hedefe göre de şekilendi.
Sisteme dokunmadan ve klasik algı operasyonlu “evet hayır” ikilemiyle gelecek nameli romatizimle taraftarlar memnun edildi. Böylelikle oluşan gelişme ile algılar havada uçuştu. Belli olan başta Tufan bey saray hesabına doğru hamleler yaptı. İşin içinde amaç olunca da konu edilen Annan planının önemli gerçekleri yok saydırtıldı. Hele de geçmişle yüzleşme gerektiren duruşlar akla hiç konulmadı. CTP evete sığınıp kendine ontarak adeta ben varımla AKP mesajıyla dolu dolu probaganda yaptı. Akel ise takındığı bazı tavırları dahi açıklamayacak derecede konudan kaçmaya uğraştı. Sonuçta günümüz ezber ile kendini kurtaran çıkar kısgacında ama bol şovlu paneler ve sonunda konserle Annan referandumu yıl dönümü geçiştirildi. Siyadsal mesaj da çakıldı. Koltuğa hazırız…
Konu böyle olunca Annan planı değil de ağırlıklı gelecek koltuk hesabıyla süreç geçildi. Zaten insanlar çoğu kırılgan noktayı unutular.. Akel kendine güvence dahi verilmediğini net şekilde anlatmadı. CTP ise ağırlıklı olarak günümüz koltukçuları saldırıya koyarak, dönemdeki Denktaş AKP gerçeklerine kendi alehine oalcakları hiç konuşturtmadı. Örnek mi, Kopenhak zirvesinde türk tarafının imzalamaması kararı Türkiye de karar verildi. Denktaştan Anıta, generalerden bakanlara olan konseyde alındı. Onun için, Tahsin gönderildi. Tahsin de saklanarak imzalamadı. Bu Kopenhak hikayesi şuydu: AB üyeliği imzalanacaktı. Türkiye devleti tüm taraflarıyla kendinin olmadığı yere imza atılmasını istemiyordu. Denktaş da aynen çakışıyordu. Sonuçta Kıbrıs AB üyeliğini imzalayıp üyelik sonuna gelirken, Kuzey Türkiyenin de onayı ile resmen dışta kaldı. Sonra Denktaş gayet rahat yerini mehmedaliye devreti. Bu yunuşak dosça geçiş ise plan sonrası Mehmedaliyi saraya dek taşıdı.
Tabi bu arada dörtlü liderler görüşmeleri de oldu. Bunlara hiç dokunulmadı. Hat da kocaman yalanı CTP yetkilileri belirti: “öyle bir şey yok, brakın görüşmeği telefonu dahi bilmiyoruz” denilirdi. Gerçek ortaya çıkınca da açıkça Ömer Kalyoncu “yalanı cTP yi kurtarmak için söledim” dedi.
Sıralamaya başladığım konuları çok daha fazla artırma şansım var. fakat değişmeyen önemli tutum, eğer biz her konuda olduğu gibi Annan planı dönemini de otosansürlerle kavrarsak, hep birilerini koltuklara oturtma dışında bir işe yaramaz. Zaten Annan planı tartışılırken Avrupaya giden bazı arkadaşlar bana “bu bir proje denemesidir, anlaşma falan yok” diyorlardı. Öyle doğru çıktılar ki imzalanmayan anlaşma nasıl anlaşmadır sorgusunu dahi yapadık. Kabul edilse dahi uygulanma garantisi olmayan referandum oluyordu. Unun için değilmi ki Akelin istediği Güvenlik konseği garanti uygulaması dahi verilmedi. Üstelik Apdulah Gül açıkça “bize söz verdiniz ki uygulanmayacak diye evet diyorduz” sözleri altın harf gibi itiraftı…
Tekrar edelim: özellikle de uyarının bıçak gibi saplanma derecesine gelmeden karar verelim: Annan planını özüyle ve olanlarıyla birlikte değerlendirmek aciliktir. Bu boşluk kaldıkça tıpkı şimdi olduğu gibi evetin algı operasyonu ile Tufanın saray sevdasına su taşımış olacağız. CTP oyunu iyi yeniden oynadı. Tam kendileri gibi. Akeli öyle kısgaca aldı ki hem konuşturtu hem de neden hayıra kaydığını da açıklatmadı. Böylelikle adeta silikleşen Mehmedali gibi kişiler yeniden Annan planı algı oyuncusu olarak piyasada dolaşmaya başladı. Atıp tutukları da gırla. Öyle gırla ki ilhak politik tutumları dahi çözüm hesabıyla yapılan ince durum diye saçmalayarak taraftarlarına da gaz vermeye devam etmektedir.
Bir Annan planı tartışmalı günler geçirdik. Koltukçular pek de teslimiyetin sisinden kurtulamayıp sesizleştiler. Sadece sanki onlar evet demiş gibi kendilerini övdüler. Karşıt rum suçlaması ikili rollerle donatıldı. Kimisi rum uzlaşmaz, kimisi de biz evet dedikle işbirlikçi koltuk oyunlarını sahnede kendi kendilerine oynadı. Panelerin bence en önemli dersi, tek tip olmanın acı gerçekleridir. Ama Annan planının artık yaşananı değil günümüz ihtiyaç ilaç kulanım durumlarıyla konuşturulmasıdır. Varsın ötekiler de iyice yalnızlaşıp bu meydandan foncu söylemlerle çözüm beklesinler.
Son bir not: öyle saçmalama ve kandırmacılıklar oluyor ki demeğin gitsin: örnek, geçiş kapılarını dahi Annan planıyla özdeşleştirilmeler bolca yapılyor. Takeci gazetecilerden CTP dek. Oysa geçiş kapılarının açılmasının önemli nedeni Ahmet Cavitin kazandığı AİHM kararıdır. Devamının geleceği de kesindi. Onun için Türkiye daha fazla ceza almama adına kararı kabul etti. Öyle oldu ki Almanyanın sesi kapılar açılırken ki bizim koltukçulara sorduğu sorularla anladım. Kapılardan insanlar geçerken, Eroğlu ve Ertoğruloğlu ilgili ratyoya “birkaç gün sonra ancak açılır” diyecek derecede konudan uzaktılar. Anlayacağınız, geçiş kapıları açılırken daha Annan planı net yoktu. Bu dahi saptırıldı. Tekrarla, onun için bence acil olarak Annan planı süreci mutlaka gerçekleriyle deyerlendirilmesi şart.