Ülkemizde çevre felaketlerinin önüne bir türlü geçilemiyor.
Tüm dünyayı etkisi altına alan iklim değişikliği bir ada ülkesi olan Kıbrıs’ı da derinden sarsarken, Kuzey Kıbrıs’ta su, ormanlık alanlar, dağlar ve bunun gibi birçok alan katledilmeye devam ediyor.
Türkiye’den gelen suyun ardından derelerin ve göletlerin düzenlenmesi, yağmur sularının tutulması planlanmasına rağmen bu adımlar atılmazken, 2050’ye kadar bitmesi öngörülen 38 milyon metre küp su ise 2024’te kullanıldı.
Yeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel, Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu Yeniçağ Güncel programına katılarak, çevre konusunda yaşanan sıkıntılara dikkat çekti.
Tel, Türkiye’de su krizi yaşanmasına rağmen Mesarya için ülkeye su gönderileceği düşüncesinin hayal olduğunu belirterek, bunun yanında yetkililerin suyun korunabilmesi için hiçbir adım atmadığını vurguladı.
Türkiye’deki Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin yarattığı sorunlara dikkat çeken Tel, bunun yanında yeni bir taş ocağı başvurusunun bulunduğunu, böyle bir izin verilmesi durumunda hukuki süreç başlatacaklarını bildirdi.
“Türkiye’den su geldi ama yapılması gerekenler yapılmadı”
Yeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel, ülkede hiçbir şeyin iyiye gitmediğini, su konusunun da buna dahil olduğunu belirterek, Türkiye’den su geleceği dönemde çevre örgütleri olarak buna karşı çıktıklarını anımsattı.
Tel, o dönem eskilerin söylemi olan “Taşıma suyuyla değirmen dönmez” ifadelerini kullandıklarını kaydederek, bu ifadeler kullanılırken şu an yaşananların öngörüldüğünü anlattı.
Türkiye’den su geleceği dönemde su kullanımının 2050’ye kadar 38 milyon metre küpe ulaşacağının planlandığını hatırlatan Tel, bu miktara 2024 yılında ulaşıldığını vurguladı.
Tel, Yer Bilimleri Mühendisleri Odası’nın su durumunu yakın zamanda tüm verileriyle birlikte açıkladığını dile getirerek, “Her zamanki gibi bir yerlerden bir şeyler bulduk ama taş taş üstüne koymadık. Su geldi, su geldiğinde dinlendirecek, akiferlerimizi dolduracaktık. Göletlerimizle ilgili düzenlemeler yapacaktık. Derelerle ilgili de çalışmalar yapacaktık. Bunların hiçbirini yapmadık. Yağmur yağdığında suyu değerlendirmek için de hiçbir şey yapmadık. Geldiğimiz durumda 2050’ye kadar kullanılması öngörülen 38 milyon metre küp su miktarını 2024’te kullanmış olduk” şeklinde konuştu.
Bu öngörüler yapılırken dünyadaki iklim krizi gerçeğinin de ön planda olmadığına işaret eden Tel, şu anda buna bağlı olarak çok kötü durumda olunduğunun bilim insanları tarafından söylendiğini açıkladı.
Tel, Kıbrıs’ın Avrupa ülkelerinin iklim krizinden en çok etkilenecek bölgelerinden birisinde yer aldığına dikkat çekerek, ada ülkesi olunmasından dolayı hava olaylarından da daha çok etkileneceğini söyledi.
Bu durumun Kıbrıs’ı Avrupa’daki ve dünyadaki ülkelere göre daha savunmasız hâle getirmekte olduğu üzerinde duran Tel, buna rağmen suya yönelik hiçbir önlem alınmadığının altını çizdi.
“Nüfus bilinmeden yapılacak planlar doğru olmayacak”
Tel, bunun yanından ülkedeki nüfus gerçeğinin de konuşulması gerektiğini belirterek, bu su gelirken dereleri, göletleri düzenleme, suyu koruma gibi yapılması gerekenlerin yapılmadığını kaydetti.
Ülkede yaşanan sorunların nüfus politikasının olmamasından kaynaklandığını dile getiren Tel, su konusunun da bunlardan birisi olduğunu ifade etti.
Tel, dünyada gıda güvenliği ve suya ulaşım konuşulurken ve bunlarla ilgili planlama yapılırken nüfus üzerinden hareket edildiğine işaret ederek, nüfusu bilinmeyen Kuzey Kıbrıs’ta buna yönelik bir planlama yapılmasının beklenemeyeceğini vurguladı.
Yapılacak planlamanın söylenen nüfus üzerinden yapılmasının da doğru olmayacağına dikkat çeken Tel, gerçeklerin mevcut nüfus sayısıyla örtüşmediğinin altını çizdi.
Tel, Türkiye’de su rezervlerinin gerilediğini ve su krizi yaşandığını anlatarak, buna rağmen Türkiye’nin ülkeye su göndereceğini ve bu suyun dev borularla Mesarya’ya gideceği hayallerini kurulduğunu bildirdi.
Ülkede akan derelerin önüne barajlar konulduğu zaman bile Güney’deki derelerden gelen suyun bazı zamanlar gelmediğini belirten Tel, bunlarla ilgili bir girişimin de hiçbir zaman olmadığını kaydetti.
Tel, akarsuyun ne kadarı üzerinde tutma yapılabileceği ve ne kadarının akmasına izin verileceği konusunda uluslararası maddelerin söz konusu olduğunu dile getirerek, bununla ilgili de çalışma yapılmadığını ifade etti.
Barajlar yapılmasa ve derelerden su gelse de bu suyun korunması yönünde bir adım atılmadığına işaret eden Tel, özellikle geçen sene Lefke’de bunun bir örneğinin yaşandığını, suyun tarımsal amaçlarla kullanılmadığını hatırlattı.
“Yetkililer su konusundaki sorunları dert edinmiyor”
Tel, bu plansız-programsızlık ve ülkedeki su rezervlerine olan değersizlik devam ettiği sürece ilerleyen yıllarda daha büyük sorunlar yaşanacağı öngörüsünde bulunarak, bu yaz için bile uyarıların başladığını bildirdi.
Ülkede bu konularla ilgili uyarıların olduğunu ancak buna kimsenin uymadığını söyleyen Tel, halkın bu uyarılar üzerine konuştuğunun ancak siyasiler ve idarenin bu konuyu dert edinmediğinin altını çizdi.
Tel, bu konuyla ilgili uzman olan Yer Bilimleri Mühendisleri Odası’nın konuşmakta olduğunu belirterek, kendilerinin de bu konuda yapılan çalışmaları, elde edilen verileri, ülkenin kuraklığa doğru gittiğini, sıcak hava dalgalarının ve iklimin bölgeyi ne şekilde etkilediğini paylaştıklarını kaydetti.
Yetkili kişilerin bunu dert edinmediğini yineleyen Tel, şöyle devam etti:
“Müjde üzerine müjde… Zamanında Türkiye’den su geliyor müjdesini verenler bu konuda hiçbir şey yapmadılar. Şimdi de Mesarya’dan su geliyor gibi var olmayan ve ilerleyen dönemlerde daha sıkıntı yaşanacak olan suyla ilgili reklamlar yapmaya devam ediyorlar.”
Hazıra alışılmış olmasından dolayı Türkiye’nin su konusunda yaşanan sıkıntının görmezden gelindiğini belirten Tel, yetkililerin Türkiye’de su varsa gönderilmesini, yoksa da kadere teslim olunmasını beklediğini kaydetti.
Bilimsel verilerin ve iklim zirvelerinin Türkiye’yi 2030 sonrası için su fakiri ülke olarak ilan ettiğini dile getiren Tel, buna rağmen hâlâ Türkiye’den su geleceği ve bunu Mesarya’ya ulaşacağı senaryolarına inanıldığını ifade etti.
Tel, ülkedeki nüfusla ilgili tek açıklamanın Başbakan Ünal Üstel’in bir TV programında söylediği “Biliyoruz ama söylemiyoruz” ifadelerinden ibaret olduğuna işaret ederek, su kullanımıyla ilgili verilerin nüfusun ne kadar ciddi bir boyutta olduğunu gösterdiğinin altını çizdi.
Ülkede herkesin hayalinde olan sayıdan çok bir nüfus olduğuna dikkat çeken Tel, ekmek üreticilerin nüfusa yeterli ekmek üretmediklerini söylediğini, 38 milyon metre küp suyun 2050 yerine 2024 kullanıldığını, bunların da mevcut nüfusun taşıma kapasitesinin üzerinde olduğu anlamına geldiğini bildirdi.
Tel, suyla ilgili yaşanacak en büyük sıkıntılardan birisinin bu nüfus sorunu olacağını belirterek, “Pasta küçülüyor, pastayı paylaşacak olan insan sayısı artıyor. Taşıma kapasitesinin çok üzerindeyiz. Bu da bizi hep birlikte felaketlere sürükleyecektir. Ben her şeyin başında en büyük sorunun nüfus olduğunu düşünüyorum şu andaki ülkede geçirilmeye çalışan aftan olsun kayıt dışılıktan olsun bunların hepsi yıllardır hiçbir denetleme olmadan ülkeye herkesi sokmaya çalıştığımız ortamdan kaynaklanıyor” dedi.
Su ve enerji planlaması ile yönetimi konusunda farkında olması gerekenlerin farkında olmadığını belirten Tel, halkın da icraatlar yapılmasını beklediğini kaydetti.
Akkuyu Nükleer Enerji Santrali büyük güvenlik sorunu yaratıyor
Tel, Türkiye’nin geçtiğimiz günlerde nükleer enerjinin çok önemli bir enerji olduğuyla ilgili bir deklarasyon imzaladığını dile getirerek, Akkuyu Nükleer Santrali meselesinin tekrar hızlandığını ifade etti.
Türkiye’den gelen suyun da Akkuyu’ya çok yakın olmasından dolayı ne kadar güvenli olduğunun sorgulanması gerektiğini söyleyen Tel, bu su için ne kadar talepkar olunacağını sordu.
Tel, söz konusu bölgenin fay hattının olduğu bir yerde bulunduğuna, artçı depremlerin devam ettiğine işaret ederek, şöyle konuştu:
“Türkiye, yaptığı yeni tüzük değişikliğiyle adım attı. Akkuyu, zaten çok fazla tedirgin ediyordu ki deprem bölgesi olması söz konusu. Türkiye’nin birçok iline, ilçesine Girne kıyısından daha uzak. Onunla da ilgili ciddi bir güvenlik sorunu var. Onunla birlikte bize Türkiye’den gelen sunun olduğu baraja çok yakın ve Orada herhangi bir sızıntı olduğunda bunu tespit edecek bir çalışmanın da olacağına inanmıyoruz.
Ve biz aslında hiç bilmeden fark etmeden bile bu ülkede zehirlenebilecek de bir pozisyonda olacağız ve bununla birlikte de tabii ki Akdeniz’de su ısınıyor her gün biyolojik çeşitlilik tehlike altında. Her gün bir deniz canlısını daha kaybediyoruz.
Deniz suyundaki değişikliklerden dolayı dengeler bozulmuş durumda. Ama buna rağmen denizden alınacak suyun belli bir derecede soğutma yapılacak olan işlemleri var. Bunlar için de tabii ki onların iddia ettiği gibi suyun temiz olduğu iddiaları ortadan kalkıyor. Mevcut ısınan bir suyu soğutmak için harcanacak olan ekstra bu külfet de maliyetlere yansıyacağı için onların iddia ettiği gibi de daha ucuz bir enerji olacağı düşüncesi hayal ürünü olmaktan ileriye gitmiyor.”
Tel, bunun sadece Rusya’nın Akdeniz’e gelmesiyle ilgili bir plan olduğunu belirterek, Türkiye’nin de bu planın bir parçası olarak hareket ettiğini kaydetti.
Nükleer enerji santralleri konusundaki tartışmaların Çernobil olayı üzerinden ilerlemekte olduğunu dile getiren Tel, bu olayın sanki çok uzun zaman önce yaşanmış gibi düşünüldüğünü ifade etti.
Tel, nükleer enerjide gelişmeler kaydedildiği ve artık güvenli olduğu gibi bir algı yaratılmaya çalışıldığına işaret ederek, Hiroşima’nın çok uzak bir tarih olmadığının altını çizdi.
Bununla ilgili yeni bir teknoloji bulunmadığına dikkat çeken Tel, kullanılan uranyumun bertaraf edilmesi noktasında da bir adım atılmış olmadığını açıkladı.
Tel, uranyumun gömülmesiyle ilgili de nasıl bir gömülmenin olacağının belirsiz olduğunu belirterek, deprem gibi doğal olaylar karşısında da savunmasız olduğunu kaydetti.
Bölgede güvenlik zafiyeti yaratacağını dile getiren Tel, işin içerisinde Rus pazarının da bulunduğunu ifade etti.
Tel, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin sürekli gündemde tutulması gerektiğine işaret ederek, bunlar konuşulmadığında halkın unuttuğunu oysa bu konunun ciddi bir boyutta olduğunu vurguladı.
Tel, bu konuda sivil toplum örgütlerine büyük bir görev düştüğüne dikkat çekti.
“Yeni taş ocağı izni verilirse yasal işlem başlatacağız… Davamız hazır”
Yeni taş ocağı izninin uzun zamandır verilmediğini ancak bu izinlerin yenilemesinin yapıldığını söyleyen Tel, bu yenilemeler yapılırken de taş ocaklarının işleyişinin denetimlerinin yapılmadığını bildirdi.
Tel, taş ocakları çalışmalarını sürdürürken çevreye zarar verilmemesi adına tüzüklere belli yöntemler eklendiğini belirterek, bu yöntemlere uygun hareket edilmediğini kaydetti.
Taş ocaklarında dinamit yoluyla patlama yapıldığında ses kirliliği oluştuğunu ve taş ocaklarının yakınında tüm doğal ortamın beyaz toprağın etkisi altında kaldığını dile getiren Tel, tüzüklerde kapalı patlatma, patlama yapılırken sulama olması gibi yöntemlerin uygulanmadığını, bunun nedeninin de denetimsizlik olduğunu ifade etti.
Tel, yeni taş ocağı izni için başvuru olduğuna işaret ederek, başvurunun tek bir konuda takıldığını o konu da olmasa bunun karşısında duracak bir iradenin olmadığını gördüklerini vurguladı.
Yeni taş ocağı iznine de bu kadar inşaatlaşmaya da ihtiyaç olmadığına dikkat çeken Tel, Taş Ocakları Birliği’yle konuştuklarında ise bu inşaatlaşma devam ederken yeni izinlere ihtiyaç duyulduğu cevabını aldıklarını bildirdi.
Tel, şöyle devam etti:
“İhtiyaç nereye göre vardır? Biz eğer bu ada ülkesinde iğne atacak yer bırakmayacak şekilde her tarafı beton yapıp da yurt dışındaki birilerine pazarlamaya, yurt dışında birilerine rant sağlayıp peşkeş çekmeye ve bununla birlikte ülkemizdeki 56 iş insanını zengin etmeye karar verdiysek ihtiyaç vardır. Bizim toplum ve ülke olarak yaklaşımımız buysa, buna karar verdiysek o zaman biz de tamam, ihtiyacımız budur diyeceğiz. Ama bizim ihtiyacımız olan gerçekten bu mudur?”
Ülkedeki altyapının ne durumda olduğunu soran Tel, su, gıda güvenliği, kanalizasyon, deniz kirliliği, trafik ve insanların güvenliğinin ne halde olduğunu sorguladı.
Tel, gençlerin bir yanda trafik kazası yaptığını ve hayatını kaybettiğini belirterek, bunun sorumluluğunun devlette ve toplumda olduğunu kaydetti.
Bir yanda trafik kazası sonucu hayatının en güzel yıllarında hapis yatacak, diğer yanda ise hayatını kaybeden gençler olduğunu dile getiren Tel, bu durumun ülkede ne kadar ciddi sıkıntılar olduğunu gösterdiğini ifade etti.
Tel, bu sorunlara rağmen daha çok inşaat yapılması, bunların yurt dışına pazarlanması ve ülkeye daha çok insan getirilmesi şeklinde ilerlenmemesi gerektiğine işaret ederek, bunun önüne geçilmediği sürece taş ocaklarının ihtiyaç olmaya ve dağları yok etmeye devam edeceğini vurguladı.
Taş ocağı yenilemeleri konusunda sivil toplum örgütlerinin ellerinin güçlü olmadığını ancak yeni izin verilmesi durumunda ise güçlü olduklarını söyleyen Tel, yeni taş ocağı izni verilmesine yönelik resmî imza atılması durumunda yasal yola başvurmaktan geri durmayacaklarının altını çizdi.
Tel, böyle bir durumda da yeni taş ocağına ihtiyaç olup olmayacağını soracaklarına dikkat çekerek, karşı tarafın da bu konuda verileri paylaşmak zorunda kalacağını bildirdi.
Ülke topraklarını betonlaştırmaya kimin karar verdiğini ve verileri merak ettiklerini belirten Tel, yeni taş ocağıyla kamusal anlamda getirinin ve götürünün de ne olacağını verilerle göstermek zorunda kalacaklarını kaydetti.
Tel, 15 yıldır yeni taş ocağı izni verilmediğini ve sadece yenileme yapıldığını yineleyerek, yeni taş ocağı izni verilmesi durumunda ise gereken adımı atacaklarını altını çizdi.
Tel, şöyle konuştu:
“Gelelim Emrullah Bey’e… Emrullah Bey’e çok uzun zamandır, ülkede yol yapma karşılığında kendi taş ocaklarını kurma ve bu taş ocaklarından taş çıkartıp, bu kırdığı taşları da kendi yapacağı yollarda kullanma üzerine Karayolları Dairesinden izin verilmiş durumdadır. Burada Karayolları Dairesinden izin verilirken herkes sorumluluğu da biraz üstlensin. Karayolları Dairesi kendi başına bu izinleri veremez. Bu konuda çeşitli dairelerin görüşlerine başvurur ki eğer başvurmamışsa bu dairelerin ağzını açıp da ‘Sen bu izni almak için bizden olumlu görüş alman gerekirdi. Bizden görüş almadın, bunu yapamazsın.’ demesi gerekirdi.
Ha eğer bunu demiyorlarsa zaten ortada bir ihmal vardır ama bununla birlikte eğer kendilerine de sorulmuşsa ve olumlu görüş vermişsen da bu da bir ihmaldir. Çünkü bu işler, günün sonunda bu kendilerinden istenmeyen ya da kendilerinden istenip de kendilerinin verdiği olumlu görüşlerle ilerliyor ve Karayolları Dairesi de böyle kararlar üretiyor.
Bu ürettikleri kararlar sonrasında biz defalarca bölgedeki çakıl, kum satan diğer arkadaşların şikayetleriyle ve bize ulaştırdığı görüntülerle defalarca şikayet yaptık. Bu şikayetlerle ilgili de hiçbir adım atılmadı.”
Tel, köy yollarının yapılması için ihaleye çıkıldıysa bunun dışında bir kullanımın yapılmaması gerektiğini belirterek, bunun dışında adım atılması durumunda ihale sözleşmesinin feshedilmesi gerektiğini kaydetti.
Kantara-Turnalar yolundaki sorun üzerinde de duran Tel, mevzuatlara uygun bir şekilde yol yapımına karşı olmadıklarını ancak o bölgede büyük bir otoban yapıldığını ve dağın da gitmiş duruma geldiğini, bu durumun işin görünmeyen yanı olduğunu söyledi.
Tel, turistlerin Ercan Havalimanı’ndan Kuzey Kıbrıs’a doğru çıktığında delik deşik dağlarla karşılaştığını dile getirerek, bu dağların görünmeyen tarafında ise yol yapılacağı vaadiyle işlem yapıldığını ifade etti.
Bölgede dağın tamamen “yenmiş” durumda olduğuna işaret eden Tel, orada ihtiyaçtan fazla taş çıkartıldığını anlattı.
Tel, “Emrullah Bey, bizim dağımızı, taşımızı yine bizim verdiğimiz izinlerle pazarlamasını yapıp parasını kazanıyor. Bunu yaparak da zenginliğine zenginlik katmaya devam ediyor” dedi.
Dağlardan taş çıkartılırken ağaçların da zarar gördüğüne dikkat çeken Tel, Mersinlik yangınında Kantara’nın diğer tarafının zarar gördüğünü ancak bu işlemlere ağaçlı olan bölgede de ağaç kıyımı olduğunun altını çizdi.
Tel, ihalede ağaç kıyımına karşılık ağaç dikiminin de geçtiğini belirterek, bunun da usullere aykırı olarak traktörlerle yapıldığının belli olduğunu kaydetti.
Söz konusu bölgede 1 metre alan içerisinde 20 adet selvi ağacının bulunduğunu ve üstüne de toprak döküldüğünü dile getiren Tel, orada ağaçların dikilmek yerine gömüldüğünü ifade etti.
Tel, bu ağaçlardan birçoğunun şu an kurumuş durumda olduğuna işaret etti.
“Daireler ve polis halkın şikayetini kamu şikayeti olarak değerlendirmiyor”
Halkta çevreyi sahiplenmekten çok çevreyle ilgili şikayetlerin ön olanda olduğunu belirten Tel, Çevre Dairesinden çok kendilerine şikayet geldiğini kaydetti.
Tel, şikayetçilere bu konuda bir şey yapıp yapmadıkları, kaymakamlığı arayıp aramadıkları sorulduğunda hiçbir adım atmadıklarını öğrendiklerini dile getirerek, halkın hazıra alışmış bir psikoloji içerisinde olduğunu ifade etti.
Halkın konuyu Yeşil Barış Hareketi’ne bırakmasının kendileri için olumlu bir unsur olduğunu ancak öte yandan iş yüklerini artırdığını ve her yere yetişememelerine neden olduğunu vurgulayan Tel, halkın bu konularla ilgili doğrudan şikayet edebilme yetkisinin bulunduğunu söyledi.
Tel, Çevre Koruma Dairesi, Orman Dairesi ve polisin ihbarları çoğu zaman kamu ihbarı olarak değerlendirmeye almadığına işaret ederek, gereken araştırmayı yapmadığını ve şikayet eden ile edilenin karşı karşıya geldiğini bildirdi.
Meselenin kamu şikayeti yerine bireysel şikayete dönüştüğünü ve kişilerin karşı karşıya geldiğini yineleyen Tel, halkın bu konularda geri durmasının altında yatan nedenlerden birisinin de bu olduğunu savundu.
Tel, son dönemlerde çok dava açtıklarını, şu anda sürmekte olan 8 ve açmak istedikleri de 3 davanın bulunduğunu belirterek, bu nedenle maddi sıkıntı yaşadıklarını ve yakın zamanda bir kampanya başlatma düşüncesinde olduklarını kaydetti.
“Bakanlar Kurulu, İskele’deki ormanlık arazilerin bu statüden çıkarılması kararını geri çekti”
Bakanlar Kurulu’nun 14 Kasım 2022 tarihli bir kararıyla geçtiğimiz haftaya kadar gelmiş bir sürecin olduğunu belirten Tel, söz konusu tarihte Bakanlar Kurulu’nun İskele’deki denize sıfır orman arazilerinin orman arazisi statüsünden çıkarılması şeklinde ani bir karar aldığını kaydetti.
Tel, arazilerin Turizm Bakanlığı’nın uygun göreceği şekilde Devlet Emlak ve Malzeme Dairesi’nden kiralanmasına da karar verildiğini anımsatarak, bu kararı mahkemeye taşıdıklarını bildirdi.
Orman Yasası’nda, Fasıl 60’da ve Anayasa’da ormanların koruma altında olduğunu dile getiren Tel, bir alanın orman arazisi ilan edilmesinin ardından bu statüden ne şekilde çıkarılacağının net olduğunu ve basit bir şekilde yapılmayacağını ifade etti.
Tel, davayı kazanmaya çok yakın oldukları dönemde Savcılıktan Bakanlar Kurulu’na yazı gittiğine işaret ederek, Savcılığın ilk günden itibaren bu konuda idareyi savunmayacağını bildirdiğini de açıkladı.
İdarenin Savcılığın bile kendilerini savunmadığı bir konuda geri adım atmadığına dikkat çeken Tel, ormanlık arazi bu statüden çıkarılmadan önce bazı Bakanlar Kurulu üyelerinin bu alanları bazı yatırımcı ve otel sahiplerine rezerve ettiklerini öğrendiklerini söyledi.
Tel, davaya ilgili tarafların da eklendiğini ve süreç içerisinde davanın Yeşil Barış Hareketi lehine sonuçlanacak bir noktaya geldiğini hatırlatarak, Bakanlar Kurulu’nun geçtiğimiz hafta kendi kararını yine kendi kararıyla iptal ettiğinin altını çizdi.
Bu gelişmenin bir başarı olduğunu belirten Tel, kendilerinin amacının orman arazisinin orman arazisi olarak kalması olduğunu ve bunun Bakanlar Kurulu kararıyla başarıldığını kaydetti.
Tel, bölgede ayrıca ormanlaştırmaya yönelik çalışmalar da yapılmasının önemli olduğunu dile getirerek, üzerinde ağaç olmayan orman arazilerine ağaç dikmek yerine bu yerlerin yatırım olarak kullanılabileceği şeklinde bir algının olduğunu ifade etti.
Alçak orman olarak adlandırılan arazilerin de bu şekilde tüketildiğine işaret eden Tel, alçak ve yüksek orman arasında bir fark olmadığını her iki ormanlık arazinin de koruma altında olduğunu vurguladı.
Tel, 6 Nisan’da söz konusu ormanlık arazide ağaçlandırma etkinliği yapılacağına dikkat çekerek, tüm halkı da davet etti.
“Birçok dava süreci üzerinde çalışıyoruz”
Yeşil Barış Hareketi olarak birçok dava süreçlerinin bulunduğunu, bazılarının geçmişten kalma olduğunu belirten Tel, bunlardan birisinin Lapta’da “Jet skandalı”na neden olan konu olduğunu kaydetti.
Tel, bununla ilgili 18 Nisan’da bir dava süreci olacağını dile getirerek, bu davanın o gün sonuca ulaşması temennisinde bulundu.
Yeni Erenköy’de 5 bin dönümlük ormanlık arazinin Türkiye’deki bir üniversitenin kampüsü olabilmesi için tellenmesi konusunda da bir dava sürecinin bulunduğunu ifade eden Tel, onunla ilgili de 18 Nisan’da bir mahkeme olacağını açıkladı.
Tel, özellikle 3 bin dönümlük orman arazisini kurtarabileceklerini düşündüklerine işaret ederek, bunun yanında Kayalar köyünde denize sıfır olan ormanlık arazisiyle ilgili bir sürecin söz konusu olduğunun altını çizdi.
Kayalar köyündeki süreçle ilgili çok iyi bir noktaya geldiklerine dikkat çeken Tel, Orman Dairesi ve orayı kiralayan tarafla görüşme yapacaklarını söyledi.
Tel, bölgede 18 senelik mevcut binanın dışındaki tüm ormanlık alanları koruyacak şekilde bir ara yol bulma çabalarının devam ettiğini belirterek, son olarak da Gassi Tepesi’nde açtıkları dava sürecini hatırlattı.
Gassi Tepesi’ndeki olayların çok karmaşık olduğunu, şeffaf olmayan durumlar yaşandığını dile getiren Tel, 84 bin 500 metre karelik bir alandan bahsedildiğini ifade etti.
Tel, 234 buçuk dönümlük bir araziyle ilgili bir parselasyon çalışması yapılmakta olduğuna işaret ederek, 50 arabanın kullanacağı bir yoldan, 70-80 evden bahsedildiğini bildirdi.
Planlama onayını da dava etmiş durumda olduklarına dikkat çeken Tel, şöyle devam etti:
“Şehir Planlama Dairesi, 21 Aralık’ta ‘Biz emirname değişikliği yapacağız. Karşıyaka’da bununla ilgili halka bilgilendirme toplantısı yapacağız. 21 Aralık’ta gelin size nasıl bir emirname değişikliği yapacağımızı anlatalım’ diye bunu bir hafta öncesinden duyuruyorsunuz ve 21 Aralık’taki bu emirname değişikliğini halka anlatmadan önce 20’sinde burasıyla ilgili bir parselasyon projesini ekrana yansıtıyorsunuz. Baktığınızda tepe, uçurum… Herhalde şu anda mevcut idareden bir beklentim yoktur ama bundan sonra da gelecek olan yeni idarelerden ilk talebimiz belli bir yüksekliğin üzerindeki tüm inşaatların yasaklanması olacak. Çünkü artık ne tepe ne dağ kaldı. Özel mülk adı altında ya da o ona satıyor, o ona devrediyor adı altında ne dağ ne tepe kaldı. Zaten kıyıları, denizleri doldurup bitirdik artık dağın tepesine de çıkmaya başladık. Ciddi bir güvenlik sıkıntı olduğunu da düşünüyorum.”
Dava açma sırasında yaşanan sıkıntılardan birisinin de çevre örgütü olarak çevreye zarar gelmeden önce dava dosyalanması gerektiği olduğunu belirten Tel, çevreye zarar verilmesi, beton dökülmesi ve beton dikilmesi durumunda davanın ileriye götürülmesine gerek olmadığı yönünde bir yaklaşımla karşılaştıklarını kaydetti.
Tel, devlet mahkum olup tazminat ödediğinde bu paranın yine halkın vergilerinden çıktığını dile getirerek, suçu işleyen tarafların tazminat ödemesinin da doğru bir uygulama olacağı değerlendirmesinde bulundu.
“Orman Dairesi sorumluluğunu belediyelere attı”
Çam kese böceği konusunda yaşanacaklara yönelik uyarılarda bulunduklarını hatırlatan Tel, bu konuya yönelik bütçe ayrılmadığını söyledi.
Tel, ek bütçe talep edilmesi çağrısında bulunduklarını ancak bunun da yapılmadığını belirterek, bunu yanında Orman Dairesi’nin belli bölgelerde ilaçlama yaptığını açıkladığını kaydetti.
Orman Dairesi’nin belediyelere yazı yollayarak yapılması gerekenler konusunda bilgi verebileceklerini ancak katkı vermeyeceklerini ilan ettiğini dile getiren Tel, Dairenin yine sorumluluğu belediyelere attığını ifade etti.
Tel, çam kese böceği sayısının artmasından dolayı bu böceklerin evlere, okullara girmeye başladığına işaret ederek, bakanın gereken ilgiyi göstermemesi nedeniyle Tarım Bakanlığı önüne çam kese böceği bıraktıklarını hatırlattı.